AŞK, ÖZLEM ve ÖTESİ (17)
Bizi nurlu Mekkeye götürecek olan otobüsler otelin önünde yerlerini almış ve bir biri ardına çalışmaya başlamışlardı.Otel görevlileri lobi’ye indirilen valizleri guruplara tahsis edilen otobüslerin bagajlarına gelişi güzel bir biçimde yerleştirirken, valizlerinin akıbetini merak eden bazı hacı adayları valizlerini kontrol etmek için otobüslerin bagajını adeta gözlem altına almışlardı. Otelin içerisindeki durum daha da farklıydı. Adına ”İzar” ve “rida”denilen ihram örtülerine bürünen hacı adayları, otelin lobisini papatya bahçesine çevirmişlerdi.Kimisi koltuklarda oturur halde, kimisi de ayakta gezinerek otobüslerinin kalkma saatini bekliyordu.Beyaz örtülere bürünmüş, neredeyse bir birinden ayırt edilemeyen hacı adayları; hallerinden memnun olmakla birlikte,üzerlerindeki ihram örtülerini habire çekiştirerek üzerlerinde daha iyi durması için gayret sarfediyorlardı.
Otobüslere yerleşmeden önce gurup hocalarımız guruplarındaki hacı adaylarını otelin hemen önünde toplamıştı.Gurup hocamız elindeki isim listesinden sırayla ihram örtünme şeklinin usulüne uygun olup olmadığını kontrol etmeye başlamıştı.Yanımda bulunan ve daha önce ihrama girmiş tecrübeli bir hacı adayı arkadaşım benim ihramımın “izar” olan parçası için: (göbekten diz kapağına kadar olan yeri örten peştemal) “Bu olmamış, en ufak bir durumda açılıverir mazallah, zor durumda kalırsın!” deyince, beni bir telaş sarmıştı.Gurup hocamıza dahi bilgi vermeden acele ile içeriye girerek bu parçayı yeniden üzerime örtünüp, kan ter içinde otelin önüne dönmüştüm. Biraz rahatlamış olsam da, arada bir üzerimdeki ihramla diğer hacı adayı arkadaşlarımın ihramlarını karşılaştırıyor ve örtünme şeklimin düzgün olup olmadığına bakarak kendime çeki düzen vermeye çalışıyordum.
Eşimle birlikte üzerinde gurubumuzun numarası bulunan otobüse binerek, koltuğumuza yerleşmiştik. Gurup hocamız hacı adaylarını koltuklarının başına gelerek isim isim kontrol etmiş, yolcuların tam olduğunu gördükten sonra şoföre hareket etme talimatını vermişti. Otobüsümüz Mescid-i Nebevi’nin önünden geçerken hep beraber selad,selam ve tekbir’de bulunarak, Peygamber Efendimize veda etmiş olduk. Yüreğimde, Allah’ın evi Mescid-i haram’a kavuşacak olmanın mutluluğu filizlenirken, otobüsümüz çoktan nurlu Mekke’nin yollarına revan olmuştu.
Yolculuk başlar başlamaz elindeki mikrofonla önce güzel bir Aşr-ı şerif okuyan, ardından da peş peşe ilahiler sıralayan gurup hocamız gönüllerimizi mest etmişti.Daha sonra ayağa kalkarak bize hitaben: “Değerli kardeşlerim, sizlere “Mikat” ve “Mikat sınırları” hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum” diyerek konuşmasını sürdürmüştü.
Mescid-i Nebevi’ye on bir kilometre mesafede bulunan ve Medine-i Münevvere’den Mekke-i Mükerreme’ye hareket edecek hacı adaylarının ihrama gireceği yerdi mikat sınırı.Burada adına mikat mescidi de denilen, Zülhuleyfe (Abar-i Ali) mescidi bulunmaktaydı.Bu mescidde iki rekat namaz kılındıktan sonra, “Allah’ım! Umre yapmak istiyorum, bunu bana kolaylaştır ve kabul eyle” diye niyet edilip, arkasından da “Telbiye” getirilecekti. Telbiye ise şöyleydi: “Lebbeyk Allahümme lebbeyk!/ Lebbeyke la şerike leke lebbeyk!/İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l- mülk, la şerikelek!” Telbiyenin anlamı da şu şekildeydi: ”Buyur Allah’ım buyur !Emrindeyim buyur! Buyur Allah’ım! Senin asla ortağın yoktur.Buyur Allah’ım!Şüphesiz hamd sana mahsustur. Nimet de senindir, mülk de senin.Senin asla ortağın yoktur.” Niyet edip telbiye getiren her hacı adayı ihrama girmiş oluyor ve bunlar için ihram yasakları başlıyordu. (devam edecek)
Selam, sevgi ve muhabbetle..