Trollerin elinde oyuncak olduk
Herkesin kendi çapında bir gündemi var. Günlük yapacağı işler, alınacak kararlar, boş zamanların nasıl değerlendirileceği vb. Ülke gündemi ise genelde siyaset üzerinden şekillenir ya da eskiden öyleydi. Koskoca siyasilerimiz bile gündem belirlemede sosyal medyanın bataklık kesiminde yaşayan trollerin gerisinde kalıp, ancak onların iftiralarını yalanlayıp topu son anda çizgiden çıkarmaya uğraşır oldu. Buna rağmen yaptıklarının bir değeri olmuyor çünkü arsızlıkla mücadele etmek mümkün değil…
Her hafta ortaya yeni saçmalıklar atıp, bizim bunun üzerinden tartışıp, belli alanda otlarken kafamızı yukarı kaldırmamamızı istiyorlar. Önceki hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konu mankeni başörtülüler sözünü bağlamından çıkarıp bütün başörtülerden özür dilemeye çağırdılar. Daha bu çağrının mürekkebi kurumadan metro açılışında herkesin başında baret varken yanlarındaki başörtülü kadınlar ne hikmetse baret takmamışlardı. Şimdi bunlara konu mankeni desen hakaret etmiş olursun, Cumhurbaşkanını özür dilemeye çağıran bize ne yapmaz?
Geçtiğimiz hafta ise SMA’lı hastalar üzerinden duyar kasmaya çalıştılar. Sağlık Bakanı gereken açıklamayı yaptı ama sosyal medya bataklığında bu açıklamayı algılayanın olduğunu sanmıyorum. Milli Piyango’dan devlete kalan payın bu hastalığa ayrılmasının istenmesi falan komik ötesi. Tamam 75 milyon lira kişiler için büyük bir para gibi görünebilir ama devlet için düşük bir rakam. SMA’lı hastalar için bugüne kadar harcanan ilaç bedelinin üç milyar liradan fazla olduğu açıklandı. 75 milyonun kaç katı olduğunu hesaplamaya matematiğim yetmez(!) Boğaziçi Üniversite’nin yeni rektörü üzerinde resmen ikinci bir gezi olayı çıkarmaya çalıştılar. Üniversitenin öğrencileri, öğretim üyeleri belli bir yere kadar tepki gösterebilir. Eleştirilecek tek nokta 1980 darbesi sonrasında atanan bütün rektörlerin üniversite içerisinden belirlenmesine rağmen ilk defa dışarıdan bir ismin atanması.
Lakin öyle saçma sapan eleştiriler yapılıyor ki görende karşılarında alanında önemli çalışmalara imza atmış, farklı üniversitelerde başarılara ulaşmış bir profesör yokta yoldan geçen sıradan bir kişi rektör diye üniversiteye yollanmış. DHKP-C sempatizanları, militanları, ipsizi sapsızı üniversite yerleşkesinde eylem yapma derdinde. Gerçek Boğaziçi öğrencileri araya kaynamışlar. Neredeyse eylem yaparken öğrenci kimliklerini boyunlarına asıp vallaha biz gerçek Boğaziçiliyiz demek zorunda kalacaklar.
Bunlar ve daha küçük ölçekli maddeler üzerinden kendi gündemlerini oluşturmaya çalışıyorlar, maalesef her severinde başarılı da oluyorlar. Rektör öğrencilerle konuşurken çok önemli diyor, oradaki sazanın birisi çokomelli diye atlıyor. Öğrenci Boğaziçili ya orantısız zekâsı ile rektörü trollemiş oluyormuş. Boğaziçili olduğundan illaki lokumunda boncuk olması bekleniyor. Bu soğuk espriyi arkadaş ortamında yapsan mal mal konuşma diye tepki görürsün. Sosyal medyanın bataklık kısmına şöyle önlem almalıyız, böyle davranmalıyız falan akıl verecek değilim. Çünkü o treni kaçırdık, bize her şey müstahak. Sağlık Bakanı korona ile ilgili günlük rakamları kendi sosyal medya hesabından açıklarsa, Milli Eğitim Bakanı velilerle kendi hesabından canlı yayında toplantı yaparsa, valiler bile kar tatilini kendi hesaplarından açıklarsa sosyal medyaya laf söylemeye hakkımız yok.
Bugün basınımızın dili bile değişti. Haberler sosyal medyada göreceği tepkilere göre şekillendirilir oldu. Tıklanma tek derdimiz. Ne yazarsan yaz, ne söylersen söyle ama çok tıklan. Millet seni tıkladıktan sonra bu ne saçmalık deyip küfür etmiş falan önemli değil. Tıklanmanın iyisi kötüsü olmaz, yeter ki tıklan… Gerçek gündemi takip etmenin yanında kim kime ne laf sokmuş, nerede ne yapmış diye saatlerimizi burada geçiriyoruz. Özellikle kamuda sosyal medyada yapılan bir eleştiri çoğu zaman gereksiz yere abartılıp, insanların enerjisi boş yere harcanıyor. Burası biz değer verip yücelttikçe iyice azan bir mecra haline geldi. Kontrolden çıkalı çok oldu. Herkesin, her kurum ve partinin kendi çapında yeminli destekçileri, buranın diliyle trolleri var. Kendi aralarında mutlu mesut geçiniyorlar.
Kimseye akıl vermek haddimize değil. Sosyal medyaya karşı kendimce aldığım önlemler var. Sadece Facebook’a üyeyim, oradaki 160 küsur arkadaşımla mutluyum. Twitter’a da uzaktan arada bakıyorum o kadar. Diğer türlüsü insanı yoruyor. Gerçek yaşantımızda yeterince yoruluyoruz, sanalı da eksik kalsın.