Zulme ortak olanlar zulmü engelleyebilir mi?
1917 yılından itibaren Filistin topraklarında, dünyanın gözü önünde bir zulüm devam ediyor. Zalim siyonistler zaman zaman stabilleşen, zaman zaman son 15 gündür olduğu gibi zirve yapan zulümleriyle Filistin topraklarını işgal ve istilaya Filistinlilerin evlerini, yurtlarını gasp etmeye, kundaktaki bebekleri, masum çocukları, kadınları, genç ihtiyar demeden bütün bir halkı yok etmeye, katliama, soykırıma devam ediyorlar. İsrail Terör Örgütünün teşekkül ettiği 1948 yılından bugüne dek geçen 75 yıllık süre içerisinde siyonist, zalim, İsrail'in terör eylemlerine dünya insanlığı sessiz kalarak ya da bazen alenen destek çıkarak bir anlamda ortak oluyorlar. "Zulme rıza zulümdür!" ya da "zulme sessiz kalmak da zalimliktir!" kaidesinden hareketle dünya insanlığının İsrail'in bu zulmüne ortak olmaya devam ettiğini ifade edebiliriz.
Zulüm kavramı, Kur'an-ı Kerim'de türevleri ile beraber 269 ayeti kerimede yer alan ve anlam zenginliği açısından farklı manalar içeren bir kavram. Zulüm kelimesi, sözlükte belirlenmiş sınırları çiğneme, haktan bâtıla sapma, kendi hak alanının dışına çıkıp başkasını zarara sokma, rızasını almadan birinin mülkü üzerinde tasarrufta bulunma, zorbalık, güç ve otorite sahiplerinin sergilediği haksız ve adaletsiz uygulama, haksızlık etmek, başkasının hakkına tecavüz etmek, gasp etmek, diğerinin hakkına girmek gibi anlamlara gelen bir kelime. Kur'an-ı Kerim'de şirkin en büyük zulüm olduğu ifade edilir. Yani müşrikler aynı zamanda en büyük zalimlerdir. Bugün dünya üzerinde yaşayan yedi milyar insanı inanç yönünden değerlendirdiğimiz zaman çeşitli varlıkları ya da makam, mevkii, para, sermaye, rütbe ve benzeri dünya metalarını Tanrı edinen insanların da zalimler olduğunu söyleyebiliriz. İsrail Terör Örgütü mensupları Filistin halkının topraklarını, evlerini gasp etmek, onları öldürmek, yaşam haklarını ellerinden almak suretiyle zulmediyorlar. Diğer taraftan dünya insanlığının büyük bir kesimi de Allah'a şirk koşmak suretiyle yine zulmediyorlar. Müşriklerin siyonist zulmüne karşı tavır almasını beklemek beyhudedir. Şirk koşanlar, makamı, sosyal statüyü, koltuğu, parayı, sermayeyi, gücü, nüfuzu, putlaştıranlarla; Filistin halkına bombalar yağdırarak masumları katledenler, zalimlik noktasında ortak paydada buluşuyorlar.
Bununla beraber Kur'an-ı Kerim'de zulüm kavramı inkar, nankörlük ve küfür manasında da kullanılıyor. Allah'ı inkar edenlerin, nimetlerine nankörlük edenlerin yani kafirlerin de zalim olduğunu Allah CC. ifade ediyor. Bani bugünkü literatürde deist, ateist, nihilist, agnostik, ya da pozitivist olarak kendisini adlandıran ya da kutsalı Allah olmayan insanların da aynı şekilde zalim olduğunu zulmettiğini ifade edebiliriz. Bu tür kimselerin, inanç sahiplerinin de siyonist zalim İsrail'e karşı tavır alması ve mazlum Filistin halkını desteklemesini bekleyemeyiz. Çünkü zalimlik noktasında aynı ortak paydada buluşan insanlar neticede birbirlerinin dostudur. ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve bütün Avrupa ülkelerinin siyonist İsrail'den tarafa tavır koyması desteklemesi bunun en net en bariz göstergelerinden birisidir.
Yine Kur'an-ı Kerim'deki zulüm kavramından hareketle devam edecek olursak Müslümanların yani Allah'a, Ahiret Gününe, Kitaplara, Peygamberlere inandığını iddia eden Müslümanların günah işlemelerini de yine Allah CC. "zulüm" kavramıyla ifade ediyor. Yani diliyle inandım dediği halde; fiilleriyle, eliyle, diliyle günah işleyen Müslümanlar da bir anlamda zalimdir, zulmetmektedir. Bugün İslam dünyasında faiz, içki, kumar, fuhuş, adam öldürme, teşhircilik, gıybet, dedikodu, şans oyunları, rüşvet, torpil, adam kayırma, adaletsizlik, ilmimas gibi Allah'ın haram kılmış olduğu büyük günahlar aleni olarak işleniyor ise Müslümanlar da zulmediyor, zalimlik yapıyor demektir. Dolayısıyla müşriklerle, nankörlerle ve siyonist israillilerle de aynı ortak paydada, aynı çizgide, zulüm ekseninde buluşuyor demektir. Tüm insanlıkta şöyle bir beklenti var: Dünyadaki 57 Müslüman devlet ve İslam İşbirliği Teşkilatı neden 75 yıldır zulme rıza gösteriyor? Zulme niçin sessiz kalıyor? Müslümanlar hep birden tükürseler İsrail'i boğarlar ama neden kimsenin kılı kıpırdamıyor? Niçin kimse Filistin halkının yanında durmuyor? Sorularını cevabını Kur'an-ı Kerim'in "Zulüm" kavramına yüklemiş olduğu anlam derinliği içerisinde ve "Zalim" tanımları çerçevesinde bulabiliriz.
