Ömer Kocabaş
Ömer Kocabaş Sosyal medya cumhuriyeti

Sosyal medya cumhuriyeti

Yeni değil sosyal medya gündelik hayatımızı tahakküm altına alalı çok olmuştu. Sıradan vatandaş bu mecralarda fotoğraf paylaşırken kendini daha fazla mutluymuş gibi göstermeye gayret gösterirken siyasiler, yöneticiler, hukukçular,  köşe yazarları bile artık “aman sosyal medya ne der” mantığıyla karar vermeye, açıklama yapmaya, yazıp çizmeye başladı. Bu kafayla gidersek mahalle baskısından şikâyet ettiğimiz günleri çok arayacağız…

Şarkıcı Halil Sezai’nin yaşlı bir adamı dövmesi gündemimizin üst sıralarında yer alıyor. Aslına bakarsanız eskilerin deyimiyle vaka-ı adiye. Benzeri hemen her gün onlarca kez tekrarlanıyor. Yanlış anlaşılmasın şarkıcının yaşlı bir adamı dövmesini küçümsemiyorum. Elbette yanlış. Lakin sonucunda iş öyle bir hale geldi ki neredeyse Halil Sezai’nin idamını isteyeceğiz. Magazini takip etmem, belgesel izlerim falan diye kendimi farklı gösteremem. Gazeteciliğin bir kuralı da her işin nasıl olduğunu bil ama yapmadır. Bu olayla ilgili epey bir şey okudum. Detayları öğrenmek isteyen araştırsın bulsun(!) Benim bu olayda canımı sıkan o kadar zanlı, suçlu adli kontrol şartı ile dışarıda dolaşırken sırf sosyal medya baskısıyla bu şarkıcının tutuklanması.

Sıradan bir darptan dolayı bir kişi kanunlarımıza göre tutuklanabiliyorsa güzel memleketimde günlük binlerce kişinin tutuklanması gerekiyor. Sırf trafikteki tartışmalar bile hapishaneleri doldurmaya yeter. Artık yeni normalde adalet bile sosyal medyadaki paylaşımlara, gündem olmalara göre verilecekse vay halimize, dükkânı kapatıp gidelim. Aslında bu sosyal medyanın baskısıyla alınan ilk karar değil. Daha önce de benzeri baskılarla tutuklananlar, tutuklanmışken serbest bırakılanlar olmuştu. Anlaşılan adliyelerimize sosyal medya ile ilgili bir reyting sistemi kurulmuş, anlık akış hâkim ve savcıların önüne düşüyor. Oradaki sonuca göre bir karar veriliyor… Abartıyor muyum? Evet, abartıyorum ama içine düştüğümüz saçma sapan durumu da abartmadan anlatamıyorum…

Sosyal medyayı öyle bir hayatımızın merkezine koyduk, bunun sözde profesyonel danışmanları, koçları türedi. Herkes tıklanma pardon tık alma derdine düştü. Siyasilerin, bürokratların sırf orada biraz daha fazla yer işgal edebilmek için atmadıkları takla kalmadı. Bahaneleri de hazır; gençlerin dilini anlamak, onlarla aynı dili konuşmak gerekir. İyi de bu sosyal medyanın neredeyse yüzde doksanının bir çöp olduğu gerçeğini değiştirmiyor ki. Yukarıdaki örnekten devam edersek Tuzla Belediye Başkanı, Halil Sezai’nin darp ettiği amcayı ziyarete gitmiş. Kendinin ve belediyenin sosyal medya hesaplarından paylaşmış mı bilmiyorum, ben magazinden okudum. Başkana tek sorumuz daha önce ilçesinde dayak yiyen kaç kişiyi ziyarete gittiği olacak.

Gençlerde sosyal medyayı oyuncak bulmuş çocuk gibi kullanan siyasileri, bürokratları kafalarına göre kullanıyorlar. “Şunu istiyorum valim, başkanım, bir çay içelim mi kaymakamım” vb. örnekleri her gün görüyoruz. Acaba valiler, kaymakamlar ya da belediye başkanları kendi aralarında senin ne kadar takipçin var benim ne kadar diye konuşuyorlar mıdır? Yoksa gizli gizili sosyal medya sayfalarından birbirlerini kontrol edip iç mi geçiriyorlardır? Örneğin emekliliği yaklaşmış bir vali “Emekli olmadan İstanbul ya da Ankara’ya vali olsam ne güzel olur. Bir kış görev yapsam bile yeter. Kar yağınca okullar tatil olacak mı muhabbetinden acayip takipçi toplardım. Emeklilikte eğlence olurdu” diye düşünüyor mudur? Belediyelerimizin bütçelerinden her yıl milyonlarca lira bu sosyal medyada şirin görünme, çamura batmış halkla ilişkiler faaliyeti yürütme yüzünden boş yere harcanıyor.

Artık ceza kanununa falanda ihtiyacımız yok. Çünkü yargılama sosyal medya üzerinde yapılıyor. Trafikte adam öldürenler, karısını, akrabalarını dövenler, hırsızlık yapanlar tutuksuz yargılanırken, sırf gündem oldu diye bir şarkıcı tutuklanıyor. Virüs nedeniyle açık ceza evlerindeki binlerce hükümlü bile geçici olarak dışarıdayken üstelik… İki gün sonra o şarkıcı çıkınca aslında o olay şöyle oldu falan diye TV kanallarını gezer şöhretinin ikinci baharını yaşar. Çünkü rezilliğin pardon reklamın iyisi kötüsü olmaz.

Koskoca valileri, belediye başkanlarını, hâkim ve savcıları bir uyaran olmalı. Bu sosyal medya çöplüğünün sonu yok. Yaptıkları devletin vatandaşın gözünde sıradanlaşıp, itibarını yitirmesinden başka bir şey değil. İlla oynamak istiyorlarsa takma isimlerle eğlensinler…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi