Dr. Ramazan Tuzla
Dr. Ramazan Tuzla Torpil

Torpil

Güzel zamanlar yaşadık; torpilin en büyük eğlencelerimizden biri olduğu zamanlar…

Bu güzel zamanlar en çok da bayramlar idi. Bayramlar, bozuk parayla da olsa ceplerin de bayram ettiği zamanlar idi.

Bayram namazından sonra soluğu bakkalda alır, bozuk parayla bakkaldan torpil alır, habersiz torpili patlatarak birilerinin aklını alır, patlamanın gürültüsünden zevk alır ve saflığın, tabi ki çocukluğun tadından lezzet alırdık.

Bayramlar eğlencemiz, torpiller yaprak sarması büyüklüğündeki sevincimizdi; masum ve temiz…

Zaman geçti, zamanlar su gibi akıp geçti.

Çocukluk ve saflık elden kayıp gitti. Geldik bir yere; şimdi, bizim çocukluğumuzdaki torpil, hepimizin ağzında ama cismi ortalıkta yok. Herkes ayrı bir meziyetini sayıyor bu torpilin ama kimse çıkarıp da göstermiyor bizim şu yaprak sarması büyüklüğündeki sevincimizi.

Anlatılanlara ve torpilin gücüne hayret ediyoruz; bizim torpilin patlamaktan başka meziyetlerinin olduğunu anlıyoruz.

Eskiden, elimize alıp fitilini yaktığımız torpili bir an evvel elimizden çıkarmanın zevkli telaşını yaşarken, bugün insanlar, değil ellerinden ağızlardan düşürmez oldular.

Sen neymişsin be torpil?

Biliyoruz ki, bu torpil, bizim eski torpil değil.

Çocukluğumuzda eğlencemiz olan torpilin yeni neslini öğrenmek için hepimiz düşüyoruz peşine. Bulanımız var, bulamayanımız var.

Bulanların, suyun bulandığı gibi bulanıklaştığını görüyoruz.

Bulamayanlar, temiz ve berrak kaldıklarını henüz görmüş değiller ve arayış devam ediyor.

İlkelerden vazgeçilirse, el etek öpmek alışkanlık haline gelirse, istemek kişiliğin bir parçası olarak görülürse, dalkavukluk mesleğinde staja başlanırsa torpilin kolayca bulunabileceğini söyleyenler var.

Kabul edelim ki, zor yere saklamışlar bu torpili.

Eskiden cebimizdeki bozuk para ile alırdık, şimdi çok pahalanmış.

Yeri de belliydi: Köşedeki bakkal.

Torpil, şimdi köşeyi dönenlerin kucağında saklı, anlaşılan.

Duyduk ki, torpili bulmak için bedenimize yük olarak gördüğümüz ilkelerimizi bir bir yolda bırakırsak, hafifleyecek ve yolun sonunda insanlıktan çıkmazsak torpili bulabilecekmişiz.

Öyle diyorlar…

Hatta torpili bulursak insanlıktan çıkıp çıkmadığımızı düşünmenin de gereksiz olduğunu söylüyorlar.

İnsanlıktan bile önemliyse bu yeni nesil torpili bulmak, insanın kendini kurtarması anlamına gelecek, anlaşılan(!)

Bulursak kaybedilenlerin önemi de yok.

Bul torpili, kaybet şahsiyeti…

Neresindeyiz bu denklemin?

Cevap için soluklanalım be kardeşler!

İnsan ilkeleri için yaşar, insanlığını korumak için menfaatten kaçar. Hakkı olmayanı elde etmek için ortaya koyacağı hırs, insanı insanlıktan çıkarır. Yeni nesil torpilin güzergâhı bu değil mi?

Bir bilinmezlik yolu bu torpil.

Değer mi bu yola girmeye?

Değmez diyenler, yol arkadaşımızdır.

Ne yapmalı o zaman?

Yapılacak iş basit. Yeniden çocuk olmak, yeniden temiz elbiseleri giymek, yeniden bayram namazına gitmek, yeniden soluğu köşedeki bakkalda almak, yeniden bakkaldan bizim olan torpili almak, yeniden bir patlama ile bizim olmayan torpili arayanların aklını başlarına almaları için yol almak ve yeniden yaprak sarması büyüklüğündeki gerçek torpile sarılmaktır.

Adaletsizlik yok, menfaat yok, hak yemek yok, hırs yok, hırsızlık yok, yok oğlu yok…

Var olan saflık, var olan temizlik, var olan ilkeli insan ve var olan haklı sevincin bayramı; masumiyet sevincinin bayramı.

15 Temmuz işgal girişiminden sonra yakalanan feto itlerinden biri, kendisine önceden verilen soruların olduğu askeri lise sınavına girdiğini ve sınavı kazandığını söylüyordu. Bu it, bunun sınav kazanmak değil, şahsiyeti kaybetmek olduğunu hâlâ anlayamamıştı.

Kendilerine yapılan torpili, bir milletin geleceğini patlatmak için kullanacak olan itlerin varlığını bilelim ve en küçük bir torpili dahi hafife almayalım.

Gelin, bir seferberlik başlatalım.

Bakkalımızdan bozuk parayla aldığımız torpilimizi, şahsiyetimizi bozuk para gibi harcayan yeni nesil torpile kurban etmeyelim.

Biz torpili bulamazsak, hep bulanlar kazanacak, demeyelim. İlkelerimizin ve şahsiyetimizin kayboluşunu, kazanmak olarak görmekten vazgeçelim.

Ve bugünden başlayalım.

Lezzetini unuttuğumuz, yaprak sarması büyüklüğündeki gerçek torpilimizin sevincini yaşama zamanlarını öteleme hakkımızın olmadığını bilelim.

Güzel insanlardan fikir almanın, tavsiyelerini dinlemenin, tecrübe sahipleri ile istişare etmenin torpil arayışına girmediğini de bir kenara yazalım.

Şunu hiçbir zaman unutmayalım:

Biz torpil arayışında olmazsak, bir aday seçim komisyonunda bulunan insan, hiçbir gücün etkisi altında kalmadan doğru olan insanı seçmenin gayretini gösterecektir. Torpil arayışımızda, o insanların hukuklarını da ayaklar altına aldığımızı görelim. Tarafsız olmadıklarından şikâyet ettiğimiz insanları, bizim torpil arayışımızın taraf durumuna getirdiğini bilelim.

Bilelim ve komisyona: ‘Hiç kimseye rücu etmedim. Benim birilerine rücu etmemden dolayı önünüze bir liste konulmuş olması benim için züldür, size de en büyük hakarettir. Sizin, en doğru ve işi en çok hak eden insanı seçeceğinizden şüphem yok. Soracağınız soruların, benim ehliyetimi test eden sorular olacağından da şüphe duymuyorum. Öbür dünya gibi bir kaygınız var ise, bu kaygının hakkını vereceğinizi biliyorum. Siz de bilin ki, hakkınız olmayan iltimas, iflasınız olacaktır.’, diyebilelim.

Şunu da aklımızdan çıkarmayalım:

Bu mücadeleyi bir hayal olarak görür ve bunu biz başlatmazsak, bizden başka kimse başlatmayacaktır.

 

Son Söz

Hakkını ara, eğer istersen ağzında lezzet.

İlkeli insandır bu eşsiz güzelliğe namzet.

Kirli menfaat yolunda hak arayışı olmaz.

Bilmelisin; torpilden kaçandır gerçek şahsiyet.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Dr. Ramazan Tuzla Arşivi