Toplumsal Hafıza Stockholm Sendromu mu yaşıyor?
Son dönemlerde enteresan durumlar yaşıyoruz. Toplumuzdaki gri bölge çok karışık ya da gri bölgenin, gökkuşağı renkleri ile istila edildiğini de söyleyebiliriz. Bu kanaate varmamıza sebep olan birtakım görüntüler medyaya servis ediliyor ya da sosyal medyada kendisine yer buluyor.
LGBT'lilere destek çıkan, İstanbul Sözleşmesini savunan gayri milli ve anti dini zihniyetle el ele kol kola yürüyen dindarlar, muhafazakarlar.... İkna odalarını kuran zihniyetle ve o yasakçı zihniyetin sivil ve siyasi temsilcileri ile omuz omuza halay çeken, kahvaltı ve nezaket ziyaretlerinde bulunan başörtülüler.... "Başörtünüzle okumak istiyorsanız Yallah Arabistan'a!" diyenlerle el ele, kol kola, hatta gönül ve fikir birliği içerisinde olduğunu söyleyen ve kendisini milliyetçi-muhafazakar ve dindar olarak tanımlayanlar... Her söyleminde İslam Dinini, Müslümanları, dindarları hedef alan, İslam’ın kutsal değerlerine hakaret eden, dindarlarla istihza eden sözde sanatçı, özde proje kişiliklere milyon liralar ödeyerek festivallerine, kutlamalarına, programlarına konuk eden ve hayranlık duyan bizim mahallenin muhtarları... Kur'an-ı Kerim'e "gökten indiği varsayılan kitap" ya da "Arapoğlu'nun yaveleri" diye dil uzatan zihniyetin onuncu yıl marşı ile mezun olan ilahiyatçılar... Ve toplumu daha fazla dindar etme iddiasıyla yola çıkmış ancak İslam'a, Müslümanlara, dindarlara, muhafazakar insanlara diş bileyen, tuzak kuran, onların aleyhinde her türlü eylem ve oluşumun içerisinde yer alan kimselerle iş tutan, onların değirmenine su taşıyan tarikatlar, cemaatler, STK'lar ve benzeri...
Küresel bazda ekonomik ayak oyunları ile dünyaya yön vermeye çalışan insanlığı mahkum etmeye çalışan küreselcileri kurtarıcı olarak görüp küreselcilerin karşısında duranları diktatörlük, hırsızlık, iş bilmezlikle suçlayan yurdum insanı... Kırmızı et üreten hayvanlara toplu katliamlar yapanları, ekin tarlalarını ateşe verenleri ya da suni bir savaş çıkararak gıdadaki tedarik zincirini bozanları çağdaş, ilerici, aydın ve modern insan olarak görüp hayranlık duyan ama bu planları bozmaya çalışanlara düşman olan yurdum insanı... Kendilerini açlığa, yokluğa, sefilliğe, ölüme, zulme mahkum eden terör örgütlerine sempati duyan, onları destekleyen, baş tacı eden ama kendilerini terörden kurtarmaya çalışan, kardeşlik eli uzatan, kucaklayan, insan onuruyla yaşamaları için mücadele veren aynı gemideki kardeşlerine sırt çeviren, yurdum insanı... Fason ve montajla var olup, faizcilik ve tefecilikle semirenleri, kolpacı sülükleri sanayici ve iş insanı diye görüp onların ekonomi ve maliye politikalarını kurtuluş reçetesi gören yurdum insanı...
