Ölümün sıcak yüzü mezar taşları
Dünyadan hiç kimse ölmeden çıkmayacaktır Ölüm herkes için ürkütücü ve yüzü soğuk bir olgu iken mezar taşlarımız ise bu olgunun sıcak yüzleridir. Kabristanlar bizde yerleşim yerlerinin her yerinde görülen bir olgudur. Mezarlıklar şimdiki gibi uzak mesafelerde değil mahallenin bir tarafında aşina olduğumuz bir atmosferi yansıtırdı. Korkunç ve ürkütücü bir yer olmaktan ziyade hayatın realitesi olarak mezar taşları yanı başımızda idi.
Kabristanlar toplumsal hayatla iç içe olarak tanzim edilmişti. Vefat eden kişinin kısa bir hayat özeti olan şahideler taş işçiliğinin estetik şaheserleri ve güzel yazı sanatı olarak da bizi karşılarlar. Tarihi mezarlıklar adeta açık hava müzesi vasfı taşırlar. İstanbul Eyüp semtindeki mezarlıklar veya Ahlattaki Selçuklu mezar taşları Türk ve İslam kültürünün değeri olduğu kadar bu anlamda birer dünya mirasıdırlar.
Mezarlık Arapça “ziyaret mekânı” anlamındaki mezâr kelimesinden Türkçe ekle türetilmiş bir yer adıdır. Kabirler bir yandan öteki dünyaya açılan kapılar, diğer yandan ölümü hatırlatan âbideler hüviyetine bürünmüştür. Cami, tekke, türbe gibi yapıların bitişiğinde yer alan küçük mezarlıklara Türkçe’de hazîre (etrafı çalı, çit veya taştan duvarla çevrili mekân) ve daha çok tekke ve zâviye mezarlık/hazîrelerine ise vâdî-i hâmûşân (sessizler vadisi) adı verilmiştir. (https://islamansiklopedisi.org.tr/mezarlik) Mevlana dergahının beş kapısından biri Üçler mezarlığına açılan Hamuşan kapısıdır.
Türk İslam kültürüne has bir özellik olarak cami, dergâh, tekke gibi yerlerde ve mahallenin her tarafında mezarlıkla karşılaşılır. Buralar hem mezarlık olarak hem bir hazire ve sanat eseri olarak toplumsal hayatla iç içe insanı karşılayan bir konumdadır. Mezar taşları toplumun her kesimden insanın nev-i şahsına münhasır bilgiler içerir. (https://t24.com.tr/yazarlar/ayfer-feriha-nujen/el-hattu-baki-ve-l-omru-fani-olum-denen-medeniyet-kultur-zarafet,34958?fbclid=)
Bir zamanlar öyleydi demek daha doğru olur. Tanzimattan itibaren kayıp kıta Atlantis gibi Selçuklu ve Osmanlı mazisinden uzaklaştık ve kendi özümüze yabancılaştık. Reddi mirastan mezarlıklar da payına düşeni aldı. 20.yüz yılın başından itibaren mahalle içi kabristan ve hazirelerin çoğu tasfiye edildiler. Erken Cumhuriyet döneminde mezar taşlarının bir kısmı 1924 sonrası terkedilip harabeye dönen dergâh, tekke vs. içinde adeta mahsur kaldı. Bir kısmı virane ve mezbele konumunda kayboldu gitti. Yol ve imar aşkına enteresan bir Vandalizm ile kaldırılıp iptal edildiler. Üzerlerinden cadde geçti, iskana açılan yerler oldu.
Mesela Konya’daki Garipler mezarlığı komple tasfiye edildi. Şimdi üzerinde cadde, petrol, apartman blokları ile dolu bir İhsaniye mahallesi ortaya çıktı. Muhacir pazarı, Ticaret meslek lisesi ve Endüstri meslek liselerinin olduğu alan komple mezarlık olup, yüzlerce yıldır müslim ve gayri müslim defin edilen bir mezarlık idi. Mezar taşına ve kabirlere musallat olmak ve yok etmek kimsenin vebalini üzerine almayacağı bir nokta iken olsa olsa bir akıl tutulması yaşanmış olmalı.
