Musab Seyithan
Musab Seyithan Yeniden Refahlı Kardeşlerime Samimi Çağrımdır

Yeniden Refahlı Kardeşlerime Samimi Çağrımdır

Ancak Mü’minler kardeştir(49/Hucurat:10) ayeti gereğince “İslam kardeşliği”, bizim üst kimliğimizdir. Bunun dışında kalan, meşrebimiz, mektebimiz, mezhebimiz, ırkımız, cinsiyetimiz, partimiz, cemaatimiz, vakfımız, sendikamız ise, alt kimliklerimizdir. Hiçbir zaman alt kimliklerden birine veya birkaçına mensup olmak, bizim üst kimliğimize zarar vermemelidir. Zarar verirse vahdetimiz zarar görür ve ayrışmaya başlarız. Ayrışmak da tefrikadır.

Yüce Allah; “Topluca Allah’ın ipine sarılın, tefrikaya düşmeyin.” (3/Âl-iİmran:103) ve “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük azap vardır.” (3/Âl-i İmran:105) ayetleri, Müslümanların birlik ve dirliğinin bozulmasını ve tefrikaya düşmelerini/ayrışmalarını haram kılmakta ve bu duruma düşenlerin büyük bir azapla karşılaşacaklarını beyan etmektedir.

Bütün Müslümanlar, İslam ümmetini oluştururlar. Her hizmet grubu, ümmetin bir parçasıdır. İşte kendini ümmet bütününün bir parçası gören hizmet grupları/partiler, vakıflar, cemaatler, kardeş gruplara karşı bencil, inhisarcı ve ayrıştırıcı bir tutum sergilememelidir. Çünkü itikat bütünlüğüne TEVHİD, itikat ayrışmasına ise ŞİRK dendiği gibi, toplumsal bütünlüğün adına da VAHDET denir. Sosyal ayrışmanın/parçalanmanın adı ise TEFRİKA’dır. Dolayısıyla tefrika da toplumsal şirktir. Tefrika, kin, nefret ve düşmanlık temeline dayanan ayrışmadır. Farklı meşru yolları kullanarak hizmet üretmek ise, hayırda yarışmaktır.

Rasûlullah (sav) toplumsal birliği bozacak davranışlardan uzak durmak için şöyle buyurmuşlardır: “Birbirinizle üstünlük yarışına girmeyin. Birbirinize haset etmeyin. Birbirinize kin beslemeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin/dargın durmayın. Ey Allah’ın kulları kardeş olun!” (Müslim, Birr,28)

Durum böyle olunca seçime sayılı günler kala, İslam düşmanlığı tarihen sabit olan CHP’nin aradan sıyrılarak başta İstanbul, Ankara, Bursa gibi büyük şehirlerde belediyeleri elde etmelerine fırsat vermek, geçmişiyle İslam davasının yanında olan bir siyasi gelenekten gelen Yeniden Refah Partisi liderine ve taraftarlarına yakışmaz. Cumhur İttifakında bir araya gelerek Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP’li Kılıçtaroğlu’na geçit vermeyip de belediye seçimlerinde; “Efendim, İstanbul’dan bazı ilçeleri ve Sakarya başta olmak üzere bazı büyük şehir belediye başkanlıklarını istedik ama onlar bize belediye meclis üyeliklerini teklif ettiler” diyerek mızıkçılık yapıp ezeli İslam düşmanlarının ekmeğine yağ sürmek de neyin nesi?

Bu konuda Sayın Devlet Bahçeli’nin asil duruşu size hiç örnek olmuyor mu? Önceleri Sayın Erdoğan’ı en ağır bir şekilde eleştirirken, özellikle çözüm sürecinde birbirlerini yerden yere vururken, 15 Temmuz Fetö kalkışmasından sonra Türkiye üzerinde oynanan oyunları fark edince bunun bir beka sorunu olduğunu anladı ve bütün anlaşmazlıkları bir tarafa koyarak Erdoğan’ın yanında yer aldı. Ve bu yer alışta ne Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı, ne de bir bakanlık beklentisi ve pazarlığı olmadı. Hâlbuki senin dünya görüşün, Sayın Bahçeli’nin dünya görüşünden Erdoğan’a daha yakın. Aynı siyasi geleneğin eğitim tezgâhından geçtiniz.

Bir de, sizi günahları kadar bile sevmeyen televizyon kanallarının, durmadan sizi programlarına çıkarmaları ve Ak Partiyi bölerek aradan PKK’nın siyasi uzantısı DEM’le işbirliği halinde olan CHP’li adayların seçilmelerini sağlamak için YRP’yi köpürtmeleri size hiç mesaj vermiyor mu? Sizin karakaşınıza, kara gözünüze mi vurgunlar? Onların tuzaklarını bilmeyecek kadar saf değilsiniz.

Cumhur ittifakı ile eklemlenmeden önce de bu güruh sizi göklere çıkarıyordu. İttifaka dâhil olunca demedikleri kalmadı. Bu şeytan sürüsünün tuzaklarını anlayacak kadar firasetinizin olması lazım. “Bir Müslüman elini, bir delikten iki kere ısırtmaz.” Fetöcü töhmetiyle Ak Partiden kovulanları kadronuza alıp, üstüne üstlük bir de onlara belediye başkanlığı adaylığı vererek kuşatılmış olmanız size sağlıklı kararlar aldırmıyor gibi. Siyasi tecrübesizliğinize yenik düşerek bu Fetö kalıntılarının oyununa gelmeyin. Onların da tuzaklarını başlarına geçirin deriz.

