Doç. Dr. Yusuf Sayın
Doç. Dr. Yusuf Sayın 10. GÜNÜNDE AFRİN OPERASYONU VE YANSIMALARI

10. GÜNÜNDE AFRİN OPERASYONU VE YANSIMALARI

Geride bıraktığımız onuncu gününde Afrin Operasyonu, ulaşmak istediği hedeflere doğru kararlı adımlarla devam ediyor. TSK ve ÖSO’ya bağlı şehit sayısı 20 civarında iken, PYD/PKK/YPG üyesi terör örgütü mensuplarının sayısı 600’ü bulmuş durumda. Burseya Dağı dâhil olmak üzere birçok köy, kasaba ve bölge TSK’nın eline geçmiş bulunuyor.

Harekâta giden sürecin kilometre taşlarını, Kuzey Suriye’de mukim terör yapılanmasının Suriye Rejimi ile bir türlü anlaşmaya varamaması ve Örgütün beklediği Amerikan desteğine tam olarak ulaşamaması oluşturmuştu. Rejimle anlaşmak, Suriyeli Kürtlerin elinde yegâne seçenekti, fakat beklenen olmadı. “Telefonlara cevap verilmedi”.

Türkiye, ülkemiz, meşru müdafaa hakkına isnat ederek ve Suriye’ye bir garantör ülke olması nedeniyle bu operasyonu düzenlemiştir. 911 kilometrelik sınırın yüzde 65’inin terör örgütüne komşu olduğu hesaba katıldığında ve sınır illerinin yaşadığı güvenlik sorunu göz önünde bulundurulduğunda, operasyonun gerçekleşme gerekçeleri uluslararası hukuka uygun bir nitelik arz etmiş oluyor.

Afrin bölgesinin idaresine ilişkin Suriye Rejimi, Rusya ve Kürtler arasında görüşmeler yapıldığı, Rejimin daha önce bıraktığı bu toprakları Kürtlerden geri istemesine karşın olumsuz yanıt aldığı basına yansımıştı. PYD, Rejime, “az sayıda bir Suriye askeri birliğini bölgeye yerleştirelim” teklifinde bulunarak Türkiye ile Suriye rejimini de karşı karşıya getirmeye çalışmıştı. Fakat terör yapılanmasının bu atmak istediği adımda da başarısız olduğu not edilmelidir.

Tüm bu politik boşlukta Türkiye, harekâtı çok iyi bir şekilde zamanladı ve planladı. Zira Afrin Harekâtı, Kürtlerin ABD safına yaklaşmasının Ruslarda yol açtığı rahatsızlığa ve bu rahatsızlığın Afrin’den Rus askeri varlığının çekilmesiyle sonuçlandığı bir zamana tesadüf etmiştir. Türkiye ise Soçi’de gerçekleşen Rusya ve İran uzlaşısının bir yansıması/devamı olarak operasyonu planlamaktan geri durmamıştır. Zira Hatay ve Kilis illerine terör örgütünün roketleri düşerken daha çok beklemesi, milli güvenliğine aykırı bir durum oluşturacaktı.

Harekât boyunca Türkiye, uluslararası ilişkilerde şeffaf ve hesapverebilir bir pratik uygularken, tarafları düzenli olarak bilgilendirerek açıklık ilkesini takip ediyor. Fırat Kalkanı ile DEAŞ’a son verirken, Afrin Harekâtı ile PYD tehdidini ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Daha da önemlisi, kamuoyunu nezdinde bir “milli mücadele ruhu” inşa ve ihya ediyor. Yemek yapan anneler, kurban kesen babalar, şiir yazan öğrenciler, askerlik şubesi önünde Afrin’e gitmek için sıra bekleyen gençler…

Afrin Operasyonu’nda karşımıza çıkan bir başka husus ise; Barzani’nin kalkıştığı Kuzey Irak Bağımsızlık Referandumundan bu yana ABD ile Kürtlerin arasının biraz daha açılmış olmasıdır. Bölgemiz ve ülkemiz açısından çok da olumsuz olarak kabul edilemeyecek bu durum, özellikle bölgenin hatırı sayılır bir aktörü olan Kürtlere “oyun”da çok şey kaybettirmiş gibi görünüyor. Kuzey Irak trajedisinden sonra Afrin, bölgedeki Kürtlere, kendi kaderlerini binlerce kilometre uzaktan gelenlerle çizmemeyi bir kez daha öğretmiş olmalıdır.

Bölgedeki Kürtler, kendi kaderlerini, çatısı altında bulundukları devletler ve rejimlerle, komşu halklar ve milletlerle birlikte çizmek zorundalar. Bu durum karşısında Anadolu’muz halkının çok iyi bildiği bir sözü hatırlatmakta fayda var. “Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz…”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doç. Dr. Yusuf Sayın Arşivi