Bu bağlamda Konya'da 1925-32 yılları arası Valilik/belediye kararı olarak onlarca mezarlık iptal edildi. Ne kadar müslim/gayri müslim mezarlığı ve bunlarda yer alan şahideler kaldırım taşı, kanalizasyon kapağı ve yol yapımında malzeme olarak kullanıldılar. Sanatsal değeri olan çok az mezar taşı ise 1927 yılında Eski Eserler Müzesi olarak açılan Mevlâna dergâhı bahçesine kaldırıldı. Günümüzde Sırçalı Medrese müzesinde sergileniyor. Anılan dönemde Konya’da ortadan kaldırılan 38 tane tarihi mezarlık ve hazire yeri vardır. (https://www.konyapedia.com/makale/3094/mezarliklar)
Mezarlık sosyolojisi olarak erken cumhuriyet döneminde alfabe değişimi ile birlikte keskin bir viraj aldık. Bu değişim ile kültürel kopuş yanı sıra mezarlıklar ve eski kuşağa ait taşların özellikle yazı stili ve metin olarak anlaşılmaz hale geldi. Aile bireyleri ve toplum tarafından mezar taşının bilinirliğini neredeyse en alt düzeye çekilmiştir. 1930'lardan itibaren mezarlıklar ise toplumsal hayatın içinde olan bir yer değil, tahsis edilmiş yerlere sadece cenaze defin yerleri olarak şekillendi.
Ne üzerinde bir hat işçiliği kaldı ne de taş işçiliği kaldı. Yazılarının kompozisyon güzelliği de içerikteki edebi şiirler, metinler ve tarih düşürme sanatı olarak ayakta kalmadı. 1970'lerden sonra mezar taşlarına sahip çıkılma boyutu, sanat değeri ve kültürel miras yönü idrak edildi. Tarihi mezarlıklar hakkında devlet koruması, STK koruması ve haklarında yapılan yayınlar arttı ve restore edildiler. Taş işçiliği müzelerinde mezar taşları önemli bir yer tuttu. Uzun yıllar sonra tekrar mezarlıklar ve tarihi mezar taşlarını yeniden ihya etmeye başladık.
Günümüzde mezarlıklar artık eski dönemlerdeki gibi toplumsal hayatın içinde olan bir yer değiller. Kentin bazı bölgelerindeki yerlere cenaze defin yerleri olarak biçimlendiler. Mezar taşlarında ne hat işçiliği ne taş sanatını yansıtan stil ve kompozisyon güzelliği ne de içerikteki edebi metinler kalmadı. Klasik nüfus bilgileri yer alan doğum ve ölüm tarihi içeren ve bazen meslek adı içeren düz taşlar haline dönüştüler.
Mezar taşlarının bazıları üç renkli kitsch denilebilecek şekilde veya taklit içeren hat yazılı modeller olarak yapılıyor. Bir yandan da içinde olduğumuz digital kültür mezar taşı yapımına da yansıdı. İstenilirse mezar taşlarına mevta hakkında bilgi veren multi medya dokunmatik ses kitleri ve barkot konulmaktadır. Cep telefonu ile okutup merhumun sesini duymak ve biyografisini görüntülü olarak dinlemek mümkün olabiliyor.
Konya’da tarihi mezar taşlarına ilişkin derleme çalışmaları Osmanlı devletinin son zamanlarında başlamıştır. 1925-26 yılları arasında Mevlâna dergahının Asar-ı Atika Müzesi olarak açılması ile devam etmiştir. Sanatsal değeri olan mezar şahideleri 1960’lı yıllara kadar eski eser olarak dergâh avlusunda sergilenmiştir. Halen Sırçalı medrese eski ve sanatsal içerikli mezar taşlarının sergilendiği bir müze olarak hizmet vermektedir. Sırçalı Medrese ve Mevlâna müzesi bahçesindeki mezar taşlarına ilişkin tanıtım barkodu konulmalıdır. Web sayfasına akıllı telefonlar üzerinden link verilmelidir.
