Sezai Keskin
Sezai Keskin SIFIRIN SIRRI

SIFIRIN SIRRI

 

"Bir zamanlar şeytanın rakamı olarak suçlanmıştı...Ardından barbarların icadı olarak anıldı.Romalılar onu hiç tanımadılar. 1299 Floransa’da "sıfır"ı kullanmak yasaklandı. Kararın altına da küçük bir not düşüldü: "Bu çok yaygın olmayan rakamın, Arap ülkeleri dışında kullanımı, ticarette çok büyük kargaşaya yol açabilir..."  Ne var ki, Floransa bu karara karşılık, o tarihlerde kağıt üzerinde hesap yapmaya başlayan Avrupalı tüccarlar yoğun bir biçimde Araplar'dan gelen sıfır rakamını kullandılar. Çünkü sıfır olmadan, sadece diğer rakamlarla hesap yapmak imkansızdı. Nitekim Avrupa'ya sıfır oldukça geç bir tarihte gelmesine karşın, Antik Çağ'ın birçok medeniyetinde sıfır kavramının var olduğu görülüyor. Eski Mısırlılar, 10 rakamını U harfiyle, 100 rakamını C harfiyle ve 1000 rakamını da lotus çiçeği şekliyle gösteriyorlardı. Babil’liler  "0" rakamı için herhangi bir sembol kullanmıyorlar, sadece sıfır yerine, rakamın ortasında bir boşluk bırakıyorlardı. Bu da 11 ile 101 gibi rakamları birbirinden ayırt etmede sorun çıkarıyordu. Yüzlerce yıl sonra Babilli tüccarlar, sıfır yerine birbirine paralel iki çizgiden oluşan bir sembol geliştirdiler ve ilk kez, M.Ö. 300 yıllarında kullandılar. M.S. 830’da; Müslüman Türk alimi Ebu Abdullah Muhammed bin El-Harezmi, El-Kitabü'l-Muhtasar fi Hisabi'l-Cebr ve'l-Mukabele(Cebir ve Mukabele Hesabının Özeti) isimli yazdığı kitapla Cebir’in temelini attı ve sıfırı buldu. Bu eserin kopyaları, Viyana Saray Kütüphanesinde bulunmaktadır. Sonra bu rakam Çin'de 8. yüzyılda ortaya çıktı. Sıfırı tanıyan bir başka eski uygarlık da Mayalar'dı. Bu rakamı bir göz şeklinde çiziyorlardı. O tarihlerde bu tip keşiflerden çok uzakta kalan Avrupalılar sıfır rakamını dışarıdan ithal ederken, bazı matematikçiler Arapların kullandığı noktayı, bazıları daire biçimini tercih ediyordu. Böylelikle Avrupalılar için sıfır çıkışı olmadığı düşünülen labirentin çıkışı olmuştur. “Sıfıra sıfır, elde var sıfır” deyip sıfırı küçültmeden;“sıfırı tüketmek” deyip, sıfıra haksızlık yapmadan yaşamalıyız. Sıfır" dairevî, kürevî bir şekle sahip olup, sembolik açıdan bütünü ve birliği temsil eder. Sıfır, tasavvufta Allah’ı gösteren ve O’na aynalık yapan bir temsildir. Arapçadaki "hû", şekil olarak yuvarlak olup "O"nu (Allah’ı) gösterir. İnsanın sıfırı andıran secde hâli de, Allah’a en yakın olduğu andır. İnsanoğlu doğduğunda, tertemiz bir sıfır konumunda yaratılmıştır. Onun yaratılışı su buharına benzer. Allah’ın rızasına ulaşmada ilk ve en önemli menzil sıfırdır. Hayallerle, güzelliklerle, sevinçlerle yoğrulmuş ve hayata açılan bir kapıdır. Sıfır bütün sayıların hayalini, güzelliğini, düşünerek bağlanmak istediği bir sevgilidir. Ve ancak ilimle anlaşılabilir. Arttıkça âlemler değişir ve çoğalır. Kuran'ın özü Fatiha Sûresi, Fatiha'nın özü Besmele'dir. Besmele'nin de özü de 'Be' harfinin altındaki noktadır. Bu ayrı âlemleri bir sıfırda toplayabildiğimizde insan oluruz. Kâinat bir sıfırdan ibaret iken kalem bu sıfırı çoğaltıp rakamları,  o sayılardan matematiği yazmıştır. Her sayıya birer isim, her isme de ayrı bir huy verilmiştir. Her başlangıç ve bitiş sıfırdır. Sıfır dairesi üzerinde hareket ederseniz her zaman başladığınız noktaya dönersiniz. Başladığınız nokta, arayışın sonundaki hakikattir. İşte doğmak, başladığın noktaya dönmektir.  Sıfır derin, çok derin bir denizdir. Sıfıra saygı gösterin. Sıfır zamanın ve mekanın kaybolduğu bir seyahattir, çünkü Aşıklar ben yokum diyerek var olurlar, tıpkı Nesimi’nin alemdeki hiçliği gibi…
"Kah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi
 Kah inerim yeryüzüne seyreder alem beni"
 
Kalbin pencereleri, hiçlikte mesâfe alınmadan açılmaz… Kendi derinliğine dalmış, kendini tanıyan ve kendinde var olanı gören aşıklar hiçlik tacını giymiştir. 
 
Halkın içinde tebdil-i kıyafet gezen bir hükümdar, tarlasında çalışan yaşlı bir adama yaklaşır.
Selamla verir ve ona kim olduğunu sorar.
 
Yaşlı adam:
- Hiç, diye cevaplar.
 
Hükümdar merak ve şaşkınlıkla:
- Ne demek bu? Senin muhakkak bir adın ünvanın vardır, der.
 
Yaşlı adam yine:
- Hiç, der.
 
Hükümdar bu sefer kendiyle alay edildiğini zannıyla:
-Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Ben bu ülkenin hükümdarıyım, der.
 
Yaşlı adam bu durum karşısında:
- Peki hünkarım şimdi, bundan sonra ne olmayı planlıyorsunuz? diye sorar.
 
Hükümdar şaşkın bir tavırla:
- Hiç, diye cevaplar.
 
Yaşlı adam tatlı bir tebessümle:
- Hünkarım, işte ben sizin hükümdarlıktan sonra ulaşacağınız o mertebedeyim, der. 
 
Aşk Çağlayanı, Sevgililer Sultanı Mevlana Mesnevisinde "hiç'i bulunuz, gönül gözünüz açılsın" demiştir. Tasavvufta hiçliğin, nokta gibi olmanın, kalbe giden yol olduğunu anlatmıştır bize. Yunus Emre'nin "Bir ben vardır bende, benden içeri" sözüne uygun içteki ben'i hissetmenin yolu hiçliktir, sıfırlıktır. Siz de şeklin ötesine geçin, Sıfır'ı bulun. Gönül gözünüz açılsın. “Herkesin bir hikâyesinin olduğu bu dünya’da; Sıfırın da bir hikâyesi yok muydu?  Herkesin sakladığı bir sırrı vardır, sıfırın bile…
 
Sıfırda buluşmak ümidiyle…
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sezai Keskin Arşivi