Öğretmen-Öğrenci İletişimi Nasıl Olmalıdır?
Geçtiğimiz haftalarda öğretmenler günü dolayısıyla ileri geri laflar edildi. Ben de -bir eğitimci olarak- bu güne bu makalemle katkıda bulunmak istiyorum.
İnsan, yaratılışı itibariyle eğitilmeye muhtaç ve mecbur bir varlıktır. Doğuştan sahip olduğu bir takım kabiliyet ve özelliklere rağmen, ona kıvam verecek ve belli bir kalıba sokacak olan, eğitim ve öğretimdir. Bütün peygamberler Allah tarafından eğitilmişler, onlar da ümmetlerini eğitmiştir. Rasûlullah (sav) aynı zamanda eğitimci olduğunu belirtmek için “Allah beni bir muallim/öğretmen olarak gönderdi” buyurmuştur. (İbn Mace, Sünen, Mukaddime, 17)
“Âlimler, peygamberlerin varisleridir” (Buhari, İlim, 10) hadisi gereği, eğitimciler de peygamber postuna oturmuş kişiler olarak eğitim ve öğretimini üslendikleri kişileri eğitirken, peygamberî bir iletişim ortaya koymak zorundadır.
Her şeyden önce bir öğretmen; sevgi, şefkat ve merhamet abidesi olmalıdır. Bir bitkinin yetişip gelişmesi çiçek açması; güneş, hava, su, gübre gibi elemanlara bağlı olduğu gibi, çocuk ruhunun da gelişip çiçek açması, anne, baba ve öğretmenin vereceği sevgi, güven ve samimiyete bağlıdır. Sevmek, sevilmek, korunmak ve güvenmek, çocuğun ruhi dünyasının gıdasıdır. Sevgiyle süslenmeyen bir eğitim, boşuna bir gayrettir. Sevgiyle uzatılmış bir kaşık yemeğin gıdası, içinde sevgi sunulmayan bir kazan yemekten daha çoktur. Bu itibarla iyi bir öğretmen, öğrencilerine karşı engin bir sevgi besler, onlarla ilgilenir, yardıma muhtaç olanların her zaman yardımına koşar, hatalarına karşı tükenmez bir sabır taşır. Onlara güveni tamdır. Onlarla arasına sert, kesin ve keskin sınırlar çizmez. Çünkü bilir ki, onlara sevgi gösterilmediği takdirde, toplumdan farklı olarak yetişir. Başkaları ile normal ilişki kuramaz, topluma uyum sağlayamaz. Yardımlaşma, hizmet ve fedakârlık duygularını geliştiremez. Sevgiden yoksun bir çocuk, bedenen gelişir, büyür fakat merhametli bir baba, şefkatli bir anne ve iyi bir insan olamaz. (Bak: M. Faruk Bayraktar, İslam Eğitiminde Öğretmen-Öğrenci Münasebetleri, s.141)
Bundan dolayıdır ki, peygamberler dini kitleye intikal ettirirken insanlara sevgi ve şefkatle yaklaşarak eğitmişledir. Kur’an’da bu husus şöyle dile getirilir: “Size kendi içinizden öyle bir peygamber geldi ki, gayet izzetli ve şereflidir. Sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir, üstünüze titrer. Müminlere gayet merhametli ve şefkatlidir.” (9Tevbe:128)
Yine bu sevgi ihtiyacı dolayısıyladır ki, Hz. Peygamber, çocuklara karşı engin bir sevgi, derin bir şefkat, büyük bir merhamet göstermiştir. O, çocukları sevmiş, yanaklarını okşamış, onlarla oynamış, şakalaşmış, ilgilenmiş, öpmüş, merhamet etmiş, dua etmiş ve onlara selam vermiştir. Sahabe de aynı yolu takip etmiştir. (Bak: Buhari, Edep,18, 21, 22; Müslim, Fezail, 21, Âdap, 5)
Dolayısıyla eğitimde öğrenci ile sağlıklı iletişim kurmanın temel şartı sevgi, şefkat ve karşılıklı saygıdır. Bu sebepledir ki, bütün eğitimciler “öğretmenin öğrencilere sevgi ve şefkat gösterip onlara kendi çocukları gibi davranması gerekir” demektedirler. (Bak: Taşköprüzade, Mevzûâtu’l Ulûm, I/69)
Öte yandan Rasûlullah (sav), “Ben sizin için çocuğuna karşı şefkatli bir baba gibiyim” buyurarak eğitimcilere yol göstermiştir. (Ebû Davud, Tahare, 4; İbn Mâce, Tahare, 16)
Konunun daha somut hale gelmesi için öğretmenliğimde yaşadığım bir hatırayı burada ifade etmek istiyorum: Kayseri İmam-Hatip lisesinde öğretmen iken bir gün ders bitimi durakta otobüs beklerken, lise üçüncü sınıf öğrencilerimden biri oradan geçiyormuş.
