Musab Seyithan
Musab Seyithan Orman Katilleri, İnsanlıktan Nasipsiz Mahlûklardır

Orman Katilleri, İnsanlıktan Nasipsiz Mahlûklardır

            İnsan, yaratılış itibariyle melekle şeytan arasında hareket edebilme kabiliyetine sahiptir. Tamamen kötülüklerden âzâde, kendisinden hata ve günah sâdır olmayan bir varlık olmadığı gibi; iyilik yapmaktan uzak, sadece şer ve fesat için yaratılmış da değildir. Âlây-ı illiyyîn ile esfel-i sâfilîn (Yücelerin en yücesiyle aşağıların en aşağısı) arasında gider gelir.

            İnsanda zorunlu olarak bir takım sıfatlar vardır ki, terbiye edilmediği zaman dünyanın en vahşî, en âdî ve en rezil varlığı haline gelebilmektedir. Bunlardan sebûiyyet/yırtıcılık sıfatı, bulunması gereken sıfatlardandır.

            Sebûiyyet, yani canavarlık, yırtıcılık sıfatı azgınlaşırsa insan, dünyanın en yırtıcı hayvanından daha vahşi olur. Arslan, kaplan ve sırtlanın yapmadığı vahşilikleri sergiler. Tarih buna şahittir. Tüm zalim ve müstekbir firavunlar, nemrutlar kendilerine muhalif olanları işkencelerle öldürüp ateşlere atarken zevk alıyor idiyseler, bu sıfatlarını azgınlaştırdıklarından dolayı zevk alıyorlardı. Kazıklı Voyvoda, insanları kazıklara oturtarak yok etmişse, ya da onun torunları olan “Sırp Kasapları” dün Bosna-Hersek’te toplu katliamlar yapmışsa, Yunan ve Moskof mezalimi, hamile kadınların karınlarındaki çocukları süngü ile fırlatıp atmışsa, Çeçenistan ve Filistin’de baba ve annelerinin gözleri önünde çocuklar kurşun yağmuruna tutulmuşsa, DAEŞ ve PKK’lı teröristler intihar saldırıları ve bombalı sabotajlar yaparak masum insanları katlediyorlarsa, hep bunlar, canavarlık sıfatının azgınlaştırıldığından dolayı olmuştur. Kısaca insanoğlu akla hayale gelmedik işkence ve katliamlar yapıyorsa, işte bu yırtıcılık sıfatının azgınlaşmasından dolayı yapıyordur. Hangi canavar, bütün bunları yapanlardan daha vahşidir?

            Eğer insanın bu sıfatı eğitilirse şecaat ve cesaret sahibi olur. Bu sayede dinini, ırzını ve diğer mukaddeslerini korur. Dolayısıyla bu sıfat gereklidir, fakat eğitilmesi, terbiye edilmesi şarttır.

            Yırtıcılık sıfatı tamamen ihmal edilir ve köreltilirse, insan korkaklaşır. Korkudan dolayı, korunması gereken mukaddesleri uğruna kendini adayamaz. Siner ve “bana değmeyen yılan bin yaşasın” teraneleri ile avunur.

            İşte bugünlerde yurdumuzun Akdeniz sahilleri başta olmak üzere doksan sekiz noktasında orman yangını çıkaranlar, yırtıcılık sıfatları terör örgütleri elinde azgınlaştırılmış, insan suretinde yaratılan mahlûklardır. Ciğerlerimizi ateşe veren, altı vatandaşımızın ölümüne sebep olan ve sayısız irili ufaklı hayvanların yanarak ölmesine sebep olan bu mahlûklara insan denirse, bunu kendime hakaret kabul eder ve insanlık ailesinden ayrılırım. Bu mahlûklara, “vahşi, katil, kan içici vampir, lağım faresi, adi, alçak, şerefsiz, haysiyetsiz, namussuz, onun bunun çocuğu…” gibi ağzınıza gelen ne kadar aşağılayıcı ve adi kelimeler varsa kullansanız bile yetersiz kalır. Türk Dil Kurumu, bunlar için yeni kelime üretmelidir.

