Şeb-i Arus'un ardından
Bir Şeb-i Arus törenini daha hayırlısıyla geride bıraktık. On gün süren etkinlikler ve 17 Aralıktaki finalin ardından yine geçmiş yıllardaki sızlanmalar, eleştiriler kaldı. Eleştirilerin odak noktası elbette farklı şehirlerde yapılan alternatif törenler oldu.
Bilmiyorum farkında mısınız ama Mevlana'yı anma etkinlikleri ve akabinde ki Şeb-i Arus törenleri son dönemde manevi atmosferinden uzaklaşarak soğuk, otomatik bir şekilde yapılan törene dönüştü. Yerli ve yabancı turistler Mevlana müzesini ziyaret edip, gün içerisinde yapılan Sema törenlerine katılırlar. Aradaki boş vakitlerinde Konya esnafından alışveriş yaparlar. Hatta geleneği bozmamak için büyükşehir belediyesi bile her yıl Mevlana kültür merkezi çevresinde çeşitli inşaatlara girişir. Her ne hikmetse bu inşaat ve çevre düzenlemeleri bir türlü törenlere yetiştirilemez ve ziyaretçiler müzeden kültür merkezine giderken çamur ve toza bulaşmamak için yoğun bir çaba harcarlar(!) Gelen ziyaretçiler belki törenlerden feyz alıyorlardır ama maalesef şehrin insanında o heyecan görülmüyor. Mevlana haftasında şehrin insanı için bir farkındalık oluşturamıyoruz.
Mevlana'yı anma etkinliklerindeki bu manevi gerilemeyi tartışmak yerine hep farklı şehirlerde törenler yapılmasına takılıyoruz. O noktada haklı olduğumuz yerler yok değil ama sanki sadece bir çıkarımızı kaybeder gibi davranıyoruz. Sorgulamamız gereken farklı şehirlerde yapılan törenlerin ehil kişiler tarafından aslına uygun bir şekilde yapılıp yapılmadığı olmalı. Yoksa esnaf mantığı ile başka bir yerde tören yapılmasın bütün rant Konya'ya kalsın diye düşünürsek ahirette Hazreti Mevlana bizden şikayetçi olur. Örneğin İstanbul'daki alternatif törenden şikâyetçi olalım. Artık kimi kime şikâyet edeceksek... Şöyle ki "Mevlana'nın vuslat gecesi dördüncü kez aşkın başkenti İstanbul'da" adıyla düzenlenen töreni Kültür ve Turizm Bakanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi organize etti. Yani bu törenin aslının korunmasında birinci dereceden sorumlu bakanlık da organizatörler arasında. Kutsi, Alişan ve Yusuf Güney gibi değerli tasavvufçuların(!) da ilahiler seslendirdiği 19 Aralık'ta gerçekleşen törenin bilet fiyatları 25-235 lira arasında değişmiş. Adamlar bir yerde haklı. İstanbul sosyetesi bu soğukta oradan kalkıp Konya'ya geleceğine tören ayaklarına gelmiş. Makul bir fiyata içsel yolculuğa çıkmışlar işte. Hem lütfedip Şeb-i Arus'un Konya'da yapılmasını da bekleyip, 19 Aralık'ta tören yapmışlar. Bu sayede bakanlık ve İBB'de 2015 kültürel faaliyet defterine bir madde daha eklemiş olmuş çok mu?
Şakaya da vursak durum bu kadar ciddi. Bakanlık bile bu işlere giriyorsa bilmem artık elimizden ne gelir. Belki en azından Mevlana Hazretlerine olan sorumluluğumuzdan şehrimize çekidüzen veririz. Mesela şu düğünlerde ve olur olmaz dernek toplantılarında folklorik semazenlerden vazgeçeriz. Semanın bir nevi dansa dönüştürülmesinin önüne geçmek çok mu zor? Düğün salonları ile yapılacak birkaç toplantı ve ortaya konulacak caydırıcı ceza ile bunun önüne geçilebilir. Yıllardır süren bu saçmalığı bir çözüm bulmadan diğer şehirlerden şikâyetçi olmaya hakkımız olmaz. Sema törenlerinin maneviyatından uzaklaşıp, folklorik bir hale bürünmesinde Mevlana'nın yeniden tanımlanarak aslında uzaklaştırılması etkili oldu. Neticede Mevlana bir din bilgini, tarikat şeyhiydi. Fakat günümüzde Mevlana önce batıya sonrada bize sadece filozof olarak pazarlanmaya başlandı. Sanki bir dine mensup olmayan, ibadet etmeyen, oturduğu yerden özlü sözler söyleyen, canı sıkıldığında sema adı altında dönen bir filozof (!) Böyle olmadığını elbette biliyoruz ama sadece bildiğimizle kalıyoruz. Mevlevilik bugün üretilen kitapları ve hediyelik eşyaları ile tarikattan çok bir endüstriye dönüştü.
Cins dergisinin yeniden gündeme getirmeye çalıştığı kültürel iktidar Mevlana'mızı yeniden tanımlayıp bize pazarladı. Bizde maalesef bu zokayı yuttuk. Bugünkü sıkıntı işte bundan kaynaklanıyor. Bu duruma çözüm bulduğumuzda belki bir şeyleri düzeltmeye başlarız.