-Rıdvancığım gelir misin? Demiş ve cebimden çıkardığım şekeri vermişim.
Aradan yıllar geçmiş, Rıdvan Ankara üniversitesi Eğitim Fakültesini bitirmiş ve özel bir dershanede rehber öğretmen olarak çalışırken aynı otobüs durağında beraber otobüse bindik. Bana:
-Hocam, size unutamadığım bir anımı anlatacağım dedi ve devam etti.
-Otobüse bindiğimiz şu durakta bir gün siz otobüs beklerken ben önünüzden geçiyordum. Hemen yanınıza çağırdınız ve bana cebinizden çıkardığınız bir şekeri verdiniz. O zaman öyle onura olmuş ve o kadar çok sevinmiştim ki, ifade edemem. Bir defasında da teneffüste yanıma gelerek elinizi omuzuma atmış, durumumu ve babamın ne iş yaptığını sormuştunuz. Çok sevinmiştim. Şimdi rehberlik derslerimde sizinle yaşadığım bu örnek davranışları öğretmen-öğrenci arasındaki samimi diyalog ve onura edici bir davranışa misal veriyorum, dedi.
Rıdvan’a yaptığım ve zaman içinde unuttuğum, benim açımdan çok basit, öğrenci dünyasında ise onura edici büyük bir davranış olan benzer bir hareketi ben, meslek hayatımın ilk yıllarında yaşayarak tatmıştım. Bingöl Genç lisesinde öğretmen iken, öğretmenliğimin ikinci yılında teftiş geçirdim. Bakanlıktan gelen müfettiş dersime girdi ve dersten çıkarken öğretmen odasına kadar elini omzuma attı ve samimi bir şekilde taktikler verdi. Müfettişin elini omuzuma atması ve yakından ilgilenmesi beni çok sevindirdi ve onurlandırdı. Ben de kendi kendime “Bütün hayatım boyunca öğrencilerle samimi diyalog içinde olacağım, gerektiğinde başını okşayacağım, koluna gireceğim ve elimi omzuna atıp durumunu soracağım, onlara hep bir baba şefkatiyle yaklaşacağım” dedim ve uyguladım. Elhamdülillah olumlu sonuçlarını da aldım.
Öğretmenler, öğrencilerle ilgili iletişim noktasında, kendileri için basit ve küçük bir hareketi öğrencilerine çok görmesinler. Kendilerince basit gözüken bir davranış, öğrenci dünyasında unutulmaz olumlu bir yer edebilmektedir.
Öyleyse, “Eğitim, mikro planda çocukta şahsiyeti inşa faaliyeti, makro planda da yarınki cemiyeti kurma ameliyesi” olduğuna göre yarının toplumunu inşa ederken, bugünün gençliğine şefkat, merhamet ve babacanca bir tavır sergilemenin gerekliliği izahtan varestedir.
Ayrıca eğitimde sağlıklı iletişim ve başarılı olmamız için çocuğun seviyesine inmemiz de elzemdir. Unutmayalım ki, o erişkin olmadı; ama biz çocuk olduk. Onun yaşlarında neler yaşadığımızı ve neler hissettiğimizi hatırlayıp ona daha iyi yaklaşabiliriz. Yoksa çocuklar bizi "Anlamadığı bir dilden konuşan yabancı bir rehber" gibi görebilir.
Sağlıklı iletişim için şu da şarttır: Öğretmen, öğrencisinde davranış bozuklukları gördüğü ve derslerine çalışmadığını gözlemlediği zaman, arkadaşlarının içinde “zaten senden adam olmaz, seninle aynı mahalleden gelen filan arkadaşındaki edep ve çalışkanlığı sende görmüyorum. Onun gibi niye olmuyorsun?” diye küçültücü ifade asla kullanmamalı ve başkasıyla kıyas etmemelidir. Onu yalnız olarak odasına çağırmalı “aslan gibi delikanlısın, tembellik ve bazı davranışlar senin gibi asil bir gençle hiç örtüşmüyor. Yaptığın hoş olmayan hareketleri ben görmedim sayıyor ve senden güzel davranışlar ve dersine çalışmanı bekliyorum. Çalışırsan kesinlikle başaracağına inanıyorum. Sana, çalışkanlık, seviyeli ve olgun davranışlar daha iyi yakışır. Böylece hem arkadaşların tarafından hem de ailen, çevren ve öğretmenlerin tarafından sevilirsin” diyerek yüreklendirmeli ve onura etmelidir.