Prof. Dr. Önder Kutlu
Prof. Dr. Önder Kutlu Üniversite

Üniversite

Hafta sonu yapılan sınavlarda üniversite adayları ter döktü, istedikleri geleceği yakalamak için yarıştı. Bir üniversiteye yerleşmek için baraj şartı bulunmasa da ideallerine ulaşmak isteyenler için ciddi bir rekabet söz konusu.

İyi bir işe girebilmek için mutlaka iyi bir üniversiteden mezun olma şartı olduğuna inanan pek çok insan var. Üniversite diploması olmadan bir işe giremeyeceklerini düşünüyor gençler.

Peki, üniversiteler bu beklentileri karşılayabiliyorlar mı?

İstenen evsafta öğrenci mezun edebiliyorlar mı?

4+4+4 uygulamasından sonra gençlerin işi biraz daha zorlaştı. Maalesef mesleki ve teknik eğitim isteneni veremiyor. Gençler genel bir diploma almak için çok fazla zaman harcıyorlar.

Üniversitelerin bu beklentileri tam olarak karşılayabildiğini söylemek oldukça zor: Ya çok fazla teorik kalıyorlar ya da duyarsız. Kişiler ve kurumlar kendi bireysel ajandalarını takip ediyorlar.

Kimileri unvan elde etme, kimileri birtakım idari görevlere gelme, kimileri ise toplumdan uzak kalmayı tercih etmişler.

Herkes şikâyet ediyor ama kayda değer bir ilerleme sağlandığını söylemek oldukça zor.

Oysa Türkiye yaklaşık 20 yıl önce başlatılan birtakım reformlarla yükseköğretimi yeniden planlama adına adımlar attı. Bologna Süreci adı verilen Avrupa yükseköğretim uygulamalarını sisteme adapte etme iradesi ortaya koymuştu.

2008 – 2009 yılları arasında YÖK’te Bologna Uzmanı olarak görev yapmış bir akademisyen olarak sürecin ne kadar değerli olduğunu yakından tecrübe etmiştim.

Birileri mevzuyu yanlış anlıyor. Kaliteyi yakalamanın yolu, mesela, sadece yabancı dilden geçmiyor.

Alınan dil puanlarının geçerliliği de sorgulanır zaten. Kimileri Fetö üniversitelerinden şikeli İELTS puanı aldılar, kimileri yine şaibeli ÜDS sonuçlarıyla doçent, profesör oldular.

Yazık…

Kendisi iyi bir akademisyen olmayan üniversite yöneticilerinden ne beklenebilir?

Örgün eğitimden bir lisans diploması alamamış biri üniversitede akademik ahkâm kesebilir mi?

Üniversiteler kendilerine çeki düzen vermezlerse, akademinin hali perişan.

YÖK başkanı bir süreç başlatmışa benziyor. İşe YÖK üyelerini değiştirerek başladı. Tek başına bu yeterli değil. Aynı heyecan ve samimiyeti aşağılara, üniversitelere yaygınlaştıramazsa başarılı olamaz.

Üniversite toplumu umursuyor mu? Esas soru bu galiba.

Cevap olumsuzsa, o toplum ilerleyemez, debelenir durur.

Olumluysa, değişimin motoru olur.

Umursama onun hassasiyetlerini anlama ve gelişmesi için çaba harcamayla olur.

Belediye başkan adayına sormuşlar ‘en büyük projen ne’ diye, cevabı ‘başkan olmak’ olmuş. Bu yöneticiler için geçerli ama akademisyenler de eleştiriden azade değil.

Akademisyenlerin büyük bir kısmı için asıl gaye galiba akademik derece almak. Etik ihlaller ve yükselme odaklı akademik çalışmalar çok fazla zarar veriyor.

Genç akademisyenler doktora bitince başlıyorlar puan ‘toplamaya’. Hele bir de atıf çeteleri var ki, sorma gitsin.

Sadece nicel verilerle, rakamlarla akademinin gelişmesi mümkün değil.

Gelişmeyen ve toplumun önünde yürüyemeyen akademi, başarılı gençleri cezbedemiyor. Buldukları ilk fırsatta yurtdışını tercih ediyor genç akademisyen adayları veya üniversite mezunları.

Kalkınmanın motoru olması gereken üniversitelere müdahale edilmelidir. Planı, projesi ve kararlılığı olan insanlar bunu başarabilir.

Üniversite başarılı değilse, diğer kesimleri suçlamanın bir anlamı bulunmuyor.

Buna siyaset de dâhil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Önder Kutlu Arşivi