Musab Seyithan
Musab Seyithan Sünnet İnkârcıları Nereden Nemalanıyor?

Sünnet İnkârcıları Nereden Nemalanıyor?

Bir öğrencim, sosyal medya kanalıyla bana bir video göndermiş. Videodaki cübbeli, sarıklı, sakallı zat, -merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in ifadesiyle- tam bir ham yobaz. Din tüccarı, din bezirgânı… Ne derseniz hepsi yakışır. Bu video eski mi, yeni mi? bilmiyorum. Ben yeni muttali oldum. Bakın ne diyor?

            “Papağan gibi ezberlemişler اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُ/Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım isterizdiye… Allah’tan iste, (mezarları göstererek) bundan da iste ne olmuş? Biz bunlardan (ölülerden) bir şey yaratmasını mı istiyoruz?”

            Bütün peygamberlerin mücadelesi, “Lâ ilâhe illallah” mücadelesidir. Allah’tan başka “İlah” olmadığını kalplere ve zihinlere kazımaktır. İlah; “sığınılan, yardım istenen, ibadet sadece kendine has kılınan zat” gibi anlamlara gelir. Biz Müslümanlar, farz, vacip ve sünnetleriyle beraber kıldığımız günlük beş vakit namazımızda “Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım isteriz” diyerek kırk defa okuduğumuz Fatiha suresinde bunun egzersizini yapıyoruz. Bu, Kur’an ve tevhid cahili ham yobazın yaptığı gibi hem Allah’tan, hem de mezardaki ölülerden yardım isteyecek olursak dinden de oluruz, imandan da… Çünkü Yüce Allah, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde ortak tanımadığı gibi ibadetlerde de ortak tanımaz. Dua da ibadetin tâ kendisidir. 

İşte bu kafa tam bir cahiliye dönemi Mekke müşrikinin kafasıdır. Yüce Allah Zümer suresinde bu kafayı şöyle deşifre ediyor: “Dikkat ediniz, katıksız din Allah'a aittir. O'ndan başkasını dost edinenler; ‘Bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye onlara kulluk ediyoruz’ derler.” (39Zümer:3).

            Yani Mekke müşrikleri aracı kıldıkları putlara “Allah” demiyorlardı. Bizim için bir şeyler yarat da demiyorlardı. Kendilerini Allah’a yaklaştırdığı için onlara perestiş ediyorlardı. Allah da böyle bir inancı onların suratlarına çarpıyordu.

            Bu cahil ham softa, Kur’an’daki şu ayetlere kulak verse bu şirk sözleri söylemezdi:

 “Allah'ı bırakıp taptıklarınız da tıpkı sizin gibi kullardır. Eğer iddianızda doğru iseniz haydi onları çağırın da size cevap versinler.” (9Araf:194)

 “Eğer onları çağırsanız, çağrınızı duymazlar. Duysalar bile çağrınıza karşılık veremezler. Kıyamet günü de sizin ortak koştuğunuzu inkâr ederler. Bunları sana hiç kimse, hakkıyla haberdar olan (Allah) gibi haber veremez.” (35Fatır:14)

“O halde siz, dini sadece Allah’a has kılarak hep O'na yalvarın. İsterse kâfirler hoşlanmasınlar.” (40Mümin:14)

De ki: "Ben sadece Rabbime yalvarırım ve O'na kimseyi ortak koşmam.” (72Cin:20)

Evet, dua bir ibadettir. Rasûlullah (sav); “Dua ibadetin iliğidir, ta kendisidir(Tirmizi, Deavât 2; İbn Mâce,Dua,1) buyurmaktadır. İbadet de sadece Allah’a yapılır. Ölen kişilerden yardımda bulunmak, onlara kabrinin başına gidip de ihtiyaç listesi sıralamak, yukardaki ayetler doğrultusunda değerlendirildiğinde şirktir.

