AŞK, ÖZLEM ve ÖTESİ (35)
Viyadük’ün güvenlik korkuluğuna belimizi yaslayıp baştan sona ip gibi dizilerek, tamircilerin gayretli çalışmalarını seyre dalmıştık. Otobüsümüzün arızası bir türlü giderilememişti. Kimimiz oturarak kimimiz de ayakta ve çaresiz bir şekilde bekleyişimizi sürdürüyorduk.O sırada gurup hocamızla, şirket görevlilerinden biri yanımıza gelerek; tamirat işinin uzayacağını, Cidde’den otobüs kiraladıklarını ve kiraladıkları otobüsün kısa bir süre sonra bizi Mekke-i Mükerrem’e ye götürmek üzere burada olacağını söylemişlerdi.Bu haber hepimizi sevince boğmuştu.Biraz olsun tedirginliğimiz azalmış ve yüzümüz gülmeye başlamıştı.
Akşam saat on bir sularında otelimize gelmiştik. Yorgunluğum had safhaya ulaşmıştı.Vücudum adeta es o es veriyordu. Özellikle boğazımda başlayan tahriş yutkunma zorluğu çekmeme neden oluyordu. Otuz derece sıcağa rağmen üşüyordum. Tüm uzuvlarım tir tir titriyor ve durmadan öksürüyordum. Allah’tan eşim iyiydi. Bir an; çok şükür bari o hasta değil. Ya o da hasta olsaydı ne yapardım? Diye düşünüp, kendimi teselli etmiş ve iç sesimim “şükret!” diyen uyarısına kulak kabartmıştım.
Ağrılar içinde kıvranarak geçirdiğim gece sona erinceye kadar gözümü dahi kırpmamıştım. Sabahı iple çekmiş, Allah’a bir an önce sabah olsun diye yakarmıştım.Ve gece sabaha kadar öksürerek, ne kendim uyumuş ne de eşimi uyutmuştum.Sabahın erken saatlerinde yemekhanenin yolunu tutmuştuk.Eşimin ısrarlarına dayanamayıp, yarım kase çorbayı ancak içebilmiştim.Rahatsızlığım iyice artmış ayrıca burnumda da akıntı oluşmaya başlamıştı.Başımda müthiş bir ağrı vardı. Eşime acilen hastaneye gitmemiz lazım. Kendimi çok kötü hissediyorum deyince o da telaşlanmıştı. Otelin lobisindeki ilan panosuna iliştirilen duyuruları incelediğimizde; Diyanet İşleri Başkanlığının “Al Aziziye” bölgesinde bulunan “Sağlık Merkezi” ne gidecek olan hastane servisinin hareket saatinin yaklaşmakta olduğunu görmüş, otelin önünde çalışır vaziyette bekleyen hastane servisine binerek, servisin hareket edeceği anı beklemeye başlamıştık.
Yaklaşık otuz, otuz beş dakika sonra adına “Sağlık merkezi” de denilen hastaneye ulaşmıştık. Servisten ineceğimiz esnada şoförümüz bizimle hastane hakkında bazı bilgileri paylaşmış, muayene prosedür’ü konusunda açıklamalarda bulunduktan sonra, muayenesi biten hacı adaylarının hastanenin zemin katındaki eczanenin önünde toplanıp kendisini beklemelerini tembih etmişti.
Hastanenin girişinde gayet geniş bir hol bulunmaktaydı. Holün sağ tarafındaki bankoya sıralanan görevliler, kayıt işlemleri için hacı adaylarının boyunlarında takılı duran kimliklerini bilgisayara okutuyor, rahatsızlıklarını öğrenip ilgili doktora yönlendirme işlemini gerçekleştiriyorlardı.
Kaydımı yaptırmış,muayene olmak üzere kulak burun boğaz uzmanının ikinci kattaki odasına yönelmiştim.Bir müddet sonra polikliniklerin bulunduğu kata ulaşmış, muayene olmak üzere doktorun odasının önünde beklemeye başlamıştım.Nihayet muayene sırası bana gelmişti.Başını kaldırarak gözlüğünün üstünden yüzüme süzen doktor, rahatsızlığımı sormuş; sanki anlatacağım şeyleri biliyormuş gibi başını sallayarak henüz sözüm bitmeden; ..”Hım gribal enfeksiyon” diyerek elime bir reçete tutuşturmuştu. O esnada doktor’a; Doktor bey inanın çok kötüyüm. Antibiyotik yazdınız mı? diye sormuş, doktor’un umursamaz bir tavırla yüzüme dahi bakmadan “Antibiyotiğe gerek yok! Siz bunları kullanın yeter!” Demesine baya bir sinirlenmiştim. (devam edecek)
Selam, sevgi ve de muhabbetle..