Konya’daki tarihi mezarlıklardan olan Üçler mezarlığındaki şahideler daha abidevi ve sanatsal niteliklidir. Mevlevi dergâhına yakın olduğu için çelebiler, neyzenler, ulema, bürokratlar, edipler, eşraf, esnaf ve hali vaktinde yerinde olanlar genelde defin edilmiştir. Ekonomik açıdan durumu iyi insanların taşlarında mutantan, mermerden ve sanduka tipinde yapılanlar çoktur. Bazen devasa mermer kütleler üzerine hat sanatının ve taş işçiliğinin estetik unsurları yansıtılmıştır. Bazı taşlar mevtanın mesleğine ve mensup olduğu dergâh türüne göre sembollerle bezelidir.
Musalla mezarlığı ise üçler mezarlığına göre daha sade ancak tarihsel olarak daha eski mezar taşları ile farklı bir karakter sergiler. Üçler mezarlığı ve Musalla mezarlığındaki Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine ait tarihi nitelikteki bir kısım mezar taşlarını yerinde inceledim. Her iki mezarlıkta da Sille taşından yapılmış mezar taşları yıpranmış ve bazı satırları silinmiştir. Bazı şahideler kırık veya toprak altında kalmıştır. Sille taşı doğası gereği erimekte ve yıpranmaktadır. Tarihi karakterli ve kültürel miras olan bu mezar taşlarının acilen restore edilmesi ve korunması gerekiyor. Her iki mezarlıkta da Osmanlıca yazılı olmakla birlikte sağlam kalmış mezar taşları bulunmaktadır. Bunların herhangi tarihi boyutu veya estetik bir boyutu bulunmuyor.
Musalla mezarlığında gözüme çarpan bazı noktaları not ettim. Mesela mezarlıklar yönetmeliğine aykırı biçimde kitsh özellikte çok renkli yazılmış şahideler bulunuyor. Futbol takımı amblemli olanlar var. Taraftar grubu lideri olduğu için Konyaspor logolu olan ya da Fenerbahçe logolu ve sarı lacivert boyalı mozaik taş döşenmiş kabirlere de rastladım. Bir önemli nokta ise 1928 sonrası esen batılılaşma ve asrileşme politikaları mezarlıklara da yansımış. 1928 yılından 1950’li yıllara kadar yapılan mezar taşlarında hüvelbaki, hu, huvel hallakul baki gibi klişelerin yer almadığını gözlemledim. Bazı taşlarda ise tanrı baki ifadeleri görülmektedir.
Konya’da 65 tane defin yapılan mezarlık bulunuyor. Bunların içinde tarihi nitelik taşıyan Musalla, Üçler Hacı Fettah, Sedirler, Araplar, Şeker Tekke, Kasım Halife gibi mezarlıklarda bulunan eski ve tarihi mezar taşlarının önemli bir kısmı maalesef bakıma muhtaç durumda bulunuyor. Sonuçta zengin de olsa fakir de olsa, mezar taşı edebiyat ve güzel sanatlarla süslü de olsa çoğu birer mezar garibi olarak kalıyor.
Üzerlerinden 4-5 asır geçmiş veya üzerinden 100 yıl, 150 yıl geçmiş kabirlerin bir köşede unutulduğu veya kimsesinin kalmadığı da bir gerçekliktir. Dolaysıyla bu tür mezarlar bir yönüyle millete ve kolektif maşeri vicdana emanettir. Koruma ve kollama görevi ise bu alanda yetkili olan kurum ve kurullar, yerel yönetimlere ve gönüllü kültür emekçilerinin ilgisine emanet olarak kalmış durumdadır. (https://www.yenihaberden.com/konyada-498-yillik-tarih-virane-oldu-1798589h.htm)
Mezar taşları denilince bu işin bir de sosyo-ekonomik boyutu var. Kaliteli mermerden, hat sanatı ve estetik kalite düzeyi yüksek mezar yaptırmak, şahide yazdırmak maddi bir güç gerektirmektedir. Maliyetleri karşılamak eski günlerde de bugünlerde de herkesin harcı değildir. Acaba mazideki bu sanatsal düzleme nasıl ulaştık?