Bu cahiller sürüsü, bu tür lafları söylerken büyükbaşlarından esinleniyorlar. Peşine takıldıkları peştamallı büyük şeytanları “Uçakta seyahat ederken uçak bir sallandı ‘Yetiş ya Abdülkadir Geylanî dedim’ uçak eski haline geldi” diyerek ölüden yardım gördüğünü söyler. Yazdıkları tefsir kitabında, İbn Kemal’in “Erbaîn” adlı eserinden, hiçbir hadis kitabında geçmeyen; “Dara düştüğünüzde kabir ehlinden yardım isteyin” uydurmasını nakledip türbe ve mezarlardan istimdat etmektedirler. Hâlbuki Peygamberimiz, cahiliye döneminde de mezarlıklardan yardım istendiği için, tevhid kalplere iyice yerleşene kadar ilk yıllarda mezarlıkları ziyareti yasaklamış, bu endişe kalkınca, ölümü hatırlayıp “bir gün benim de geleceğim yer burasıdır” dersini almak için yasağı kaldırmıştır.

Bu güruhun beslendikleri deliller ya uydurma ve zayıf hadisler, ya da rüya, keşif ve ilhamdır. Bunlar, yukarda naklettiğimiz ayetleri hiç üzerlerine almazlar. “Bu ayetler kâfir ve müşriklerden bahsetmektedir” diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışırlar.

İşte tasavvufu “Nefis tezkiyesi, ruh terbiyesi” olmaktan çıkarıp mitoloji, uçuk-kaçık haberler ve ölülerden istimdat derekesine indirgeyenler, öyle bir din ortaya koydular ki, Muhammed İkbalin dediği gibi “Ne Allah böyle bir din indirdi, ne Cebrail (a.s) böyle bir din getirdi, ne de Peygamberimiz böyle bir din tebliğ etti.

İşte bu güruhun uydurdukları bu sahte din, sünnet düşmanlarının can simidi oldu. “Hadis usulü ilmi, yalan söyleme usulü ilmidir. Hadislerin aktarımı, kulaktan kulağa oyunu gibidir. Birinin kulağına bir cümle fısıldasan, o da kendinden sonrakine fısıldasa, belli sayıdaki kişiden sonra bu cümle tam tersi şekilde değişerek son kişiye ulaşır. Hadisler 200 yıl sonra yazıya geçmiş uydurmalardır. Kim sünneti müstakil delil kabul ediyorsa, peygamberi Allah’a ortak koşan bir müşrik olur” diyen hadis ve sünnet münkirleri, müsteşrik ağzıyla konuşarak, bu ham yobazlar sürüsünün, Kur’an ayetlerini hiç üzerlerine almayıp onları müşriklere bırakarak, zayıf ve uydurma hadislerden oluşturdukları bu sahte dini göstererek, geçmiş müktesebâta salya sümük saldırıya geçmekteler. Tâ Rasûlullah, Sahabe, Tâbiin, Tebe-i tâbiin ve diğer bütün asırlarda Sevâd-ı Âzam olarak adlandırılan Ehl-i Sünnet damarına saldırı malzemesi olarak, bu hurafe havzasını kendileri için nema alanı seçmişlerdir. Yani bu hadis ve Sünnet inkârcısı modern hurafecilerin birinci nema kaynağı, batılı müsteşrikler/oryantalistler; ikinci nema kaynağı da, inkârlarına malzeme olarak kullandıkları bu sahte din algısıdır. Bu ilkel hurafe ve bidat bataklığını kurutmazsanız, Sünnet inkârcısı sineklerin sayısını durmadan artırırsınız.

Her iki grup da asrımızın en büyük fitnesidir. Sünnet inkârcılarına her türlü ağır eleştiri ve hakareti yapıp da -belki de bu dine onlardan daha çok zarar veren- bu ham yobazlar sürüsüne sessiz kalmak, izahı mümkün olmayan yaman bir çelişkidir. Bu anlayış “Benim teröristim, senin teröristinden daha iyidir” anlayışı gibi acube bir anlayıştır. Her ikisinin de canı cehenneme.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Musab Seyithan Arşivi