Konyaspor’lu olmak beyanındadır
1975 yılından itibaren Karma ortaokuluna gider iken her Konyalı gibi 15 günde bir Konyaspor maçını izlemek üzere öğrenci pasosu ile indirimli olarak bizlere ayrılan bilet noktasından yani meslek lisesi tarafındaki çapraz köşedeki gişede sıraya girer ve sonra oradan çıkar bir de maça giriş kuyruğuna girerdim.
1976 yılındaki fotoğrafta yer alan Konyaspor kadrosunu her 15 günde bir sürekli takip ettim. Konyaspor amatör ruhla oynayan futbolculardan kurulu dinamik ve süper bir kadroya sahipti. Ta ki 1982 yılında İstanbul'a Siyasal Bilgiler Fakültesini kazanıp gidinceye kadar hasta bir kara kartal ve siyah beyaz formalı Konyaspor hastası idim. Konya İdmanyurdu spor ise gözümde kardeş takım ve üretken bir spor ocağı idi. Hasta Konyasporlu olmakta her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşında olduğu gibi bende de pederimin etkisi kadar Şehit Sadık ilkokulunda sınıf öğretmenim olan kanat oyuncusu Cankut Özbay hocamın da olumlu etkisi ve katkısı vardır. Yine ortaokulda beden eğitimi öğretmenim ve İdmanyurdu’nda santrafor olarak oynayan merhum İlhami Coşkun hocamı rahmetle anıyorum. Her ikisine de Allah rahmet eylesin, mekanları cennet olsun
1973 yılında ise o yıl şampiyon olup 1.lige çıkan Trabzonspor'u efsane kadrosu ile seyretmek üzere rahmetli babam ile maça gitmiştim. Trabzon sporda başta kaleci Şenol olmak üzere santrafor Cemil vb. hayranlıkla seyrettim. Konyaspor dirençli ve başa baş bir oyun çıkardı. Maç 0-0 bitti ve Konyaspor az daha galip gelecekti.
Kalede Fethi süper idi, plonjonları, uçuşları, artistik idi atletizm sporu da yaptığı için harika hareketler yapardı. 1974’lerde o yılların efsane takımı Eskişehirspor futbol kulübünden kiralık gelen İlhan, Nihat ve Nuri’nin takıma katkısı şahane idi. O yıllarda rakip takımlarda gördüğüm 1.lig oyuncusu klas futbolcular vardı, mesela ikisi unutulmaz, Galatasaraylı efsane sol açık ve Kayseri sporda oynayan, futbol sendikası girişimleri olan Metin Kurt, Fenerbahçe de gol kıralı olmuş ve Balıkesir' de oynayan gol kıralı da olan Osman gibi. Mustafa Bakım, Celalettin, Cambaz Mustafa, Zafer, Mehmet Oktut, Artuğ, Muhtar, Hikmet Koca ayaklı Ömer, Ayakta zor duran Aydın, çok hızlı bir santrafordu. Aydın mesela fuleli adımları ile fırtına gibiydi, bazen kendini frenleyemez tam gol vuruşu yapacak iken veya ceza sahasına doğru dripling yapar iken kayar düşerdi. Gol kıralı olan Güvenç Kurtar 1973-80 arası kadronun yine efsane oyuncularından idi. Sağ açık Salih, sol açık Celalettin, stoper Mehmet Oktut, Sarı Mehmet Konya'dan yetişen ve başka takımlara transfer olan isim yapmış kaliteli ve kişilikli futbolculardı.
1980 sonrası 2.ligde şampiyonluk kovaladığımız efsane Sakarya maçı ise unutulmaz bir maç idi. Neredeyse öğleden önce seyirci stada girmiş ve 30 bin kişilik devasa bir kalabalık ile aralıksız tezahüratlar tribünleri kaplamıştı. 2-0 geriye düştüğümüz maçta dünya karmasına seçilen ilk Türk futbolcu olan Fenerbahçeli İsa ve rahmetli Namık golümüzü atmıştı.
Konyaspor bu kentin proleter ve daha gariban kesimlerinin ve yoksulların taraftar olduğu bir takım idi ve yerel planda Beşiktaş'ı idi, Konya İdmanyurdu spor ise ekonomik durumu daha iyi olan kulüp ve taraftar profili ile zengin takımı idi ve yerel planda Konya'nın burjuva takımı olarak Fenerbahçe idi. Kardeş şehir takımı olarak aralarında tatlı rekabet vardı, bizden önceki dönemlerde taraftarlar arası sürtüşme var idi derler, gider maça rakip takım lehine tezahürat yaparlar imiş... Birleşip kaybolmak yerine sıkı bir klüp ve sporcu kaynağı olarak varlıkları devam etmeli idi. Birleşme zoraki biçimde 12 Eylül etkisi ile oldu. İlk yıllarda ne Konyasporlu taraftarlar yeşil beyaz renkleri içine sindirdi ve kabul etti, ne de İdmanyurdu taraftarı siyah beyaz renkleri içine sindirebildi. Şampiyon kara kartal veya İdmanyurdu sloganı bile ortada kaldı, biraz hüzünlü bir sahiplenme oldu. Şimdilerde bu ayrılık aşıldı ise de o yılların her maça giden deplasmanlarda takımı destekleyen fedakar taraftar kitlesi bugünlere taşınamadı denilebilir.
