Mehmet Âkif Ersoy Haftasının Hatırlattıkları
20-27 Aralık 2019 tarihleri, Mehmet Âkif Haftası ilan edildi. Bu münasebetle ilimizde değişik kurumlar tarafından çeşitli etkinlikler düzenlenecektir. Bunu İstiklal ve istikbal şairimiz Mehmet Akif çoktan hak etmektedir. Bu hafta münasebetiyle Mehmet Akif bütün yönleriyle anılacaktır. Biz de Selçuk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi olarak iki programla bu haftaya katkıda bulunacağız. Bunlardan ilki, 26 Aralık 2019 (Perşembe) tarihinde üniversitenin Süleyman Demirel Kültür Merkezi 30 Ağustos salonunda sabah 10:30’da Prof. Dr. Caner Arabacı’nın vereceği Mehmet Akif ve Gençlik konulu konferanstır. Diğeri de 27 Aralık 2019 (Cuma) tarihinde fakülte öğrencilerimizin Mehmet Akif için okudukları hatimlerin duasını yapmaktır. Bu dua Cuma namazı önce Kampüs camimizde icra edilecektir. Bütün kardeşlerimiz davetlidir.
Bizler, büyük medeniyetin çocuklarıyız. Medeniyetimizin maddi-manevi inşasında sayamayacağımız kadar büyük şahsiyetler rol almışlardır. İşte bu şahsiyetlerden birisi de Mehmet Akif Ersoy’dur. Vefatı üzerinden yıllar geçmesine rağmen o, hâlâ eser ve düşünceleriyle yolumuzu aydınlatmaya devam etmektedir.
Bizler vefalı bir milletin evlatlarıyız. Mütefekkir şairimiz Mehmet Akif’e hem bir vefa borcumuzu ödeme ve hem de genç nesillere onun duygu ve düşüncelerini aktarma konusunda yoğun programlar yapmamız gerekmektedir.
M. Akif, Milli Mücadelenin yiğit kahramanlarından birisidir. O, her türlü karamsarlığın, her türlü ümitsizliğin, her türlü yılgınlığın kol gezdiği yıllarda ilhamını doğrudan Kur’an’dan alarak bu millete ümit aşılamıştır. Öyle ki memleketi baştanbaşa dolaşarak gerek cami kürsülerinde verdiği vaazlarla, minberlerde okuduğu hutbelerle ve gerekse çıkardığı dergilerde yazdığı şiirlerle halkta yeni bir uyanış, yeni bir diriliş ve yeni bir hareket dilini geliştirmiştir.
M. Akif, doğrudan batı düşmanı değildir. O, askeri, siyasi ve kültürel açıdan İslam dünyasını topyekûn istila eden sömürgeci Batılı zihniyete karşıdır. Bu tepkisini de haykırmaktan geri durmamış, onları, Aydınlanma süreçleriyle birlikte programlarından dini çıkardıkları ve maddeperest oldukları için “tek dişi kalmış canavar” olarak nitelendirmiştir.
Birey ve toplumların başarılı olmasının yolu güçlü bir iman, temiz bir niyet ve kararlı bir duruştan geçer. M. Akif bunu bildiği için şiir ve konuşmalarında iman ve azim üzerinde durmuştur. Onun iman esaslarını en güzel bir üslup ve muhteva ile dile getirdiği şiirlerinden birisi “Tevhid” şiiridir. Gönüller tevhid etmeden bir milletin vatan savunmasında toplum olarak tevhide ulaşması mümkün değildir. Tevhid, hem imanın ve hem de sosyal birliğin çimentosudur.
M. Akif, İslam âleminin ruh ve iman kökünü kurutmaya yönelik inkârcı akım ve düşüncelerin önünü kesmek ve etkilerini olabildiğince azaltmak için tevhid inancını anlatan “Tevhid” başlıklı şiirini kaleme almıştır. “Safahat”ın taç şiirleriden birisi “Tevhîd ya da Feryat” adlı bu şiirdir.
Milli şairimiz M. Akif, tevhid şiirinden başka diğer şiirlerinde de inanç esaslarına yeni bir din dili geliştirerek değinmiştir. İslam Akaid’inin temel konularından olan İlahi Adalet, Hidayet ve Dalalet, Tevekkül vb. nin yanında, Bid’at ve Hurafe, Yenilik ve İçtihat gibi konulara da değinmiştir. Çünkü o, “Âsım’ın Nesli” dediği yeni bir iman insanının, Nureddin Topçu’nun ifadesiyle yeni bir hareket adamının inşası için bir ömür boyu gayret göstermiştir.
M. Akif şiirlerinde, vahyin yanında akla değer vermeyi asla ihmal etmemiştir. Meseleleri Mâtürîdî bir bakış açısıyla dile getirmiştir. Bu onun inanç konularında da denge ve itidal sahibi olduğunu gösterir. Onun mutedil bir çizgide seyreden itikadi bakış açısı meselelere isabetli yaklaşımını da etkilemiştir. Mesela, Müslüman toplumların başına gelen felaketleri açıklamakta güçlük çektiği zaman teslimiyetçi bir ruh haline bürünmüştür. Özellikle Müslüman toplumların tevekkül konusundaki yanlış algılarını düzeltme uğrunda büyük çabalar sarf etmiştir. Çünkü mevcut zihniyet, tevekkül meselesini tamamen cebriyeci bir bakış açısından değerlendirmiş, bunu da Sünni akide olarak nitelendirmiştir. İşte M. Akif, toplumun hem kader ve hem de tevekkül inancını doğru bir şekilde anlamaları için kendi bakış tarzını şiir diliyle ifade etmekten geri durmamıştır.
M. Akif, Berlin Hatıralarında Batı’nın kalkınmaya verdiği değeri ve Doğu Hatıralarında da İslam âleminin içinde bulunduğu miskinliği karşılaştırmıştır. Hala onun yaptığı iyi bir gözleme dayalı mukayeseleri bugün için de canlılığını muhafaza etmektedir.
Sonuç olarak, M. Akif’e göre Müslüman toplumlar, İslam’ın özü olan saf tevhid anlayışını ve o özden neş’et eden ahlaki değerleri bir yaşam biçimi haline dönüştürebilirse yeniden hem kendi toplumlarına ve hem de çağdaş dünyaya çok şeyler söyleyebilir. Bunun yolu da, yeniden M. Akif’in hem mücadelesini ve hem de düşünce sistemini kavramaktan geçmektedir. Öyleyse bütün bir millet olarak başta üniversitelerimiz, eğitim kurumlarımız ve sivil toplum kuruluşlarımız olmak üzere bütün toplum kesimleri M. Akif’imizi candan ve yürekten sevdiğini filleriyle göstermek zorundadır. Ona ancak böyle bir hizmetle vefa borcumuzu ödemiş oluruz.