Nevzat Arabacı
Bir efsane olan Nevzat Arabacı hocamız vefat etti. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Nevzat hocamız her ne kadar Sivaslı olsa da, Konya’ya büyük emekleri olan, bir devre damga vuran felsefeci ve ilim adamıydı. 12 Eylül 1980 askerî darbesinin büyük hışmına uğramış, yıllarca sorgu odalarında işkenceye maruz kalıp hapis yatmıştı. Ben hocamızı 12 yaşımdan beri tanıyorum. İlkokuldan sonra Konya İmam Hatip Lisesi’nde tahsilime başlayınca, başta Nevzat Arabacı olmak üzere Ahmet Poçanoğlu, Haşim Bayram, Mehdi Ayar, Hacı Ali Kap, Ali Naci Dağlıoğlugil, Recep Özdemir ve diğer hoca ve ağabeylerimiz bizi yetiştirmeye çalışıyorlardı. Konya İmam Hatip Lisesi, MTTB ve Akıncılar’ın etkisi altındaydı. Az da olsa Ülkücü arkadaşlarımız da vardı, onlarla da sohbet eder, fikir alış-verişinde bulunurduk. Hiçbir zaman kavga etmedik, hatta ben Türk Milliyetçiliği üzerine kitaplar okurdum ve Ocak’tan yakın arkadaşlarım vardı. Devrimcilere ve solculara birlikte karşıydık. Mevlana Caddesi’nde Seriyye Kitabevi ile Ülkü Ocakları sırt sırtaydı. Seriyye’de her gün ikindi vakti ayaküstü sohbetler olurdu. En çok da Nevzat hocam konuşurdu. Bir sohbetinde şu sözleri hiç aklımdan çıkmaz: “Ben günümüzde şeyh veya evliya olmak istemem çünkü onların kalp gözleri açık olduğu için günahkârları hayvan şeklinde görüyorlarmış. Şimdi ben dışarı çıkınca yolda bir sürü hayvan görürsem tebliğ ve Akıncı ruhum körelir.” Bundan Nevzat hocanın tasavvufa karşı olduğu anlaşılmasın. Yıllar sonra Konya’ya dönünce en çok görüştüğüm kişilerden biriydi o. Özellikle son yıllarda tasavvufa ayrı bir ilgisi vardı, Hoca Ahmed Yesevî ve Mevlâna Celâleddin Rûmî’nin eserlerini okuyordu.
Nevzat hocamız benim tanıdığım en çok okuyanlardan biriydi. Kendisine gönderdiğim makaleleri çok kısa zamanda okur ve beni arayarak eleştirilerini veya takdirlerini söylerdi. Zaman zaman hepimizin yaptığı gibi yönetimdeki yanlışlıkları görmezden gelemez ve sitem ederdi fakat asla kadrin kıymetini bilmemezlik etmezdi. Ülkemizin ve milletimizin daha iyiye gitmesi için kafa yorardı, çabalardı. Son bir yıldır o da teknolojinin nimetlerinden faydalanarak eski bir dava arkadaşının yardımıyla sosyal medyada görüntü ve ses kayıtlarıyla insanlara hitap etmeye başlamıştı. Bu bence çok iyi de oldu çünkü bilhassa 12 Eylül’den önce kendisine yapılan birtakım iftiralara buradan cevap verdi. Dönemin bazı karanlık sayfalarını aydınlattı. Merak edenler buralardan gerçekleri öğrenebilirler.
Hocanın en son ve maalesef tamamlayamadığı meal çalışmasıydı. Elbette onun Arapçası yeni bir meal için yeterli değildi. Şunu söylemişti: “Yüce kitabımızın Türkçeye çevirileri dilimizin bozulması sonucu güncel değil onun için özellikle gençliğin Kur’ân-ı Kerîm’i iyi anlaması lazım. Mevcut çevirileri önüme koyarak anlaşılır bir dille meal yazıyorum.” Bu çalışması dolayısıyla her gün telefonda konuşuyorduk. Benden kaynaklar istiyordu ben de araştırıp bularak ona gönderiyordum. Bakara sûresinin sonuna gelmişti, inşallah ömrüm bitirmeye yeter diye dua ederdi. Hatta bitirince kimlere kontrol ettirelim diye istişare ederdik. Bitirmek kısmet olmadı.
Nevzat Arabacı, Cumhuriyet tarihimizde çok önemli yerleri olan Türk Ocakları, Millî Türk Talebe Birliği, Akıncılar çizgisinde bir aksiyon ve fikir adamıydı. Rahmetli Alparslan Türkeş ve Necmettin Erbakan ile çok yakından tanışırdı. Zaman zaman bizlere onlarla olan sohbetlerini anlatırdı. Bir defasında “Hocam keşke akademisyen bir felsefeci olsaydın.” dediğimde adı geçen adı geçen siyasîleri kastederek “Onlar beni sahaya yönlendirdiler.” demişti. Şayet Nevzat hocam akademisyen olsaydı bilim tarihine adı altın harflerle yazılırdı. O olaylara geniş perspektiften bakardı.
Nevzat Arabacı hocamız için çok şey yazmak mümkün. Ancak yazıyı gazeteye yetiştirebilmek için henüz cenazesi bile kalkmadan bu kadar yazabildim. İnşallah onun adı Konya’da önemli bir eğitim kurumuna verilerek yaşatılır. Zira o buna fazlasıyla lâyık biri. Hakk Teâlâ gani gani rahmet eylesin.