Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci Okuduk Diyelim

Okuduk Diyelim

Türk Halkı olarak kitap okumadığımızı cümle âlem biliyor. Yapılan onca araştırmada kitap okuma oranlarımızın diğer ülkelere göre çok düşük olduğu ayan beyan ortada.

En son geçen yılın TÜİK verilerini lazım olur diye arşivlemişim. Buna göre; Günde 6 saat televizyon izleyip, 3 saat internete giren Türk insanı, kitap okumaya sadece 1 dakika ayırıyor ve “kitabı” ihtiyaç listesinde 235. Sırada tutuyor.

Araştırmaya göre, Avrupa’da yüzde 21 olan kitap okuma oranının Türkiye’de binde bir olduğu da ortaya çıkmış. Dünyada en fazla kitap okuyan ülkelerin başında yüzde 21 oranıyla İngiltere ve Fransa yer alırken, bu ülkeleri sırasıyla Japonya yüzde 14, Amerika yüzde 12 ve İspanya yüzde 9 ile takip ediyor, biz yüzde 0,1 okuma oranı ile listenin son sırasında kalmışız.

Okumanın, zihinsel dünyamızın bir besini olduğu gerçek. Okumanın faydaları hakkında sayfalar dolusu yazı yazabilir, konuya dair fazlaca akademik araştırma bulabiliriz. Diğer yandan yüz kişiye sorsak “kitap okumak faydalı mıdır” diye yüz kişi de “evet” diyecektir. Sanırım mesele de burada başlıyor; o zaman neden okumuyoruz?

Sorumuza bin bir türlü cevap verilebilir bir o kadar da bahane uydurulabilir. Elbette sebeplerini araştırmalı, çözüm yolları üretmeli ve uygulama alanına koymalıyız. Lakin ben bu yazıda, biraz önceki araştırmadan da mülhem olarak, şu noktayı sormak niyetindeyim. Ne okuyoruz?

Diyelim ki kitap okuma oranını arttırıcı çok etkili çalışmalar yapıldı, kitap fiyatları ucuzladı, televizyonlar kitap okuma saatlerinde yayınlarını kesti, kütüphaneler yaygınlaştı, aileler okuma günleri düzenledi gibi. Yukarıda bahsettiğim araştırmaya göre, kitap okuyan o çok küçük bir kesim halkımızda yüzde altmış beş oranında aşk romanları okuyormuş. Geri kalanın yarısı siyasi yarısı da fikir kitapları okuyor.

Aşk romanlarına karşı mı olmalıyız?  Böyle bir iddiam yok, zaten çok az okuyoruz, okuyana da laf etmeyelim şimdi. Bununla birlikte, okuma alışkanlığımızın kendimize ve hayatımıza kazandırdığı üstün bir kıymet olmalı. Dış dünyaya dair kayda değer cümleler kurabilme adına seçerek okuma sürecimizi devam ettirmeliyiz.

Okumalarımız, gerek bireysel gerekse toplumsal boyutta, zihin dünyamızı olgunlaştırırken, idrak kabiliyetimizin yaşam kalitemize olumlu etki etmesi beklenmelidir. Aşk romanlarıyla bu olur mu, bilmiyorum doğrusu. Sanırım televizyon kültürünün sarmal yapısı ve akabinde dizilere olan düşkünlüğümüz tercihlerimizi de etkilemeye başladı.

Diğer yandan, ideolojik kaygı ve saplantılarımız da neyi okumam lazım konusunda bizi fazlaca sınırlıyor. Ait olduğumuzu düşündüğümüz grup, yapı, cemaat her neyse, ona göre bir tutum sergiliyoruz kitaplara karşı. Peşinen kabul ya da hepten reddetme tavrıyla yaklaşıyoruz kitaplara. Düşüncem değişir korkusu mu, benden olmayan yazarı okumaya değmez saplantısı mı, vakit harcamış olurum kaygısı mı? Nitekim bütüncül olarak meseleye bakmak, vakıanın künhüne vakıf olabilmek çabası yerine daha sığ daha kolaycı düşünmeyi tercih ediyor, bu tercihimizle birlikte okumalarımız da çok sığ ve basit kalıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi