Yüreğimizi yakan tekme
Yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’in evrensel mesajıyla şekillenen ahlaki değerler, insanların huzurlu bir hayat sürmesini sağlamakla birlikte toplumsal birlik ve beraberliğin de temel şartlarını oluşturmaktadır. Bunun yanında tarih boyunca İslâm düşmanlığı, İslâmî değerlerin alaya alınması, İslâmî müesseselerin yok sayılması, Müslümanların âmentü esaslarına saldırı, müşrik dünyanın kendi varlığını ispatlamak için başvurduğu alanlar olmuştur. Varlık sebepleri sadece İslâmî değerlere saldırmak, İslâmî müesseseleri ortadan kaldırmak olan bütün sosyal ve siyasal sistemler her dönemde kendilerine maşa olabilecek figüranları da Müslüman toplumun içinden bulmakta zorlanmamışlardır. Bu durum kelimelerin boğazda düğümlenmesine sebep olmaktadır bu yüzden bizden gibi görünenlerin zehirli hançeriyle sırtımızdan vurulmaya çalışılmamız içimizdeki kahrı daha da artırmaktadır.
Son zamanlarda gerek eğitim yuvalarımızdan gelen içler acısı görüntüler gerekse sosyal hayatın içerisinden gelen iğrençlikler “biz ne ara bu hale geldik” sözünü söyletmeye yetiyor da artıyor bile. Antalya’da bir lise öğrencisinin Yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’e attığı tekme gafletimize ve dalaletimize atılmış olması gerekir. Biz Şeyh Edebali’nin dergâhında duvarda asılı Kur’an-ı Kerim’e saygısızlık etmemek için sabaha kadar iki dizi üzerinde sabahlayan Osman Gazi’nin torunlarıyız. Bizler, i'lâ-yı kelimetullah davasını üç kıtada hâkim kılmak için gözünü kırpmadan cepheden cepheye koşmuş, yedi düvele meydan okumuş, Kur’an-ı Kerim’i eline aldığında üç defa öpüp başının üstüne koyan kahraman bir milletin torunlarıyız. Bizler Kur’an-ı Kerim’in baş tacı olduğu eğitim modellemesinde Cezerî gibi bir fizik üstadının, Birûnî gibi matematikçinin, İbn-i Sînâ gibi tıp dünyasında çığır açan bir doktorun torunlarıyız. Yine bizler Ali Kuşçu gibi dil bilimci, Fuzuli gibi peygamber aşığı bir şairin, Sinan gibi yüzyıllardır insanı büyüleyen tekniğiyle o muhteşem mimarın torunlarıyız. Barbaros gibi kaptan-ı deryanın, Fatih gibi bir çağı açıp diğer çağı kapatan bir devlet adamının torunlarıyız. Bu topraklar Kur’an sayfalarından damıtılıp gelen mesajlarla İslam yurdu haline getirildi. Anadolu irfanının ve İslam medeniyetinin hamuru Kur’an ahlakıyla oluştu.
Bugün maalesef değerlerinden uzaklaşmış, sanal dünyanın esiri olmuş, sosyal medyada beğeni alma uğruna acınası hallere düşen bir nesille karşı karşıyayız. Öyle ki toplumun belirli bir kesimi inancından, değerlerinden habersiz bir şekilde hazan görmüş sonbahar yaprakları gibi savrulmalar yaşıyor. Eğer sorumlu kurum ve kuruluşlarımızın yanında ailede milli ve manevi değerlerimiz anlatılmazsa korkarım ki çok daha vahim durumlarla karşılaşabiliriz.
Aslında yaşanan bu aymazlıklar genelde İslâm ümmetinin özelde de ülkemizin içinde bulunduğu toplumsal yozlaşmayı, İslami hassasiyetlere karşı miskinliği, gafleti, dalaleti ve manevi törpülenmeyi ortaya koymaktadır. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’e atılan o tekme bir anlamda da Müslümanların gafletine atılmıştır. Müslüman mahallesinde salyangoz satılma işlevinin ötesine geçilmiş ancak gaflet uykusunda uyumaya devam ediliyor maalesef. Bozulmaya yüz tutmuş insanların, bayat duygularına, karaktersizliklerine öylece bakakalıyoruz. Üzerimizdeki ölü toprağının sihirli bir el tarafından temizlenmesini bekliyoruz sanki. Bu yüzden tepkilerimiz cılız yüreklerimizdeki iman ateşi sönük kalıyor.
Aile, milli ve manevi değerlerden uzaklaştığı için toplum inşası ve ihyası gibi bir ulvi görevi yerine getirmekten aciz. Çocuğun doğumundan itibaren telefon eline verilerek beslenmeden uykuya tüm ihtiyaçlar teknolojik bağımlılığa mahkûm ediliyor. Çocuklarımız değerlerini, inancını, örf ve adetlerini tanımadan sanal bir gerçeklikle yetişiyor. Aileler ve çocukları sanal âlemde sinsice kimliksizleştiriliyor ve böylece toplumu meydana getiren sinir uçları etkisizleştiriliyor. Bizim çocuklarımız bizden uzaklaşıyor ama bu durumun farkına varacak mecalimiz bile kalmamış. Çocuklarımızı ve gençlerimizi ailemizde, İslami ahlak ve terbiyesi üzerine yetiştir(e)mediğimiz takdirde, gelecekteki yaşantıları bugün şikâyetçi olduğumuz durumdan farklı olmayacaktır. Bizlere dayatılan bu kimliksiz sanal kültürü kabul etmeyip milli ve manevi değerleri önceleyen eğitim modellemesini hayata geçirmeliyiz. Yoksa bu toprakların İslam toprağı olarak kalması için gençliğinden ve geleceğinden vazgeçerek Çanakkale’de şehit olan liseli on beşliklere hesap veremeyiz. Selam ve dua ile…