Amigo olarak tribünleri coşturan Köse Baba lakaplı Hüseyin Çağlayan göze çarpar, Veteran Derviş amca sempatik hareketlerle ve alkışlar alarak atletizm pistinde tempolu yürüyüş yapardı. Maçtan önce ve devre arası bisikletçiler veledrom pistinde bazen yarış yapar bazen de gösteri sürüşleri yapardı. Maç günü stat ve çevresi seyyar satıcı cenneti idi, kaşkol, forma satanlar, seyyar tablacı denilen esnaf çitlekçi, simitçi, termosta çay, su, tükürük köftesi, mevsimine göre salatalık, yeşil nohut ve erik gibi atıştırmalık satılırdı. Herkes elinde bir minder ve standart olarak belirlediği tribünlere maça girer ve seyrederdi. Maç izlerken oturmak için basit ve ucuz kullan at köpük satışı ise daha sonraları çıktı. Taraftar ekibi o yıllarda özel olarak organize olmaz idi. Nalçacılar gibi tribünleri coşturan fanatik taraftar grupları 1980 sonrası ortaya çıktı. Maça gidenler ve fırsat bulup gidemeyenler her pazartesi futbol maçı haberlerini okumak için ayrıca Tercüman, Milliyet veya Hürriyet gibi ulusal gazeteleri satın alırdı.
Bugünlere gelirsek Aykut Kocaman ile süper ivme yakaladık ve 3.olduk, Türkiye kupasının kazandık, sonra düşmekten zor kurtulduğumuz sezonlar yaşadık. Klas futbolcu transferi ve tribünleri hoplatacak örneğin Zafer, Altan gibi, Hasan Kabze gibi, Gekas gibi oyuncular yok, yerli oyuncu olarak sadece Ömer Ali ve Abdülkerim ön plana çıktı. Başkaca bir alt yapı ve oyuncu yetiştirme eksenimiz maalesef yok. Profesyonel bir delege yapısı ve AŞ. yönetimi olmayan bir yapıyla yönetilen takımın başarılı olması zor görünüyor. Bu konuları da 2016 yılında uzunca bir yazı ile hem kendi face sayfamda ele aldım ve yazdım, yerel basında çıktı. Avrupa liglerinde ise iki kez yer aldık ve fiyasko sonuçlar geri dönüp geldik. Amatör duygularla bu işler olmuyor maalesef, bütçe meselesi vizyon meselesi ve sportif açıdan güçlü olmaya dayalı bir futbol endüstrisinin gereğini yapmak durumundayız. Başarı ancak o zaman istikrarlı ve sürekli olacaktır.
Unutmadan bir süre de futbol sahalarını, stadyum ortamını makbul saymayan bir anlayış Türkiye’de ve Konya'da etkili oldu. Kerbela' da Hz. Hüseyin'in başı darp edilmiş, futbol oradan gelir şeklinde veya erkeklerin şortları diz altı giyilmezse seyretmek caiz olmaz gibi itiraz dalgası vardı. Sultan-uş Şuara Necip Fazıl'ın insanlar gol yerine ol diye bağırsa diye aforizması kullanılır, maça gitmek bir zaman kaybı israfı ve boş işler olarak görülür, Müslümana yakışır mı? diye biraz devreleri yakan eleştiriler yapılırdı. Stadyum yerine fabrika yapalım, üretimde kullanalım şeklinde MSP ve merhum Necmettin Erbakan'a atfen rivayetler uçuşur idi. Şimdi konjoktür değişti, kültürel ambargolar kalktı, fikirler inceldi. Merhum Erbakan hoca da Konyaspor’un 1994-95 sezon açılışında yeşil sahalara inmiş ve bir de sembolik penaltı bile atınca buzlar erimiş oldu. Futbol üzerindeki çeşitli menfi yaklaşımlar ve görüşler zamanla ortadan kalkmış oldu. Şimdi tüm politik liderler ziyaret ettikleri kentlerde yaptıkları miting, açılış vb. toplantılarda mutlaka o ilin futbol takımına ait forma ve atkısı hediye ediliyor. Takım atkısı ile konuşmalarına devam ediyorlar, nereden nereye değil mi?
Dolayısıyla futbol hiç bir zaman sadece sportif bir olay değildir, sosyolojik olarak irdelemeler, tecimsel boyutlar, kentler bayraktarlığı, şehir ekonomisine katkısı, kara para aklama gibi yanları da vardır. 1950’li yıllarda politik olarak İspanya'da Cumhuriyetçilerin Barcelona, Kralcıların ise Real Madrid kulübü ekolünden olmaları ve askeri diktatörlük dönemi Real Madrid'in parladığını göz ardı etmemek gerekir. Dönemi anlatmak için kullanılan üç kavram fiesta, futbol ve festival/fado kullanılır. Bu üç f kavramı ile kitlelerin apolitik bir tutuma ve oyalanma ortamına yönlendirilmesi bile söz konusudur. Bizde çarşı denilen taraftar grubunun anarşist bir söyleme yaslanarak her şeye karşı olması boşuna değildir. Lakin bu tutum gerçek anlamda bir sportif taraftar duruşu mudur? ayrıca irdelenmesi gerekir. Prof. Dr. Kurthan Fişek hocanın sözü de iyidir: Beşiktaş proleterlerin fakir ve gariban işçilerin, Galatasaray Aristokratların yani seçkin insanların, Fenerbahçe ise burjuvazinin ve kent eşrafının takımıdır.!
Sonuç futbol seyirlik bir oyundur, ne fanatik olmak ne de abartmamak gerekir, eşit ve adil bir maç yönetimi, tarafsız bir federasyon yönetimi ve kulüp ilişkileri ile mafyatik ilişkilerden ve her tür politik gölgelerden futbol camiasını uzak tutmak gereklidir vesselam..!