SIĞ DÜŞÜNCE
Çin ile ABD arasında Trump’ın başlattığı korumacı ekonomi politikaları üzerinden oynanan satranç devam ediyor. Bu oyun sonunda bir taraf şah-mat olmayacak ve çünkü bu oyun bir tarafın üstünlüğüyle bitmeyecek, iki tarafta belli kazanımlar yahut mantıklı kayıplarla masadan kalkacaklardır. Trump’ın ABD’si korumacı ekonomi politikalar konusunu gündemde tutarak, küresel arenada hem ekonomi hem de siyasi ve askeri alanda, en büyük güç olduğu mesajını vermekte ve dünyanın iplerini hâlen elinde olduğunu göstermiştir.
Çin ise, ABD karşısına bölgesel olarak (AB, NAFTA, ASEAN vb.) değil birebir çıkabilen tek ülke olduğunu dünyaya ilan ederek, yakın gelecekte dünyanın liderliğine soyunabilecek kapasitede olduğunu mesajını vermiştir. Söz konusu mesajlardan alınacak en önemli ders ise, baskın batılı ülkelerin başta ABD gibiler olmak üzere, aleyhine meydana gelebilecek her türlü ekonomi, siyasi, sosyal, kültürel ve toplumsal gelişmelerde, normal seyrinde akan dünya ticaretinin mecrasının değiştirilme pahasına bile olsa, lehlerine çevirmek için müdahale edileceğidir. Bu vakitten sonra, özellikle ABD ile Çin arasındaki ekonomi dalaşında, diğer ülkelerin ABD çıkar odaklı politikalar izlemeleri, aksi taktirde Çin’e uygulanan iktisadi ve politik tacizlerle karşılaşacaklarını anlamaları gerektiğidir.
ABD’nin, nükleer silah yapımını bahane ederek İran; demokratik bulmadığı ve Ukrayna ile ilişkilerini gerekçe göstererek ucuz nedenlerle Rusya; ABD’nin Orta Doğu, Suriye ve terör politikalarını eleştiren, üstelik Türkiye–Rusya–İran–Venezüella vb. gibi uluslararası ticaret gücü yüksek olan ülkeler arasında Amerikan doları ile değil de yerel paralarla veya taraflarca kabul edilmesi şartıyla ortak bir parayla ekonomi faaliyetlerinin yapılmasını yüksek perdeden uluslararası platformlarda dile getiren Türkiye örneklerindeki politikaları, dünya eko-politiği açısından genel bir bakış açısını ortaya koyması bakımından üzerinde önemle durulmalıdır. Çünkü iktisadi ve siyasi gelişmelerin işleyişinde herhangi bir sorun olmasa bile çıkarlarına ters düştüğü için Çin, Kanada, Meksika örneğinde olduğu gibi kısa dönemde belki ABD lehine sonuçlar doğursa dahi, orta ve uzun dönemde ABD’nin kendi ekonomisine bile olmak üzere, küresel ekonomide durgunluğa yol açacak korumacı ekonomi politikalarını dayatmaktan çekinmemişlerdir.
Dünyanın kontrolünü kaybetmeye başladığını anlayan ABD, korumacı ekonomi politikaları gibi kısa dönemli ve sığ politika uygulamamalarına, kendince bahaneler uydurarak askeri, bilgi ve bilişim teknolojilerindeki tekel gücünü de arkasına alarak devam edecektir.
Söz konusu defacto durumu gören, anlayan ve kendi iç ekonomi, siyasi, sosyal ve toplumsal dinamiklerini orkesta uyumu şeklinde dizayn edebilen ülkeler, olası olumsuzluklardan minimal düzeyde olumsuz etkileneceklerdir. Çünkü ABD’nin başını çektiği gelişmiş batı ülkeleri için tek amaç, dünyayı kendi istedikleri şekilde kurgulamak, sorun çıkaranları ise zayıf duruma düşürecek manipülasyon politikaları devreye sokarak, etkisiz kılmaktır.
Bunun için batılı ülkelerin elinde her türlü argüman 1944 yılından itibaren oluşturulmaya başlamış, günümüze kadar ortaya çıkarılan nedenlere göre, yenileri kurulmuştur. Bunlardan ilk kala gelenler IMF, WB, IMF, EU, UN, OECD, EFTA, NATO, WTO, ILO, FAO, OPEC, FITCH, S&P, MOODY’s gibi sıralanabilir. Bunların açıkladıkları veriler, yayınladıkları raporlar ve ortaya attıkları görüşlerin tek işlevi, kendi belirledikleri hedeflere hizmet etmeleridir
Bu kurum ve kuruluşlar sözde dünyanın ekonomi, siyasi ve toplumsal açıdan refaha kavuşması, özde ise birkaç batı ülkesinin çıkarlarını maksimize etmek amacıyla kurulmuşlardır. İçinde bulunduğumuz yüzyılın kalan kısmı, kendi çıkarları için hiçbir hak, hukuk, yasa ve kural tanımayan batılılarla, kendi ayakları üzerinde doğrulmaya çalışıp halklarının desteğini arkalarına alan ülkelerin mücadelesine sahne olacaktır.
Soru: Dış ticaret fazlalığı ekonomilerin her zaman istikrara kavuştuğu anlamına gelir mi? Neden?
Sözün Gözü: Kişinin geçmişi geleceğidir.