Tuhaf Rastlantılar
Hayatta olduğumuz sürece; normal ve sıradan olayların yanında, tuhaf ve sıra dışı olaylarla da karşılaşabiliriz. Bazı olayların içinde ve hatta tabir yerinde ise; “göbeğinde” yer alabileceğimiz gibi, bazı olayların kıyısında, köşesinde veya yakın çevresinde yer alabiliriz. İlginç olan şu ki bu olaylar isteğimiz dışında, belirli bir sebebe dayanmaksızın bağımsız paralellerde gelişirler.
Yaşanılan iki veya daha fazla olayın herhangi bir bilgiye, isteğe, kurala ya da belirli bir sebebe dayanmaksızın gerçekleşmesi rastlantı olarak tarif edilmiş felsefe bilimiyle uğraşanlar tarafından.
Önceden ve değişmeyecek bir biçimde belirlenmiş olay akışı, “kader” denilen kavramın ta kendisidir. Sebepsiz, dayanaksız ve bağımsız bir biçimde gelişen veya oluşan rastlantılar bazen bizi hayretler içinde bırakarak, “vay be!” dedirtecek tuhaflıkta olabilir.
Tuhaf sayılabilecek birkaç rastlantıyı sizinle paylaşayım isterseniz:
Bir bayram sabahı, apartmanın karşılıklı dairesinde oturan iki komşudan biri diğerine bayram ziyaretinde bulunur. Yenilir, içilir sohbet edilir. Komşulardan biri yeni emekli olmuştur. Diğeri ise çalışma hayatına devam etmektedir. İkisi de genç sayılabilecek yaştadır. Üstelikte de bilinen hiçbir sağlık sorunları yoktur. Biri diğerine; “Sizinle bayramlaştıktan sonra İstanbul’da oturan kardeşime gideceğiz.” der. Diğeri ise biz de nasipse anne- babamızı ziyaret etmek için, birazdan yola çıkmayı planlıyoruz diye ilave eder. İki komşunun da diğer insanlar gibi gerçekleştirmek istedikleri hayalleri vardır. Bununla ilgili düşüncelerden bahsederler uzun uzadıya. Nihayet sohbet bitmiş, misafirlikte olan ev sahibine; “Allaha ısmarladık.” Diyerek veda etmiştir. Başta kendileri olmak üzere hiç kimse bu vedanın bir son veda olup olmadığını bilmemektedir. O gün komşulardan biri İstanbul’a giderken feci bir trafik kazası geçirmiş, bir diğeri ise, anne-babasını ziyaret etmek için hazırlık yaptığı sırada kalp krizi geçirerek hastaneye kaldırılmıştır. Her ikisi de neredeyse aynı saatlerde vefat etmişlerdir.
Haylaz öğrencinin biri okulunu bırakıp hiç görmediği ama görmek için can attığı İstanbul’a kaçar. Bir müddet İstanbul’da dolaşır, gezer tozar. Cebindeki harçlığı bitmek üzereyken, “kafasına dank” eden gerçek aklını başına getirir. Son parasını otobüs biletine vererek bir koltuk satın alır. Yanında onun gibi aynı şehre seyahat eden üniformalı bir asker vardır. Yol boyunca sohbet ederler. Şehre ulaşınca yeniden görüşmeyi dileyerek bir birlerinden ayrılırlar. Bir müddet sonra okuluna dönen öğrenci girdiği dersin hocasının otobüsteki koltuk arkadaşı olduğunu görmez mi? Hayretle, “Hocam Allah dileğimizi kabul etti, bak sizinle yeniden karşılaştık.” der.
Olayları oluşturan ve adına karşılaşma, rastlantı, veda gibi olguların hiçbiri elimizde değildir. Hayat denen güzergâhın taşlarını kader adlı bilinmezlik döşemiş, bize de ona iman etmek ve onun belirlediği yolda yürümek düşmüştür vesselam.
Esenlik dileklerimle.