            Her zaman ifade ettiğimiz gibi “İmanı olmayanın vicdanı da olmaz.” Kalbi imandan boşaltılmış olan Can Ataklı denen gazeteci müsveddesi, kılcallarına varıncaya kadar “Tayyip düşmanlığı” kin ve öfkesiyle her türlü milli ve ahlakî değerleri yitirmiş bir vaziyette yakın geçmişte yayınladığı bir video ile bu günleri işaret etmişti:

            “Tayyip Erdoğan’ı şu aşamada darbeyle indirmek mümkün değil. Darbe şartları oluşmamıştır. Onu iktidardan düşürmenin yolu büyük bir halk öfkesinin doğmasıdır. Çok can kaybına sebep olacak büyük bir doğal afet, büyük bir deprem, sel ve orman yangını ama bir orman yangını değil, mesela Avustralya’yı yakan yangın gibi Türkiye’nin her tarafında çıkan yangınlar. Hepsinden önemlisi Türkiye’nin askeri bir başarısızlık elde etmesi.

            Bu sözler vatanını seven, vicdan, insaf ve izan sahibi bir insandan sadır olabilir mi? Bu ifadeleri bir talimat olarak alan terör örgütü vampirleri, faaliyete geçmişlerdir. İslam imanından nasipsiz olanlar kendi ideolojilerini iktidara taşıyabilmek için firavun gibi akla hayale gelmedik çılgınlıklara başvururlar. İnsanların, çevrenin ve diğer canlıların zarar görmesi, halkın birlik ve dirliğinin alt-üst olması onların umurunda değildir. Dedik ya “İman olmayanda vicdan olmaz” diye.

            Kalbinde İslam imanı taşıyanlar Rasûlullah’ın (sav) şu direktiflerine boyun eğerler:

            “Müslüman bir kişi bir ağaç diker de ondan insan, hayvan veya kuş yerse, bu yenen şey kıyamet gününe kadar o Müslüman için sadaka olur.” (Buhârî, Hars 1, Edeb 27; Müslim, Müsâkât 10).

            "Kıyamet koparken bile elinizde bir fidan varsa onu dikiniz" (Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, IV, 63; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 191).

            Asbâb-ı kirâmın ileri gelenlerinden Ebü’d-Derdâ (r.a), Şam’da ağaç dikmekteydi. Yanına birisi yaklaştı ve:

- Sen, Hz. Peygamber’in dostu olduğun halde, ağaç dikimiyle mi meşgul oluyorsun? diyerek gördüğü hali yadırgadığını ifade etti. Ebü’d-Derdâ hazretleri de adama şu cevabı verdi:

- Dur bakalım, böyle rastgele çarçabuk hakkımda hüküm verme. Ben Rasûlullah’ı  şöyle buyururken işittim:

            “Bir kimse bir ağaç diker de o ağacın meyvesinden herhangi bir insan veya Allah’ın yarattıklarından herhangi bir yaratık yerse bu, o ağacı diken için sadaka olur.” (Ahmed İbni Hanbel, Müsned, VI, 444).

            Peygamberinin buyurduğu duyarlılıkta yetişen kalbi İslam imanı ile dolu bir nesil, bütün bu talimatları “Yaş kesen baş keser” şeklinde atasözü haline getirerek ağaç, orman, çevre katliamını “Baş kesmekle” eş değer görür ve ormanları gözü gibi korur. Allah ve ahiret korkusu olan bütün iktidarların, böyle bir nesil inşa etmesi zorunludur.

            Yoksa İslam imanından nasipleri olmayan kuşaklar, insan ve çevreye zarar vermede dünyanın en vahşi hayvanından daha vahşi hale gelerek dünyayı yaşanmaz hale getirirler. Allah onları ıslah etsin, biran önce tevbe ederek insanlığa dönsün. Islah olmayacaklarsa lanet etsin, Kahhar ismiyle kahretsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Musab Seyithan Arşivi