ASGARİ ÜCRETLE İŞÇİ ÇALIŞTIRMAK CAİZ Mİ?
11 ayın sultanı Ramazan’a nasipse pazartesi günü tekrar kavuşacağız. Bu ömrümüzde hatırladığımız kaçıncı Ramazan olacak, bundan sonra kaç Ramazan daha görebileceğimizi hakkıyla düşünmek bile bizi belli bir yola yönlendirebilir…
Gündelik hayatın hengâmesine bakacak olursak Ramazan ayı bile postmodern bir hâle getirildi. Alışveriş başta olmak üzere Ramazan’da görmeniz gereken bilmem kaç türbe gibi turistik turlar vb. kapitalizm kendi Ramazanını inşa edeli çok oldu, her yıl yeni katlar çıkıyor. Ramazan sofrasında kola olur mu tartışması bile eskidi, soğuk çaylar moda oldu(!) Her şeye bir cevabı olan hocalarımız program başına aldıkları ücretleri enflasyon oranında artırıp, yine ekranlarda arz-ı endam edecekler. Bu tarz programlara izleyici olarak katılacak olsam soracağım soru şu olurdu; “Hocam Diyanet’in bu yıl belirlediği fitre miktarı dört kişilik bir aile için aylık asgari ücreti geçiyor ki Diyanet sadece günlük gıda ihtiyacı için bu rakamı belirliyor. Barınma vb. diğer ihtiyaçlar buna dâhil değil. Türkiye’de mevcut asgari ücretle işçi çalıştırmak caiz mi?”
Bu ve benzeri soruların cevabı olmadığı için Ramazan ayını daha iyi değerlendirmek zorundayız. Esnafı, işvereni, uyanıklık peşinde, Ramazan’dan daha fazla nasıl nemalanmanın derdine düşmüşken biz o çemberin dışında yer almalıyız. Yoksa kötü bir tablo çizilmek istense söylenecek çok şey var. Birçoğu her yıl tekrarladığımız, klişeleşen ama nedense bir türlü vazgeçilmeyen yüzsüzlükler. Çocukluğumdan beri Ramazan ayı hangi mevsime gelirse gelsin her türlü ürünün bir şekilde zamlanması ve buna kılıf bulunması gibi onlarca saçmalığı buraya sıralayabilirim. Sıralayınca elbette bir şey değişmeyecek, çünkü yüzsüz adı üzerinde yüzsüz, yaptığı zamma kendince bahaneler bulabiliyor. Bir de üzerine teravih namazına gittin mi tamam. Vicdan bir anda lokum kıvamına geliyor. Teravih namazı elbette önemli. Lâkin başkaları için bir başka önemli. Beş vakit namazı Ramazan’da bile düzenli kılmasan da teravihe gideceksin. Hele esnafsan mümkünse ilk saftan kendine yer bulmalısın(!)
Niyetim Ramazan öncesi olumsuz bir tablo çizmek değil. Diğer yandan her şeyi bilen hoca kıvamında vaaz vermekte haddimiz değil. Lâkin bir şeylerde nedense bir terslik var. Başta kendimiz olmak üzere. Ramazan’da kendimizi düzelterek yola çıkarsak belki bir işe yarayabiliriz. Her Ramazan aynı şeyi düşünürüm; imkânın olacak Ramazan ayı boyunca işten-güçten izin alacaksın. Çünkü bu ayın hakkı ancak öyle verilebilir. Yahut bizim çapımız ancak o kadarına yeter. Hem gündelik hayatın telaşesini hem de hakkıyla ibadet etmeyi beceremiyoruz. Sonunda biraz vicdanı olan azap çekiyor, olmayan ise ibadet kısmını emekliliğe erteleyip işin içinden sıyrılabiliyor.
Patates-soğan fiyatından örnek verince kimi çokbilmişler kızıyorlar. Ülkenin, bölgenin derdi büyükken insanlar patates-soğana takmışlarmış falan. Biraz büyük resmi görmeliymişiz. İyi de vatandaş kendine göre en temel ihtiyaç patates-soğanın ucuz olmasını istiyor. Et ürünlerini, daha lüks sayılabilecek diğer gıda maddelerinin fiyatları niye böyle demiyor. Özellikle bir kısım sosyal medya trolleri işi vatandaşı patates-soğan için ülkeyi satmakla itham etmeye kadar vardırdı. Herkesin kendileri gibi bir fiyatı olduğunu zannettiklerinden atıp tutuyorlar. Görmek isteyene bu patates-soğan ısrarında bile önemli dersler var. Fakat bu troller bu coğrafyanın neredeyse bin yıl önce bulgur pilavı-ayran aşıyla fethedildiğini unuttuklarından bugünde vatandaşın ucuz patates-soğan talebini anlayamazlar… Ramazan ayı bu kafaya sahip olanlar içinde bir kurtuluş vesilesi olabilir.
Başta bizim hadsizliğimiz, hırsımız olmak üzere her şeye rağmen Ramazan ayının manevi iklimiyle bizi sarıp sarmalayacağına inanıyorum. Herkes kendi çapınca bu aydan nasiplenecek. O yüzden siyasetin yalan-dolanını, ekonominin rakamlarını bir kenara bırakıp bu mübarek ayda yeni bir şeyler yapmanın derdine düşelim. Başka türlü kurtuluş mümkün gözükmüyor…