Bir Halil Kantarcı sevdası
Mâlum 28 Şubat sürecinde yaşadıklarıyla, çektikleriyle bizim ‘Ağabey’imiz olan, denk geldiğimizde sımsıkı kucaklaştığımız zaman zaman sesini duyup da umudumuzun arttığının zaman zaman ise ona, onun nezdinde BİZe yaşatılanları duydukça daha da bir sıktığımız yumruklarımızın adıydı Halil KANTARCI…
Somut tek suçu Milli Gençlik Vakfı(MGV)’na üye olmak ve ispatsız bir iddia ile –ki ispatı olsa bile bu Halil Kantarcı ve bizim için sadece bir şeref vesilesi olurdu- mahallesindeki meyhaneleri tehdit etmek olan ve on beş yaşında idamla yargılanıp sadece ama sadece “İSLAMCI” olmasından dolayı çeşitli işkencelere maruz kalan Halil Kantarcı yaklaşık 9 yıl sonra özgürlüğüne kavuştuğunda o artık sadece yirmi beş yaşında bir Halil değil bizim bağıran sesimiz, sıkılan yumruğumuz, ayağa kalkan gövdemiz, Halil Ağabeyimiz, Halil Reis’imizdi…
Özgürlük deyince bir parantez açmak gerekir. Bir başka Ağabeyimiz Adem Özkösenin deyimiyle,
“Asıl özgürlüğün Allah’a kulluk olduğunu bilen Halil, kendini özgür sananlardan kula kul olanlardan milyonlarca kez daha özgürdü. Dört duvar arasında olmuş olsa da…”
On beş yaşında sade bir Halil olarak içeri girmesinin ardından 28 Şubat sürecinde idamla yargılanmasından 9 yıl sonra içeriden Halil Reis olarak çıkan mert adam devletten 9 yıl alacaklı olmasına rağmen asla devlete sırtını dönmemiş daima devletin arkasında duranlardan ve BİZim mihenk taşlarımızdan olmuştu.
Nitekim, 15 Temmuz gecesi meydana vatanı, milleti ve dini için tıpkı 28 Şubatta yapmış olduğu gibi ilk çıkanlardan olan Halil Ağabey Çengelköy’deki ilk şehidlerimizden oldu ve her zaman arzuladığı şehidlik mertebesine kavuştu. 28 Şubatın mazlum çocuğu 15 Temmuzun onurlu şehidi oldu. Bizler Halil Ağabey’i 28 Şubattan dolayı çok seviyorduk artık daha çok sevmemiz ve daha çok dua etmemiz için bir vesilemiz daha oldu.
Şimdi,
15 Temmuz gecesinden sonra darbeyle belki de gerçekten alakası olmayıp da cemaatle ‘gönül bağı’ olduğunu söyleyen ve masum olduklarını iddia edip de didik didik delil toplayıp savunma yapanları görünce bazen insani bir refleksle üzülmüyor değilim. Ya da adliye koridorlarında eşini, babasını bekleyenleri gördükçe içim sızlamıyor değil. Fakat aklıma Halil Ağabeyin annesi, babası, eşi ve çocukları Ali Cihat, Zeynep ve Ömer geliyor o anda. Ya da saçlarına kanlar bulaşmış şekilde yerde yatan Halil Ağabeyin son sözleri yankılanıyor yüreğimde.
“ Ben eşimi ve çocuklarımı çok seviyorum ve onları Ümmete emanet ediyorum..”
Sonra ise ellerine bakıyorum adliye salonlarında o fethullahçı hainlerin. Ve ellerinde Halil Ağabeyin, Ömer HalisDemir’in kanlarını görüyorum!
Şayet 15 Temmuz Kalkışması başarılı olsaydı felanca yerin valisi, kaymakamı; felanca yerin emniyet müdürü olacak olan ve Cemaat tarafından ‘zor zamanlarda’ Cemaate karşı ‘Sebahatli’ olduğundan ödüllendirilecek herkesin elindedir bu kan…
“Sakın Şehidlere Ölüler Demeyin; Şüphesiz Onlar ALLAH katında dipdiridirler.”