Seyfullah Koyuncu
Seyfullah Koyuncu Davutoğlu’nun konuşamadıkları…

Davutoğlu’nun konuşamadıkları…

Bugün kuruldu, yarın kurulacak derken Ahmet Davutoğlu’nun partisi sonunda kuruldu. Meseleyle ilgili olarak ortaya atılan türlü spekülasyonlar da böylelikle son bulmuş oldu artık. Artık kimse karnından konuşmayacak en azından. Karnından konuşan pek çok ismin, bundan böyle politik bir pozisyonu olacak en azından.
 
Tüm Türkiye’de olduğu gibi, Konya’da da pek çok isim nerede duracağına karar verecek. Bu, AK Parti açısından bence olumlu bir gelişme.
 
‘Gelecek Partisi’ ismini hiç güçlü bulmadığımı ifade ederek, ilk izlenimlerimi ben de paylaşmak istiyorum. Sanki Ali Babacan’dan önce davranıp hemen bir parti kurmalıyım diye ortaya atılıp alelacele kurulmuş bir parti ismine benziyor.
 
Kurucular Kurulu listesi ise çok zayıf kalmış. Listede yer alan isimlerden, Türkiye’nin vizyonunu ya da partinin ismine atıfla, geleceğini kurtaracak güçlü bir isim göremedim.
 
Mesela Nihal Süleymanoğlu’nun (Olçok) hangi yeteneği bu listede yer almasına vesile oldu merak ediyorum. 2013’te kendisinden boşanan Erol Olçok’un hatırası üzerinden siyasi prim kasma davasından başka bir dava göremiyorum ben ortada.
 
Ya da sosyal medyanın da gündeminde hala konuşulan İsmail Günaçar isimli ergenin hangi meziyeti bu listede yer almasına vesile oldu insan şaşıyor. Şu anda Davutoğlu’nun ekibi ve destekçileri bu diplomalı ergene ateş püskürüyor olmalı. Daha partiyi kurmanın heyecanını bile yaşayamadan eleştirilerin hedefi olmaya başladılar sonuçta…
 
Bir FETÖ ağzı olan "en azından diploması var" söylemi ise çok dikkat çekici. Adama sormazlar mı; ‘Peki senin genel başkanın yıllarca neden diplomasız bir lidere danışmanlık, bakanlık, başbakanlık, milletvekilliği yaptı?’ diye.
 
Üstüne üstlük Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın diploması defalarca kamuoyuyla paylaşılmasına rağmen bu yapılan bir iftira ya da algı yönetmek değil midir?
 
Bu dil bir gerçeği gösteriyor bize. Davutoğlu hareketi yeni hiçbir şey söylemiyor. Partinin en genç kurucusunun bile 'neden buradasınız?' sorusuna vereceği akılcı bir cevap yok. Diğer muhalefet partilerinin ürettiği argümanları bile yakalamaktan uzak görüntü sergiliyorlar…
 
Kurucular kurulu listesinde Konya’dan da bazı isimler var. Abdullah Başçı, Ömer Ünal ve Musa Arat’ın bu listede olacağını hepimiz biliyorduk zaten. Mustafa Baloğlu, Ali Akmaz ve Abdullah Güzeldülger de listede yer alan diğer isimler.
 
Bu isimlerin Konya’da ne kadar karşılığının olduğu da çok su götürür. Perde arkasında bu ekibe çalışan bazı iş adamları ve sivil toplum kuruluşları olduğunu da biliyoruz tabi ki. Yeri geldiğinde o isimlerden de bahsedeceğiz.
 
Partinin kuruluş açıklamasını Davutoğlu’nun ağzından hepimiz dinledik. Aşırı sönük bir program oldu. Heyecansız, gerçeklikten uzak, akademik bir dille bezenmiş retorikle konuşan Davutoğlu’nun değinemediği bazı konular da vardı manifestosunda…
 
Mesela terörle mücadeleye hiç değinmedi. PKK’nın adını bile anmadı. Sanırım o da İmamoğlu gibi HDP’nin oylarına yönelik bir beklenti içinde. FETÖ’yle ilgili doğru düzgün bir açıklaması yoktu. KHK’lıların oyuna da talip olduğunu düşünüyorum.
 
Benim için en önemli konulardan birisi de Suriye meselesiydi. Davutoğlu Suriye’den hiç bahsetmedi.
 
Halbuki şuanda Türkiye’nin Suriye ile ilgili çektiği sıkıntıların birinci muhatabı kendisiydi. Emevi Camisi’nde Cuma Namazı kılmaya giderken, ne ara bu hale geldik diye düşünüyor sanırım. Çünkü kendisini zora sokacak konulardan biri de buydu...
 
Gelecek Partisi ile alakalı söylemeden edemeyeceğim diğer konu da bizim mesleğimizle ilgili.
 
Özellikle Konya basınına çok büyük haksızlık yapılıyor. Konya basınına bir yerlerden baskı yapıldığı için, kimse Gelecek Partisi’ne ve Davutoğlu’na haber değeri biçmiyormuş sözde.
 
Bu kesinlikle kocaman bir yalan, hatta çok kötü bir iftiradır!
 
Gazeteciler nasıl haber yapma özgürlüğüne sahipse, haber yapmama özgürlüğüne de sahiptirler. Gazetemizde hangi habere yer vereceğimiz ya da vermeyeceğimize bizden başka kimse karar vermiyor. Bu konuda diğer gazeteler de tıpkı bizim gibi düşünüyordur.
 
Ben bu söylemin arkasında sanki bir mağduriyet oluşturma kaygısı güdüldüğünü hissediyorum. Tıpkı İmamoğlu’nun tarzı gibi ortaya yapay bir mağduriyet çıkarıp bundan nemalanma gayesinde olabilirler mi acaba?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Seyfullah Koyuncu Arşivi