Osman Uzunkaya
Osman Uzunkaya Bir nefes bir can eder

Bir nefes bir can eder

                Hayatımızı çoğu zaman farkında olmadan alıp verdiğimiz nefes sayesinde sürdürürüz. Her bir nefes, hayat döngümüzün gerçekleşmesini sağlar ve hayatımızı idame etmemize vesile olur. Yetişkin her bireyin dinlenme anında normal solunum hızının on iki nefesten ibaret olduğu bilinmektedir. Su içmeden, yemek yemeden ya da uyumadan günlerce yaşayabileceğimiz halde, solunum yapmadan yani nefes alıp vermeden birkaç dakika bile yaşamak asla mümkün değildir.

                 Sağlığımız eldeyken tabir yerinde ise; “Her şey tıkırındadır.” Bu durumda; ne rüzgâr’dan, ne hava şartlarından ne de çevresel olumsuzluklardan etkileriniz. Hasta olup yatağa düştüğümüzde sağlığımızın kıymetini bilir ve anlarız. Allah göstermesin hastalığımız derinleşir ve organlarımız e.s.o vermeye başlarsa; alıp verirken bile farkına var(a)madığımız tek bir nefes, dünyalar kadar değerli hale geliverir.

                 Üzülerek belirtmek gerekirse; içinde bulunduğumuz pandemi döneminde,  bir nefes sıhhatin kıymetini yaşanılan bazı talihsiz olaylar hepimize göstermiştir. Hastalığın pençesine yakalanıp, hastana köşelerinde şifa bekleyen hastalarımız söz birliği etmişçesine bizi; “Sağlığınızın kıymetini bilin, sakın tedbirleri elden bırakmayın.” diye uyarmaktadır. Diğer taraftan covit illetiyle boğuşan; genç, yaşlı, kadın, erkek tüm canların en önemli arzusu rahat ve kesintisiz bir nefes alıp verebilmektir.

                Yıkıntı altında kalan, dar bir alanda sıkışıp ölüm, kalım savaşı veren; “Canını dişine takıp” düştüğü durumdan kurtulmayı murat eden cümle insanın mücadelesi (şifaya kavuşması) birkaç nefes daha dayanabilmekten geçmektedir. Birkaç nefes, hayatla can arasında bir köprü gibidir. O birkaç nefes yeri geldiği vakit, değme elmaslara, altınlara ve hatta Dünya’nın tüm varlığına bedeldir ve bedel olduğunu yaşanılarak göstermiştir.

                Nefesin maddi boyutunun yanında ayrıca tefekkür boyutu da vardır. Bu konu “İslam Ansiklopedisinde” şöyle anlatılır: “Muhyiddin İbnü’l-Arabî, nefes kelimesini Allah’ın Rahmân ismini nisbet ederek evrenin yaratılışı ve varlıkla ilgili bir kavram diye ele almıştır. İnsanın nefesi kelimenin, sesin ve sözün vücuda gelmesine, bu da birçok dilin ortaya çıkmasına sebep olur. Bütüm kelimeler ses zemininde ve sesten oluştuğu gibi, maddi ve manevi bütün varlıklarda Allah’ın kelimeleridir. İbnü’l Arabî, derya mürekkep olsa bile mürekkebin tükenip Rabbin kelimelerinin tükenmeyeceğini bildiren âyetteki (el-Kehf 18/109) kelimeler ifadesini, -varlıklar ve nesneler- olarak yorumlamıştır. Her varlık ve nesne ol (kün) emriyle yaratıldığından (en-Nahl 16/40;Meryem 19/35) Bu emrin sonucu olarak var olan bütün nesneler aslında kelimedir. Nefes-i Rahmanî de ilahi isim ve sıfatların ayrıntılı hale geldiği bir mertebedir.  Ayrıca; - Rabbimin nefesinin Yemen yönünden geldiğini hissediyorum.- Meâlindeki hadiseye dayanarak (Müsned, II,541) Hakk’ın nefesi bulunduğunu belirten İbnü’l Arabî, bu anlamdaki nefesi ; - varlıkların aynalar üzerine yayılmış umumi vücut veya vücudun suretlerini taşıyan heyûlâ – şeklinde tanımlamıştır.”

                Meğer nefes dediğimiz nimet sadece hayat döngümüzü yaşatmıyormuş. Onun yanında, maneviyat ve tefekkür boyutu itibariyle ayrıca bir hayat damarıymış. Allah bizi bu gerçeği erken fark edenlerden ve nefesimizin kıymetini bilenlerden eylesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Osman Uzunkaya Arşivi

Bitsin

29 Ağustos 2024 Perşembe 00:03