‘BEN’ – ‘BİZ’
Bülent Arınç’ın Ak Parti ile ilgili değerlendirmesi basına yansıdı. Sosyal medya gündemine de giren tartışmalar Ak Parti’nin nasıl bir parti olduğu ve kimler için hangi anlamlara geldiği sorularını akla getirdi.
Parti hakikaten kimin için ne ifade ediyor? Tercih edilecek şahıs zamirlerinden daha fazla hangi mevzular gündeme geliyor? Bu sorulara herkesin vereceği cevap aslında daha anlamlı ve önemli.
Bu açıdan Bülent Arınç kimdir, partide bir karşılığı ve anlamı var mı? Ak Parti’yi kuran ana çekirdekteki dört kişiden biri. Bunlar içinde Abdüllatif Şener savruldu, gitti. Abdullah Gül ile Recep Tayyip Erdoğan Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı makamlarına gelebildiler.
Arınç Meclis Başkanlığı ve uzun süreyle farklı bakanlık görevlerini yürüttü. Kendisi Başbakan ve Cumhurbaşkanı olamasa da devletin ikinci sıradaki koltuğu olan TBMM başkanlığı görevini üstlendi.
Zaman zaman sivri ve farklı çıkışlarıyla hatırlanıyor. Kimine hak verdik, kimini de yadırgadık. Belki içeride, parti organlarında konuşması gereken şeyleri kamuoyu ile paylaşmasını eleştirdik.
Bülent Arınç’ı en çok eleştirenlerdenim. Farklı bir üslubu var. ‘Pat’ diye konuşuyor, sonra da tevil etmek için olmadık çabalar içine giriyor. Böylece hem kendini hem de toplumu yoruyor, enerjisini topraklıyor.
Şimdi Ak Parti’de ‘biz’ fikrinin yerini ‘ben’ yaklaşımının aldığını söylüyor. Kanaatimce Arınç’a vurmadan, acımasızca eleştirmeden önce ne demek istediğine bakmakta yarar var. Kastı ne?
Cumhurbaşkanı ya da başbakanı kastettiğini zannetmiyorum. İtham daha çok parti genel merkezi ve örgütlerindeki yapılanma ve yaklaşıma karşı.
Bunu bir nevi özeleştiri olarak algılamak gerekiyor. Acaba, daha çok toplumcu, daha fazla istişareye açık olsa iyi mi olur, sorusunu soruyor.
7 Haziran seçimleri Ak Parti kadrolarının hiç beklemediği bir biçimde gelişti. Sonuç hayal kırıklığı olarak değerlendirilebilir. Surda bir delik açıldı. Bu delik kısa sürede kapatılır, yaralar sarılırsa değil 2023, 2053 ve 2071 vizyonları bu kadrolar ve yaklaşım tarafından şekillendirilebilir.
Ak Parti seçim sonuçlarını herhalde derinlemesine analiz etmiştir. Gerekli dersleri çıkarmıştır. 7 Haziran listelerinin % 40 oranında değişmesi azımsanacak bir adım değil. Demek ki bir takım planlama hataları olmuş ki bu denli yüksek oranda liste değişikliği ihtiyacı ortaya çıkmış.
Parti üst kademelerinde muhtemelen olmayan ama daha aşağılara, yardımcılara veya danışmanlara kaldığı zaman eleştiriyi hak eden değerlendirmeleri eleştirme hakkı bulunuyor, Bülent Arınç’ın.
Bu saatten sonra şahsi bir beklentisi olamayacağı için ‘Pir-i fani’ olarak nitelendirilebilecek bir şahıs. Eleştirilerinin hepsi haklı olmayabilir, ama dinlemekte yarar var. Kulak verilecek ki 1 Kasım veya sonraki süreçte parti sıkıntı yaşamasın.
Anlaşılan, yaygın şekilde kullanıldığını düşündüğü, belki de gördüğü ‘benim iktidarım’, ‘bizim yetkimiz’ türü lafları içine sindirememiş. Partinin belli kişiler tarafından sahiplenilerek, diğer birilerinin dışlanmasını yadırgamış. En azından öyle algılamış. Belki haksız da sayılmaz.
Aslında parti bu tür eleştirilere müteşekkir olmalı. Bu yönde belli bir algı ortaya çıkmış ki, uyarma ihtiyacı hissediyor. En azından ileride çıkabilecek olumsuzluklarını önünü alma gayreti olduğunu ifade edebiliriz.
Arınç’ın açıklamalarına tersinden ve negatif yaklaşmak da mümkün. Bunca yıl partide görev yapmış, çok önemli görevleri işgal etmiş bir şahsın kamuoyunun gözü önünde tartışma başlatmasını acımasızca eleştirebilirsiniz.
Ak Parti, kurumsallaşabilmek ve Erdoğan sonrası dönemde kendi ayakları üzerinde sağlam bir biçimde durabilmek için bu tartışmaların üstesinden gelmek durumunda. Tartışmaktan korkmamaları lazım. Hhatalar düzeltilir, eksiklikler giderilir. Böylece olumsuz kanaatler olumluya, negatif algılar pozitife dönüştürülebilir.
Dinamik ve açık sistemler böyledir. Kapalılarsa kimseyi konuşturmaz, eleştiriye tahammül etmez.
Parti açık olmak için eleştirileri dikkatle değerlendirmeye almalıdır.