Prof. Dr. Önder Kutlu
Prof. Dr. Önder Kutlu YEMEN NE KADAR UZAK BİZE?

YEMEN NE KADAR UZAK BİZE?

Cumhuriyete giden süreçte Yemen bizim açımızdan en son dönemeçlerden birinde durur. Az şehit vermedik Yemen’de. Türküler, ağıtlar o dönemi unutmamızı engelledi. Sarıkamış, Yemen ve Çanakkale hep beraber ve gözyaşı ve kanla anılır.

Geçtiğimiz günlerde Şii Zeydi Hûsilerin Parlamentoyu işgal ederek, yönetime el koymasıyla dikkatlerimizi bir kez daha bu ülkeye çevirdik. Nüfusun yaklaşık % 30’unu oluşturan Şiiler İran’dan aldıkları destekle % 70 Sünni nüfusa hükümran olma telaşına kapıldılar.

Geçtiğimiz hafta Suudi Arabistan liderliğinde bir araya gelen on ülkenin hava kuvveti güçleri Şii Hûsi hedeflerini vurmaya başladılar. Saldırıların uzunca bir süre daha devam edeceğini tahmin etmek zor değil. ABD ve NATO ittifakı operasyonlara tam destek veriyor. Hatta Başkan Obama yaptığı açıklamada ‘ucu-açık’ operasyonlara sıcak bakmadığından dem vurarak, Suudiler ve müttefiklerine ‘elinizi çabuk tutun’, ‘gerekirse karar operasyonları da düzenleyerek işi bitirin’ mesajları veriyor.

Gelişmeleri nasıl okumalıyız? Cumhurbaşkanı Erdoğan İran’ın bölgedeki yayılmacı politikalarının yanlışlığına vurgu yaptı. Bu ülkenin tutumunu eleştirdi. Operasyona tam destek verdiğini açıkladı. Suudi Kralı Selman ve Obama ile telefon diplomasisi yürütüyor. Bölgedeki oldubittileri kabullenmeyeceğini ifade ediyor.

Yemen hem bizim açımızdan hem de dünya açısından çok stratejik bir konumda. Aden Körfezi’ni Kızıldeniz’le birleştiren Bab’ül Mendep Boğazının Arap Yarımadası tarafındaki hâkimiyetini kontrol eden ülke konumunda. Boğaz’ın diğer tarafında Cibuti, Somali ve Eritre bulunuyor. Olayların gidişatını yakından takip eden Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz Ocak ayında bu üç ülkeyi ziyaret etmişti. Ziyaret ilişkilerimizi tahkim etmek için önemli bir vesileydi.

Suudi Arabistan Yemen konusundaki kaygılarında haksız sayılmaz. İran’ın bölge hâkimiyeti bu ülkeyi ‘kuşatma’ şeklinde tezahür ediyor. Arap Yarımadasının dört tarafı İran kontrolüne giriyor: Suriye, Irak, Lübnan, Yemen, Ürdün ve Bahreyn’le ilgili hem planları var hem de girişimleri. Buralarda Şii güçleri her bakımdan destekleyerek nüfuz alanını genişletme derdinde.

Doğal olarak Suudiler bundan rahatsız oluyor. Ülkelerinde nüfusun % 20’sini oluşturan Şii nüfusun dışarıdan ‘destek’ alarak, ayaklanmalarından çekiniyorlar. Rejimlerinin tehdit altında olduğunu düşünüyorlar. Yıldızları eskiden beri Acemlerle barışmıyor. Sürekli bir rekabet mevcut.

Aynı şey bizim de başımızda. Biz de bu topraklara, Anadolu’ya geleli beri Acemlerle çekişme içindeyiz. Biz onlardan hazzetmiyoruz, onlar bizden. Aynı alanda iddialarımız var. Böylece rekabet kaçınılmaz oluyor.

Bölgedeki etkinliklerimiz İran’ı rahatsız ediyor. İran’ınki de bizleri.

