Prof. Dr. Hülya Küçük
Prof. Dr. Hülya Küçük Mevlânâ’yı Anma Törenlerinin ardından-V

Mevlânâ’yı Anma Törenlerinin ardından-V

Batı’da Sufizm’in Farklı Bir Vechi Olarak İbrahim Gamard’ın İhtidâ Hikâyesi…             

Şeyhimi (Şefik Can’ı) kendi ülkesinde ziyaret etmeden önce ilahî işâreti bekledim. Bu, Mevlevî Tarîkatinin o zamanki liderinin kız kardeşi Esin Çelebi Bayru buraya geldiğinde, İstanbul’dan San Francisco’ya ilk defa ABD’ye geldiğinde gerçekleşti. Onunla tanıştım ve Şefik Can’dan el aldığımı söyledim. O, onu her hafta evinde ziyaret ettiğini söyledi. Beni İstanbul’a gitmeye ve birlikte Şefik Can’ın evine gitmeye davet etti. 2003 baharında, İstanbul’a uçtum, Esin Çelebi’yle buluştuk ve bir feribota binerek Kadıköy’e gittik ve şeyhin evine kısa bir yol yürüdük. Şeyh, beni, flütümle Mevlevî müziği çaldığımı ve onun hastanedeki yatağının başucunda Mesnevî’den beyitler okuduğumu hatırladı. Ayrıca Esin Çelebi’ye, beni Konya’ya götürüp götürmeyeceğini sordu. O kabul etti ve Esin Çelebi’den bana kendisinin boş mezar yerini ve Mevlânâ’nın türbesine ne kadar yakın olduğunu göstermesini istedi. Sonra ben, Esin Çelebive onun bir Mevlevî kadın arkadaşı ile beraber otobüsle Konya’ya gittim. Biz, Mevlânâ’nın türbesinin ve anıt mezarların karşısındaki şeyhin mezarına gittik. İstanbul’a tren ile döndükten sonra Şefik Can onun mezarını ve onun mezarının Mevlânâ’nın türbesine yakın olduğunu gördüğüme oldukça mutlu oldu. Sonbaharda İstanbul’a ikinci yolculuğumda şeyhi olabildiğince sık ziyaret ettim; (konuşmalarımızın) tercümesi aralıklı ve sınırlıydı. Bir öğleden sonra ezan okundu fakat şeyh bunu duymadı. Karısı onun iyi duyan kulağına namaz zamanı geldiğini söyledi ve o bir sandalyeye oturarak bizim ikimize namaz kıldırdı. Ben otelimden ayrılmak üzereyken resepsiyonist, bütün otel faturamı Şefik Can’ın ödediğini söyledi, çok şaşırdım. Ne büyük cömertlikti!

Ben 2004 baharında üçüncü defa şeyhimi ziyaret ettim ve onu evinde son ziyaretim esnasında (24 Nisan) bana mânevî bir nazarladikkatle baktı ve hazır bulunanlara şöyle dedi        (bu söyledikleri bana tercüme edildi): ‘Senin gözlerinle görmediklerini, ben gözlerimle görüyorum.’ Daha sonra karısından bana vermiş olduğu kahverengi takımını ve kendi annesi tarafından örülen kazağını bulmasını istedi. Bana bu elbiseyi giymemi söyledi. O kadar mutluydum ki o rahat koltuğunda otururken önünde dönüyordum. Ona veda ettim ve birbirimizi kalbimizde hatırlamamız gerektiğini söyledi. Kaliforniya’ya döndükten kısa bir süre sonra onu son gördüğümden on iki gün sonra ciddi bir felç geçirdiğini ve konuşamadığını öğrendim. Bana konuşmayı yeniden öğrendiği söylendi ama hafızasının zarar gördüğü ve bazen kafasının karıştığı söylendi. O yılın ilerleyen zamanlarında (eylülün sonu) İstanbul’a geri döndüm ve onun ikinci evi olan Kınalıada adasında dördüncü defa ziyaret ettim. Beni hatırlamadı fakat benim Farsça Mevlânâ beyitlerini anlatmamı duyunca zevk aldı. Sonra Konya’ya gittim, eşim benden önce oraya gitmişti. Daha sonra biz İstanbul’a gittik, şeyhi eşimle ziyaret edip edemeyeceğimi sormak için birini aradım. Fakat son zamanlarda ikinci bir felç geçirdiğini ve kendisine en yakın olanlar dışında birini görmek için zihinsel olarak karışık olduğu söylendi.

            Şeyhim Şefik Can 24 Ocak 2005’te 96 yaşında vefat etti. Ben kendisine tâbi olacağım bir Mevlevî şeyhi arayışı içindeyken Türkiye’de bana, Mevlevîliği anlatma icâzeti verildi. Bu, beklemediğim birşeydi.  Bu arada öğrenciler yetiştirmem için gereken diğer eğitim ve pratikleri tamamladım.

            O zamandan bu yana, henüz öğrenciler [müritler] kabul etme ya da bir grup kurma konusunda kendimi yönlendirmedim. Buna karşılık, 2001 yılında Hazret-i Mevlânâ’nın hayatı, eserleri ve öğretileri ile Mevlevî Tarîkati hakkında doğru bilgileri tanıttığım ‘İnternet Şeyhi’ oldum. ( www.dar-al-masnavi.org) Yılda 2 kez [Eylül ve Aralık aylarında] İstanbul ve Konya’daki Mevlevî  dostlarımı ziyaret etmeye devam ediyorum. Hz. Mevlânâ’nın türbesinde, kalbimde hissettiğim derin mutluluk, mum alevi için yanan bir pervane gibi. Kelimelerin ötesinde bir durum [hâl].

Bu fakire o kadar çok nimet verilmiş ki onları düşünmek çok zor. [Elhamdülillah]!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Hülya Küçük Arşivi