Hele ümmetin kanayan yarası olan Filistin davası üzerinden Sayın Erdoğan’a yüklenmeniz yok mu? İnanın, gerçeği bilen bizleri bayıyor. Bu konuda Sayın Erdoğan, en az babanız merhum Erbakan kadar samimidir. “Bu hükümet, İsrail ile ticari ilişkilerini kesmedi” diye hemen hemen her çıktığınız o şeytan sürüsünün TV kanallarında, meydanlarda ve salonlarda söylüyorsunuz. Masa başında bunları konuşmak kolay. Merhum babanızın Başbakanlığı dönemini bir hatırlayın. O günkü basını da tarayarak gazeteci Taha Hüseyin Karagöz kardeşimiz bu konu ile ilgili güzel bir video belgeseli hazırlamış. Sosyal medyada dolaşımda. O zamanlar henüz çocuktunuz, belki hafızanız sizi yanıltabilir. O belgeseli bir izleyin ve merhum Sayın Erbakan’ın reel politiğe göre İsrail’le hangi ticari ve askeri antlaşmalara imza attığını görün. Türkiye’ye siyonizmi ve İsrail’in tehlikesini öğreten rahmetli babanızın “Türkiye ile İsrail arasında yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması ile ilgili kanunun” Refah partili milletvekillerinin oylarıyla çıkarıldığını ve Erbakan hükümetince uygulamaya konulduğunu ve kanunun gerekçesinde de “bu ilişkinin reel politiğin bir yansıması” olduğunun ifade edildiğini görün. Ve o günlerde HAMAS; “Türkiye’nin düşmanımızla işbirliği yapması bizi derinden yaralıyor” diye Ankara’ya sitem etmişti. Ayrıca İsrail’le “Ortak Askeri Savunma Antlaşmaları” yapılmıştı. O günkü Türkiye gerçeği ve dünya konjonktürü bunu gerektiriyordu. İşte merhum Erbakan hocamız buna mecbur kalmıştı.

Bugünkü reel politik ve küresel gerçeklik farklı değildir. Dün Erbakan hocayı mecbur eden gerçekler bugün Sayın Erdoğan’ın da kucağında. Kaldı ki Türkiye’nin İsrail’le -iş adamlarının yaptığı ticaret dışında- resmi ticari ve ortak savunma anlaşması yoktur. Fakat körfezin etrafı küresel emperyal güçlerin savaş gemileriyle doldurulmuştur. Türkiye’nin gücü yetse Sayın Erdoğan’ın bir an bile tereddüt etmeyeceğine gönülden inanıyorum. Allah bizleri gücümüzün yetmeyeceği şeylerden sorumlu tutmayacaktır. Sayın Fatih Erbakan da şu anda devletin başında olsa, merhum babası veya Sayın Erdoğan gibi reel politiğe göre hareket edecektir. Donkişotluk yapmayacaktır.

Koca Osmanlı İmparatorluğu, Endülüs’te zulüm yapılırken karadan Avrupa ülkelerini geçip Endülüs’e ulaşamadı. Tarihçilerin ifadesine göre o gün donanma gücü zayıf olduğundan denizden de müdahale edemedi ve Endülüs’ü kaybettik. Bugün Filistin de aynı kaderi yaşıyor ama İlahî vaad gereği Müslümanlar Filistin’i kaybetmeyecektir. Aydınlığın habercisi, karanlığın en koyu anıdır. İsrail’in bu zulmünün de bir sonu gelecektir. Bugün olmazsa yarın, bir gün mutlaka. Biz Müslümanlar, bu vaade inanıyor ve “Allah, mühlet verir ama ihmal etmez” gerçeğine itikat ediyoruz.

İşte ey Yeniden Refah Partili kardeşlerim! “İslam kardeşliği” üst kimliğimle size çağrıda bulunarak diyorum ki: Gelin bu gerçekler doğrultusunda sandığa gidin. Siz ey Sayın Fatih Erbakan! Başta İstanbul, Ankara, Bursa gibi büyük şehirlerden adayınızı son günde olsa bari çekin. Eğer sizin yüzünüzden ezeli İslam düşmanı CHP’li adaylar aradan sıyrılır çıkarsa, o vebal de size yeter. Sonunda Müslümanları üzer, İslam düşmanlarını sevindirmiş olursunuz.

Ak Partinin CHP’den ne farkı var?” diyemezsiniz. Elbette Ak Partinin kabul etmediğimiz, içimize sinmeyen birçok icraatı var ama şu anda onlar üzerinde yoğunlaşıp yaptıkları birçok güzelliği görmezden gelme nankörlüğüne de düşmeyelim. Laik cumhuriyette, kurtlar sofrasında şu anda yapmaya güç yetirebildikleri bunlar. Daha iyisini omuz omuza verip yapın. İttifaktan koparak ve CHP’nin işine yarayacak yerde konumlanarak bu işler düzeltilemez. Unutmayın ki merhum Üstat Necip Fazıl’ın ifadesiyle; "CHP bir parti değil, Türk’e dinini, dilini ve özünü kaybettirmeye memur bir katliam müessesesidir." Bizden hatırlatması. “Hatırlat, çünkü hatırlatmak MÜ’MİNE fayda verir.” (51/Zariyat:55). Gerisi lafı güzaf.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Musab Seyithan Arşivi