Ülkemizin son yıllarda yaptığı ‘Afrika açılımı’ bu kapsamda değerlendirilmelidir. Son on yılda ‘Kara Kıtada’ çok sayıda büyükelçilik açtık. THY ‘Sessiz Kıtada’ Avrupa’da kurulan hiçbir havayolu şirketinin uçmadığı destinasyonlara uçuyor. Bu THY’ye ve Türkiye’ye büyük moral üstünlük sağlıyor. Somali, Sudan, Eritre, Mozambik gibi ülkelerdeki hâkimiyeti ülkemize Ortadoğu ekseninde büyük bir koz veriyor.

Yemen’deki çatışmalar hepimizi rahatsız ediyor. Müslüman kanı dökülmesine sevinmemiz, bigâne kalmamız mümkün değil. Ölen de, öldüren de ‘Allah, Allah’ diyor. Bizi asıl kahreden bu.

‘Cin şişeden’ ABD’nin Irak’ı işgali ile çıktı. O ülke tarumar edildikten, güç dengeleri olmayacak biçimde bozulduktan sonra da ‘ayaklar baş, başlar ayak’ olma derdine kapıldılar. Sünni nüfus ‘rencide’ edildi. Konumlarını, varlıklarını kaybettiler. Sonrası malum… 2010’dan itibaren Arap Baharı denen yanılsama tüm Müslüman Arap toplumlarını kapladı.

Suudilerin rahatsızlıkları ‘demokrasi, hak, hukuk’ kaygılarından değil, geleneksel monarşilerin kendilerini ve rejimlerini tehdit altında hissetmelerinden kaynaklanıyor. Ülkelerinin zenginliklerini ‘aileden’ olmayanlarla paylaşmak istemiyorlar.

İran’sa kışkırtmaya devam ediyor. ‘Tahrikler’ had safhada. Gene ‘güvenilmez’ tutumunu takınıyor. Yemen’e bir şekilde müdahale edilmezse, kavgaların başka ülkelere sıçrama ihtimali çok yüksek. Sırada Ürdün ve Lübnan var. Lübnan özellikle ‘diken’ üstünde. Mezhep ve din savaşlarının ulaşabileceği noktayı mezkûr ülkede 70’li ve 80’li yıllarda yakından gördük. Çok tehlikeli gelişmeler bunlar.

Bölgeye ilgimiz sadece stratejik ‘konumundan’ değil. Tarihsel sorumluluklarımız da bizi zorluyor. Arap Yarımadasının Aden Körfezine açılan kapısı, Medine müdafaasında Fahreddin Paşa ne hissetmişse, bize de aynı hisleri aşılıyor.

Bölgemiz durulmadan, kardeşlerimiz huzura kavuşmadan bize huzur yok. Bölgesel bir güç olarak özellikle bölgenin Sünni toplumlarında büyük saygınlığı bulunan Türkiye, Davos’ta Erdoğan’ın yaptığı çıkışa benzer bir tavır ortaya koymak durumunda. Filli savaşa katılalım demiyorum.

Mısır’da tavrımızı nasıl hak ve hukuk yanında koymuşsak, Yemen’de de aynı şekilde hak ve adalet yanında koymaktan çekinmemeliyiz. Bu önce kendi ‘etik’ dış politika yaklaşımımıza sonra da bölgedeki toplumların sempatik tavırlarının devamına karşı bir borç.

Oralarda saygın yerini sürdürebilen bir Türkiye, Avrupa’da, ABD ilişkilerinde ve diğer coğrafyalara karşı ileri sürebileceği bir argüman elde etmek adına bile, tepki vermek zorunda.

Yemen bize çok yakın. ‘Gidenlerin gelmediği’ ülkenin yanında tavrımızı almamız son derece doğru. Bölgeyi gözlemlemeye devam ediyoruz.

Buradaki sonuç, bölge dengelerini yakından etkileyecek.

Suudi Arabistan ve Arap Birliği açısından kolay elde edilecek bir netice, belki Suriye müdahalesinin ya da Esed rejiminin çözülmesini kolaylaştırabilecek bir adım olacak. Bölgesel dengeler birbirine bağlı. Yemen’deki çözüm, Suriye’yi de zorlayabilir…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Önder Kutlu Arşivi