İçimizdeki İrlandalılar
21.yy ilk çeyreğine doğru hızlı bir yol alırken günümüz iletişimin teknolojisinin de doruk noktasında yaşamaktayız. Zaman hızlı akıyor. Emperyalizm modernleşerek insanları kendi dünyasına çekiyor, kendine bağlıyor ve tutsak ediyor. Böyle bir zamanda toplumun büyük çoğunluğu tarafından kullanılan internet odaklı kitle iletişim araçları ve televizyonlarda yayınlanmakta olan dizi film programlarının toplumumuz üzerinde meydana getirdiği yıkıcı etkiler telafisi mümkün olmayan tahribatlara yol açmaktadır.
Bu bağlamda Türk toplumunda yoğun bir ilgiyle takip edilen dizi film programları da kültür ve medeniyetimiz üzerinde yozlaşma bağlamında yoğun bir baskı oluşturmaktadır. Öyle ki dizi filmlerde rol model olarak bizlere sunulan kimi oyunculardaki kendi kültürüne ve medeniyetine olan cahilliği, bize sunulan model tiplemelerinin aslında kültür ve medeniyetimize ne kadar uzak oldukları bilinen bir gerçektir. Tanzimat’la başlayıp günümüze kadar uzanan bir çizgide aydın ve sanatçılarımızın bazılarındaki Batı hayranlığı, onlardan takdir ve taltif almalarının büyüleyici etkisiyle zaman zaman can sıkıcı durumları ortaya çıkarmaktadır.
Nitekim geçtiğimiz hafta 76. Cannes Film Festivali’nde ödül alan bir Türk sanatçının sahneye çıktığında sarf ettiği sözlerle içinden çıktığı medeniyeti, kültürü aşağılaması tam bir garabettir. Çünkü ödül aldığı ve demokrasi ve insan haklarından dem vurduğu ülke 1830-1962 yılları arasında Cezayirli Müslümanları iliklerine kadar sömürmüş; hak, hukuk ve adalet konusunda en son konuşması gereken ülkelerden biridir. Bu ülkenin sömürgecilik faaliyetleri kapsamında koloniler kurarak özellikle Afrika'daki sömürgelerinde büyük insan hakları ihlalleri yaptığı ve insanlık adına tarihe düşmüş kara lekeler herkesin malumudur.
Oysa mensubu olmakla müşerref olduğumuz köklü medeniyetimiz Balkanlardan Hindistan’a, Kuzey Afrika’dan İspanya’ya kadar asırlarca üç kıtada köklü medeniyet inşa etmiştir. Bugün dünyanın değişik noktalarında sömürü düzeninin izlerine karşı cihan devletimiz Osmanlının sanat harikası yapıları aşağılık kompleksine cevap niteliği taşımaktadır. Batı bizi hiçbir zaman sömürgeleştiremedi, ancak bugün geldiğimiz noktada görüyoruz ki içeriden zihnen sömürgeleştirmeye çalışmaktadır. Kale içeriden ele geçirilmeye çalışılmaktadır. Milli ve İslami değerler kültür dünyamızdan tasfiye edilerek köklü bir medeniyetin aşağılanması ve inkâr edilmesi yolu zorlanıyor. Toplumun tarih bilinci linç edilerek tarihsiz, hafızasız, köksüz bir toplum inşa edilmeye çalışılıyor.
Peki, ülkemizde milli ve İslami değerleri önceleyen sanatıyla sanatçı kişiliğiyle örnek sanatçılarımız yok mu? Elbette sanatçı da var, sanat yapıtı da. Sinemadan tiyatroya, müzikten geleneksel sanatlara kadar çok kıymetli sanatçılarımız var. Ancak geldiğimiz noktada bu kıymetli sanatçılarımız ve eserlerine yeterince sahip çıkılmıyor. O sanatçılarımıza “boş işlerle” uğraştığını ima eden bakışlar ve alttan gülümsemeler bu tablonun oluşmasına sebep oluyor. Televole kültürünün etkisinden bir türlü çıkamıyoruz. Müslüman Mahallesine salyangoz satıldığını bile bile reytinglere katkı sağlıyoruz. Kaliteli programlar izleyicisi düşük olduğu gerekçesiyle ya geç saatlere ya da kumandamızın tuşlarına uzak kanallarda yayınlanıyor. Bunun ayıbı da bize yeter… Selam ve dua ile…