Yine Hayallerimizi Siyasete Kurban Ettik!
Suriye Cihadının ilk zamanlarıydı. Bahar rüyaları görmeye başladığımız zamanlardı. İşin vehametinin ve ciddiyetinin farkında da değildik. Mısır’da, Tunus’ta,Libya’da olduğu gibi bir anda oluverecek zannediyorduk. Ta kii Esed zulmüne gözlerimizi açana kadar.
Elimize bir vesileyle geçen bir mektupla irkildik sonra. Mektupta Esed zulmü anlatılıyor ve “Vefalı Türk” beklenip yardım isteniyordu. Aradan geçen zamanda bir mektup daha geldi aynı yerlerden bu kez mektubun son cümlesi şöyleydi:
“ Bizim namusumuzu koruyamadınız bari doğum kontrol hapları gönderin de onların p*çlerini doğurmayalım…” Daha doğum kontrol haplarının ne işe yaradığını bile bilemeyecek yaştaydım. Olayın ciddiyetini mektup okunduktan sonra salondaki büyüklerimizin hıçkırıklarıyla kavrayabilmiştim.
Zaman geçti sonra biz kendi derdimize düştük. Bitmiyordu ki ülkemizin başındaki belalar. Belki birkaç kez denendi patates ve undan başka işe yarayacak bir şeyler göndermek fakat hainimiz çok bizim. Durdurulan tırlar, yapılan haberler, yazılan yazılar… Hainimiz de çok bizim.
Sonra geçen sene bu zamanlar bir uçak hadisesi oldu. Hani şu sonradan FETÖ işi olduğu anlaşılan uçak hadisesi. Rusyayla ipler koptu. “Aman Rusyayla ters düşmeyelim” düşüncesi bir kenara bırakıldı ve bazı şeyler daha yolunda gitmeye başladı ümmet için. Sonrası da mâlum, karşılıklı nezaket sözleri, özürler, tebrikler felan. Tekrar oturduk sonra Rusya ile masaya fakat uçak düşürme ayıbımız(!)dan olsa gerek “Suriye kırmızı çizgimizdir!” diyememişiz anlaşılan.
Daha sonra da bir Putin seviciliği başladı bizimkilerde. 15 Temmuz’dan sonra yanımıza ilk duran yabancı devlet başkanlarından oldu Putin. Hatta Erdoğan’ı İstanbula getiren uçağın F-16lar tarafından vurulmasının da Putin ve KGB tarafından önlendiği anlatıldı günlerce. Velhasılı biranda aldı başını yürüdü “Türk dostu karizmatik Putin Seviciliği”
Rusya ve İran’ın tüm dünyanın ve bizlerin gözleri önünde ilmel ilmek silah yığınağı yaptığı, her fırsatta müttefikleri Esed adına mazlum halkın üzerine bombalar yağdırdığı da pek meselemiz olmadı artık. Hani ABD’den sonra Rusya ile de çatışmayalım, Rusya bizim müttefikimiz felan ya!
Tüm bunlar olurken birkaç yardım kuruluşu hariç bizler de olanlara gözümüzü ve kulağımızı kapadık. Ta kii iki hafta önce başlayan yoğun Halep bombardımanına kadar.
Dönüp baktığımızda Rusya ve İran’ın dostları Esed’e hediyelerine karşı bizler hâlâ patatesle, unla uğraşmışız. Toz perdesi aralanıp göz gözü görmeye başladığında ise yine ümmetin bir kalesi Türkmen yurdu Halepin yerle yeksan olmak üzre olduğunu gördük.
Oyunu onlar gibi kuralına göre oynamadık. Bizler Cihad meydanına kravat ile çıkmak istedik ama onlar kravatlarının yanına mühimmatlarını da almayı ihmal etmediler.
Bizler; ruhumuzu, duruşumuzu ve ideallerimizi yine siyasete kurban ettik. Elin gavuru nakış nakış bizim canlarımıza kıymak için silah istif ederken biz bir çuval unun fiyatından başımızı kaldıramadık. Kaldı ki onu da tam yapamadık ya !
Ve geçen gece, yazımızın başında anlatmaya çalıştığımız mektubun aynısından bir tane daha aldık. Dönüp dolaşıp geldiğimiz nokta “doğum kontrol hapları..” Hatta tecavüze uğramamak için eşini, annesini ve kızını öldürmek için alimlerden istenen fetvalar …
Ve ateşler içinde Halep’in orta yerinde
Çırılçıplak kaldık işte…
Dengeler adına silahsız
Politika adına miskin, geveze, entelektüel…