Ekonomik anlamda varsıl ve yoksul olmanın mezar taşı seçimi, dizaynı ve kompozisyonuna etkisi Selçuklu döneminden Osmanlı’ya ve Cumhuriyet döneminde etkileşimi ne düzeydedir. Taş işçiliği zanaat ise ki öyledir, bu alanda muhteşem çalışmalar yapılmıştır. Bu mesleğin bir odası, kethüdası, eğitimi ve belli bir yöreden meslek erbabı olma gibi parametreleri var mıdır?
Mesela Konya’mızda Sille taşı mezar taşı olarak geçmişte yazılı ve yazısız olarak sık kullanılmıştır. Acaba mermere göre işlenmesi daha basit ve bulunması kolay olduğu için mi? tercih edildi. Yoksa ucuz ve kolay bulunduğu için bu taşlar orta ve düşük gelir grubundan insanlara ait olabilir mi? Mezar taşları sosyolojisi ile sosyo-ekonomik refah düzeyi arasında bir bağıntı kurulabilir mi? Henüz elimizde yeterince araştırma ve bilimsel veri olmadığı için bir yargıya ulaşmak mümkün değil.
Sosyal medyada kültürel mirasımıza sahip çıkma anlamında bir avuçta olsa fedakâr insanın çabası yer almaktadır. Kurumsal yetkilere ve hukuki çerçeveye rağmen Yerel Yönetimler, Kültür Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, İl Koruma Kurullarının çalışmaları zaman zaman yetersiz kalmaktadır. Ecdat yadigarı mezar taşlarını korumaya çalışan gönüllü kişiler ile yetkili kamu kurumları diyalog kurulmalı ve iş birliği yapılmalıdır. Yetki karmaşası ortadan kaldırılmalı, ortak bir bilgi ve ihbar hattı açılmalıdır.
Bir şey yapmalı bağlamında bir proje önerim var. Boş ve işsiz gezen birçok lise mezunu gence, üniversitede okurken gelir elde etmek isteyenlere, emekliler vb. için çalışma imkânı sağlayan “mezar taşları okuma seferberliği” düzenlenmelidir. İlgili kurumlarca yapılacak master plan dahilinde bu ülkedeki pilot illerden başlayarak tarihi mezar taşları 5-10 yılda tamamen taranır, korunur ve bakımı yapılabilir. Diğer kurumların maddi katkılarının yanı sıra İşkur tarafından bu proje public work, yani TYÇP programları ile desteklenirse projenin finansal sürdürülebilirliği de sağlanmış olur.
Bu tarama çalışması bizden önce yaşamış insanların ömrüne ışık tutan bir çalışma olur Boynu bükük ve mahzun vaziyette duran mezar taşları korunmuş ve tescil edilmiş olur. Makro düzeyde ise yeni nesiller ve eski kuşaklar arası kültürel bütünleşme sağlanmış olur. Şahide çözümlemelerine ise barkottan okutularak cep telefonu veya bilgisayar üzerinden bilgilere erişim sağlanır.
Hülasa mezar taşlarının bir kısmı sağlam ve çözümlemeleri yapılmış durumdadır. Önemli bir kısmında ise bakım gerektiren eskime, yıkılma, devrilme vb. tahribatlar yaşanmaktadır. Kültürel ve tarihi mirasa bigâne kalındığı sürece bu eserlerin giderek tahripten öte yok olacağı göz ardı edilmemelidir. Bu yüzden mezarlıklara hem yakınlarımıza/kimsesiz kalmışların ruhuna bir Fatiha okumak için gittiğimiz kadar tarihi mezar taşı okur yazarlığını geliştirmek için de gitmeliyiz.