Senin zararını ben niye karşılıyorum?
Bugünkü yazıma, Koronavirüs sürecinin başlamasıyla hayatımıza giren bir terimi açıklayarak başlayacağım.
Son günlerde birçok kişinin hayatını etkileyen kısıtlama kararları ile de ilgili olan bu terimin adı ‘Mücbir sebep’!
‘Mücbir sebep’ hukukta, bir sorumluluğun yerine getirilmesini veya bir hakkın veya hukuksal imkânın veya kanuni bir avantajın kullanılmasını veya talep edilmesini, kısmen veya tamamen, geçici veya daimi surette engelleyen, bu niteliği dolayısıyla sorumluluğu kaldıran veya yerine getirilmesini, süresini ve vadesini geciktiren veya sorumluluğun niteliğini değiştiren, bir hakkın veya hukuksal imkânın veya kanuni bir avantajın kullanılmasına ilişkin sürelerin yeniden tanınmasını, sürelerin uzatılmasını veya eski hale iade edilmesini gerekli ve zorunlu kılan, kişinin önceden beklemediği, öngöremeyeceği ve tahmin edemeyeceği, beklese ve tahmin etse bile, kişilerin alabilecekleri her türlü tedbirlere rağmen meydana gelmesini engelleyemeyeceği, kişilerin tedbir alma ve ihmalde bulunmama yükümlülüklerini aşan nitelikte ve ağırlıkta olan, dıştan (kişinin işletmesi dışından) gelen, olağanüstü, olağan dışı ve mutad ve devamlı olanın dışında gerçekleşen nitelikte bir olay, olgu veya durumdur. Bu engel, doğal afetler (deprem, sel, seylan, kasırga vb.), sosyal patlamalar (büyük çaplı isyan çıkması, genel grev vb.), hastalıklar, mevzuatla getirilen yasaklamalar ve engellemeler, ablukalar, ambargolar, kişilerin özel mal varlığına büyük çaplı ve tamamen el koymalar, büyük ekonomik krizler, kazalar, hırsızlıklar, yangınlar gibi sayısız türde ve çok değişik şekillerde ortaya çıkabilmektedir.
Okurken çok sıkıldığınızı biliyorum. İnanın yazarken ben de bunaldım. Fakat bu terimi hepimizin iyice okuması ve özümsemesi gerekiyor.
Çünkü Koronavirüs yüzünden alınan ani kararlar nedeniyle hepimiz maddi ve manevi açıdan bazı sıkıntılara düştük. İşte Mücbir sebep konusu da tam burada devreye giriyor. Hukukta yer alan ‘Mücbir Sebep’ kavramı, bu beklenmedik ve öngörülemeyen olayların çözümünde hak kaybını önlüyor.
Devletimiz; deprem, sel, yangın ve benzeri afet durumlarında bölgesel olarak ‘Mücbir Sebep’ kararı açıklıyor. Böylelikle, o afetlerin yaşandığı bölgede ortaya çıkan hak kayıplarının önüne geçiliyor.
Bütün dünyayı kasıp kavuran Koronavirüs salgınını da bir afet olarak sınıflandırırsak hata yapmış olmayız herhalde. Bu sebeple, ‘Mücbir Sebep’ kavramı salgın dönemi için de geçerli olabilir.
Bu hafta boyunca aldığım telefonlar ve maillerden kaynaklı olarak bu tanımlamaları yapma ihtiyacı hissettim.
Pandemi nedeniyle yeniden kısıtlanan düğünler pek çok çifti mağdur etti. Kısıtlama kararları sonrasında birçok kişi düğün yapmaktan vazgeçti. İnsanlar, sade bir nikahla evlenip bu süreci kazasız belasız atlatmak istiyorlar.
Düğünlere gittiğiniz zaman hem sağlık tehlikesi var hem cezai işlem var. Dahası, tedbirler çok sıkı olduğu için yarım yamalak bir düğün yapmak zorundasınız. Kurallara uymanız da çok kolay değil. Düğününüze gelmiş misafirlere ne kadar müdahale edebilirsiniz ki?
Çiftler bu konuda çok büyük sıkıntı çekiyorlar. Örneğin salonlara verdikleri kaporaları geri almak istiyorlar, düğün salonu işletmecileri ise kaporaları vermemekte ısrar ediyor.
Ortada iki tarafı da ilgilendiren bir mağduriyet var. Kimsenin işinin kötü gitmesini istemeyiz. Ya da kimsenin ekmeğinde gözümüz yok. Ama bu konuda da bir çözüm yolunun bulunması gerekiyor.
Koronavirüs salgını hepimizin hayatını bir şekilde etkiledi. Fakat maddi kaybınızı, bir başka kişiye yüklemenizin ne hukuki ne de adil bir tarafı yok. Düğün salonlarının maddi sıkıntısını yeni evlenecek olan çiftlere yüklemenin adil bir tarafı var mı siz karar verin!
Sessiz sedasız, kuru kuruya düğün yapmayı kim ister ki? Ama içinde bulunduğumuz durum nedeniyle insanlar mutluluğunu sessiz yaşamak zorunda kalıyor. Dolayısıyla böyle bir ortamda düğün yapmak pek mümkün görünmüyor. İnsanların düğünlerini iptal etmesi bu sebeple anlayışla karşılanmalıdır.
Ortada verilen-alınan bir hizmet yok, bir masraf kalemi de oluşmamış. Düğün salonu sahipleri, “Siz caydınız” gibi bir şey söylememeli. Çünkü vatandaşın cayma niyeti yok. Devlet kısıtladığı için düğünlerini yapamıyorlar. Dolayısıyla bu durum bir Mücbir sebeptir. Çiçeği burnunda çiftlerin parası iade edilmelidir.
Bu meseleyi kavgayla değil de suhulet yoluyla çözmenin herkese fayda sağlayacağını düşünüyorum. Fakat anlaşma yapmak yerine; çiftlere kapıyı kapatan, bana ne siz caydınız diyen, işler kötü canımı mı alacaksın diyen, işi yokuşa süren, düğününü bu şartlar altına yaparsan yap yapmazsan da sen bilirsin ben paranı vermem diyen, hatta imzalanan sözleşmeyi öne sürüp kapora haricinde tüm düğün masraflarını bile talep eden işletmeler olduğunu duyuyorum.
Ayıptır.
Kim ne derse desin. Tüketicinin hakkını devlet koruyor. Olayı çözmekten yana olmayan, en azından doğru düzgün bir açıklama yapmayan, işi yokuşa süren ya da zorluk çıkaranlara karşı yapılacak şey belli. Çiftler konuyu kaymakamlıklarda bulunan tüketici hakem heyetine götürerek kolayca çözebilirler.