Prof. Dr. Hülya Küçük
Prof. Dr. Hülya Küçük Mevlânâ’yı Anma Törenlerinin ardından-III

Mevlânâ’yı Anma Törenlerinin ardından-III

Batı’da Sufizm’in farklı bir vechi olarak İbrahim Gamard’ın İhtidâ hikâyesi…                                                                   
 
Ben, geleneksel islâmî sûfî yollarına ya da tarikatlara katılarak İslâma dönmüş bazı arkadaşlar edindim. Benim de katıldığım namazı içeren San Francisco bölgesindeki zikir toplantılarına katılmak hoşuma gidiyordu. Fakat ben bir müslüman olma fikrine karşı direniyordum. Çünkü benim ‘sûfî’ hocalarım ‘zâhirî’ dinî öğretilerin ve uygulamaların çok az değere sahip olduğunu ve takip edilmeye değer olanın sadece ‘bâtınî’ ve mistik bilgiler olduğunu öğretmişti. Ben, ayrıca bir dini diğerine tercih etmek istemiyordum; özellikle hepsi semâvi inançlar ve ‘Peygamber Geleneği’ olarak ifade ettiğim Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam arasında böyle bir tercih yapmak istemiyordum.
 
Buarada, Hz. Muhammed’in biyografisini ve Kur’an’ın çevirisini okudum. Çok ilginç bulduğum âyetlerin altını çiziyordum Birkaç yıl sonra, geçmişteki bütün dervişlerin Müslümanların derviş oldukları ve eğer bir derviş olmak konusunda ciddiysem, bir kurum olarak İslâm’a sahip olmaya ihtiyacım olduğu sonucuna ulaştım. Ayrıca İslâm’a ihtidâ etmiş arkadaşlarımdan da etkilendim. Fakat en büyük etki İslâmî takvâ, güzel dualar ile dolu Mesnevî sahibi Mevlânâ’dan geldi. Orijinal dilinde Mevlânâ’nın çalışmalarını okumak amacıyla kendi kendime Farsça öğrenmeye başladım (1981). Dil bilgisi çalıştım ve sonra Farsça kelimeler ve çeviriyi karşılaştırarak bütün Mesnevî’yi ağır ağır, sindire sindire çalıştım.
 
Bir gün Pakistan’dan oldukça yaşlı bir sûfî geldiğinde bir sûfî arkadaşın halı dükkanında onu ziyaret ettim. Adı Hanif’ti ve Pakistanlı Nakşibendi Şeyhi’nin temsilcisiydi   [halife]. Onu tanımaya gittim. Başka bir zaman ne bir Yahudi ne de bir Hristiyan olmayan fakat saf bir monoteist olan Hz. İbrahim’in Hanif olduğunu Kur’an’ın ifade ettiği ismini söyleyerek yorum yaptım. Daha sonra, o benim ismimin ‘İbrahim’ olması hususunda çok ısrar etti. Benim Müslüman ismime sahip oluşum böyle oldu işte...
               
Henüz küçükken İslâm’a girmiş ve daha sonra Sudan’da sûfî şeyh ile birlikte çalışmış Amerikalı bir arkadaş bir gün, merkezi ilâhî Hakîkat’i , telleri ise farklı dinleri sembolize ettiğini söylediği bir çember figürü çizdi. O, kişinin çarkın üzerinde uzun süre seyahat edebileceğini- yani tüm dinlere saygı duymak ve takdir etmek, ama merkeze ulaşmak için tellerden birini, yani dinî yollardan birini takip etmek gerektiğini söylüyordu. O zamandan itibaren, İslâm’ın yolunu takip etmek ve kabul etmek için hazırdım.
 
Ben ve arkadaşım, bu halîfeye manevî olarak cezbedildik sanki ve Nakşibendi Yolu [tarikat]’na katılmak için onunla birlikte el almaya karar verdik. Arkadaşım, Şehâdet kelimesini söylemenin İslâma girmenin şartı olduğunu ve bunu söylemekle aynı zamanda Nakşiliğe de girmiş olacağımı söyledi ve bu gerçekleşti. Şahitler huzurunda kısa bir tören oldu ve ben “Ben şahitlik ederim ki Allah’tan başka İlah yoktur ve ben şahitlik ederim ki Muhammed O’nun kulu ve elçisidir.” diyerek müslüman oldum.
 
(Devam edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Hülya Küçük Arşivi