Zira bugün Müslüman olduğunu iddia eden toplumlar; Allah'ın haram kılmış olduğu günahın her türlüsünü aleni ve açık bir şekilde işlemekle zulüm ortak paydasında diğer zalimlerle aynı çerçeveyegirmektedir. Dolayısıyla kendisi, Kur'an tanımlamasında "zalim" parantezinin içinde yer alan Müslümanların mazlumun yanında yer almasını beklemekte beyhudedir. Müslümanların gaflet uykusundan uyanması zulme Rıza göstermemesi mazlum ve masum Filistin halkının yanında yer alabilmesinin yolu, öncelikle Müslüman toplumlardaki zulmün yani her türlü haksızlığın, adaletsiziliğin, liyakaysizliğin, günahkarlığın bertaraf edilmesi anlamına geliyor. Bugün gerek Türkiye'de, gerek pek çok İslam ülkesinde adaletsizlik, torpil, rüşvet, adam kayırma, iltimas ve bunlarla iş yapma, bir yerlere gelme ve diğer büyük günahlar aleni işleniyor, ayyuka çıkıyorsa ve okunan Sabah Ezanları Müslümanları normal uykusundan uyandırmaya yetmiyorsa; Filistin'e atılan fosfor bombaları İslam alemini gaflet uykusundan uyandırmaya elbette ve elbette yetmeyecektir. Çünkü bir yönüyle zulme batmış, zalimleşmiş, kalbi katılaşmış Müslümanların, Cihat gibi ya da yeryüzünden haksızlığı, zulmü tamamen kaldırma gibi bir ideallerinin olduğunu söylemek veya böyle bir beklentiye girmek doğru değildir.
Kur'an-ı Kerim'de insanın insanlara yaptığı haksızlık da zulüm olarak nitelendirilir. Bu haksızlık ister maddi, ister manevi olsun zulümdür. Bir insanın geleceğiyle oynamak, rızkına mani olmak, adaletsizlik de aynı şekilde zulümdür. Güçlülerin haklı olduğu haklının güçlü ol(a)madığı İslam aleminde; İslam aleminin, siyonist İsrail terör örgütüne karşı fiili bir tavır almasını beklemek kanaatimce ham hayalden öte bir şey değildir. Çünkü zulmün karşısında fiili olarak durabilmek için adaleti, hakkaniyeti, ehliyet ve liyakatı ilk önce kendi toplumumuzda, iç dünyamızda, ailemizde, sokağımızda, resmi kurumlarımızda işlevsel hale getirmemiz, hakim kılmamız gerekiyor. Eğer devlet kurumlarımızda ehliyet ve liyakat yerine torpil, iltimas, adam kayırma, devrecilik söz konusuysa, adalet ve hakkaniyet yok, yerine adaletsizlik varsa caddemizde, sokağımızda, pazarımızda, ticarethanelerimizde, evlerimizde Allah'ın haram kılmış olduğu hususlar aleni olarak işleniyorsa, maddi manevi her türlü hırsızlık, gasp varsa ve makamların, kotukların, ünvanların hak edene ve ehliyet sahiplerine değil de yakınlara dağıtıldığı bir dünya var ise ve zirve yapmışsa İsrail'e karşı Müslümanların sesini yükseltip mazlum Filistin'i savunmasını beklemek sadece ham hayal olacaktır. Çünkü adaletsizlik ve hak edene hakkını vermemek de en büyük zulümlerden bir tanesidir. Sabah-akşam, gece teheccüdlerde elimizi açıp, bütün gücümüzle, avazımız çıktığı kadar "Allah'ım İsrail'i kahret, Filistinlilere yardım et!" diye dua etsek de eğer duaya açılan ellerimiz, attığı imzalarla zulme batmışsa, dua eden dilimiz yalan, gıybet, dedikodu, iftira vb. haramlara batarak zulme karışmışsa, yediğimiz haram, içtiğimiz haramsa, oturduğumuz koltukların, makamların, taşıdığımız unvanların hakkını vermeyerek zulmün dibini sıyırmışsak, Allah o dualarımızı kabul etmeyecek değerlendirmeye almayacaktır.
Zalimler için yaşasın cehennnem!