Örnekleri çoğaltabiliriz. Zira ülkemiz bu konuda çok mümbit. Bu durum bireysel olarak kişilerde görüldüğü zaman bunun psikolojide bir tanımı, bir teşhisi var: Stockholm Sendromu. Ya da daha bizce bir ifade ile celladına aşık olmak. Stockholm Sendromu: Kişiler izole edildikleri yoğun travmatik deneyimler sırasında kendilerini izole eden ve travma yaşamalarına sebep olan faillere karşı duygusal bağ kurarlar ve bu bağ yalnızca travmatik olayla sınırlı kalmaz. Zamanla hayranlığa ve kendisini o fail veya faillerle özdeşleştirmeye kadar gider. Stockholm Sendromundan bahsedebilmek için bazı şartların var olması gerekmektedir. Hayati tehlikenin varlığı. Kişi hayatının tehlikede olduğu kanaatine vardığında tehdit unsurunun kendisini bağışlaması için O'nu yüceltir. Gururunu okşayıcı söylem ve eylemlerle negatif durumu pozitif veya nötr bir duruma yaklaştırmaya çalışır. Sosyal ve fiziksel imzalasyon. İzolasyonun izole edilen kişiler tarafından kabullenilmişliği fail ya da faillerin olumlu davranış tutum ve duygularla yaklaşmasıdır. Buna algı yönetimi de diyebiliriz.
Bugün ülkemiz genelinde toplumsal hafızada yaşananları ifade etmek için Stockholm Sendromu da tek başına yeterli de olmayabilir. Çok yakın geçmişi çok çabuk unutma, alternatif sahte bir yakın tarih ve çok yakın tarih üretme, profesyonel biçimde yalan ve iftira kampanyaları, toplumda travmalara sebep olan faillerin sempatikleştirilerek yüceltilmesini sağlayan algı operasyonları konusunda ajansların yapmış olduğu PR çalışmaları, toplumsal hafızayı ciddi anlamda manipüle etmektedir. Bununla beraber toplum yararına olan olumlu davranışların önemsizleştirilerek gözden düşürülmesi, toplumun menfaatleri için gayret gösterenlerin en ufak hatalarının büyütülerek kamuoyuna aksettirilmesi, toplumun sosyal ve ekonomik hayatına pozitif katkıda bulunan büyük başarıların basitleştirilerek kamuoyunun gözünde küçük düşürülmesi ve bunlara bağlı olarak "değerler önceliği" sıralamasının toplum mühendisleri tarafından el çabukluğu ile yer değiştirmesidir. Bu durum yakın gelecekte toplum hayatında çok ciddi ve büyük travmalara sebep olabilecek sosyolojik bir yanılgı ve negatif hafıza yönetiminin bir neticesidir.
Yakın gelecekte pişmanlık duyup "keşke" ile başlayan cümleler kurmama adına toplumsal bir psiko-terapiye ihtiyaç duyuluyor. Toplumsal hafızadaki Stockholm Sendromu'na karşı yapılabilecek en etkili tedavi, toplumsal hafızayı izole eden ve çok yakın geçmişte toplumun yukarıda saydığım kahir ekseriyetinin travma yaşamalarına sebep olan faillerin kimliklerini teşhir etmek. Faillerin fiil ve cürümlerinin yol açtığı yıkımları daha yüksek sesle ve tekrarlayarak anlatmak. Faillerin hırsızlıklarını, yolsuzluklarını daha somut cümlelerle ve verilerle, delillerle ifşa etmek. Faillerin birer özne veya failden daha ziyade birer kukla, maşa ve işbirlikçi olduğunu göz önüne sermek.
"Onlara şöyle söyle: “Allah’ı bırakıp da bize bir fayda ve zarar vermeyen o sahte tanrılara mı tapalım? Allah bizi doğru yola erdirdikten sonra ökçelerimiz üstüne gerisin geri küfre mi dönelim? Tıpkı, «Bize gel!» diye kendisini yolun doğrusuna çağıran arkadaşları varken, onları dinlemeyip, şeytanların ayartmasına kapılarak yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşan ahmak kimsenin durumuna mı düşelim?” De ki: “Allah’ın gösterdiği yol, en doğru yoldur. Bize Âlemlerin Rabbine teslim olmamız emredildi.” (En'am-71)
Kanunlar Toplumsal travmaya yol açan banka ve mezar soyguncularını ve hortumcuları tabulaştırıyorsa ilk iş o kanunlardan kurtulmak olmalıdır.