Doç. Dr. Yusuf Sayın
Doç. Dr. Yusuf Sayın Kırım’ın Türk Dış Politikasındaki Yeri

Kırım’ın Türk Dış Politikasındaki Yeri

Ukrayna’nın Kasım 2013’te Avrupa Birliği ile Ortaklık Anlaşması imzalamaktan vazgeçmesi üzerine AB yanlısı halk gösterileriyle başlayan kaotik süreç, Ukrayna’da yönetim değişikliğine giden yolu açmıştır. Ukrayna’nın doğusunda Nisan 2014’te başlayan ayrılıkçı hareketler ve yol açtığı şiddet ortamı krizin odağını Rus nüfuzunun etkili olduğu bölgelere kaydırmıştır. Bu süreçte Ukrayna’da ciddi silahlı çatışmalar ortaya çıkarken yeni bir istikrarsızlık dalgasıyla karşı karşıya kalınmıştır. Bugün Ukrayna’nın Donetsk ve Luhansk gibi bölgeleri Rus kökenli ayrılıkçıların denetimine geçmiş durumdadır.

Ukrayna’daki siyasi ve askeri kriz 2014 Mart’ında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesiyle farklı bir boyut kazanmıştır. Sınırlarında bulunan Tatar nüfus ve Türkiye jeopolitiği açısından oldukça önemi haiz bulunan Kırım, şu an fiilen Rusya Federasyonu’nun kontrolü altında bulunmaktadır. Rusya, bütün dünyanın gözleri önünde Kırım’ı Federasyon topraklarına katmıştır. Türkiye ise dış politikada Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesini tanımamıştır. Yarımadada yaşayan yerli halk olarak Kırım Tatar Halkı’nın güvenliği ve haklarının korunmasını dış politikası açısından öncelikli bir konu olarak görmüştür. Türkiye, diplomatik platformlarda Kırım Tatar Halkı’nın haklarını barışçı ve iyi niyet çabalarıyla sürdürmesine rağmen, Kırım’da Tatar halkının yaşadığı baskı ve sindirme politikaları karşısında daha önce birçok konuda olduğu gibi yine uluslararası toplum tarafından yalnız bırakılmıştır.

Bu süreçte Türkiye Kırım’da Tatar nüfusun karşılaştığı; Kırımlı liderlerin Kırım’a girişlerinin engellenmesi, Kırım Meclis binasında, ibadet yerlerinde, evlerde, okul ve hastane gibi kamu kurumlarında Rus destekli güvenlik görevlilerince yapılan baskı ve sindirme operasyonlarını endişeyle karşılamaktadır. Türk dış politikası Kırım’daki Tatarların hak ve hürriyetlerinin korunmasını Kırım’ın mevcut yönetiminde görmekle birlikte Tatarların durumunu yakından izlemektedir. Türkiye, Kırım özelinde olmak üzere dış politikasındaki temel bir angajman olarak Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve bağımsızlığını savunmakta ve bunu her siyasi ve diplomatik platforma dile getirmektedir.

Putin’e göre SSCB’nin dağılışı esnasında yapılan bir “hata” olan Kırım’ın ilhakı, bir ülkenin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü bağlamında uluslararası sistemin temel normlarına karşı bir hareket olarak okunabilir. Rusya açısından rasyonel bir dış politika hamlesi olarak görülebilecek ilhak, Rusya’nın yitirdiği haklarını yeniden geri alması olarak yorumlanabilir. Ukrayna’nın Rusya ve Rus jeopolitiği açısından sahip olduğu büyük önem ve Avrasya jeopolitiğinde bulunduğu stratejik konum, Rusya açısından “küllerden yeniden doğmak” olarak değerlendirilse de, bu şekilde bir “yeniden doğuş” olarak tezahür eden Ukrayna’ya Rus müdahalesi, Kırım Tatarları gibi Ukrayna’daki uluslara “yeniden yok oluş” olarak yansıdığı gözlenmektedir.

Sonuç olarak, uluslararası hukuk açısından önce işgal sonra ilhak olarak gelişen Kırım’a Rus müdahalesi, uluslararası toplum tarafından derin bir sessizlikle karşılanmış ve Rus aymazlığı karşısında uygulanan yetersiz Batılı yaptırımlar da işgale engel olamamıştır. Türkiye tarafından bu işgale karşı en yüksek seviyeden tepkiler verilmiş olsa da Kırım Tatarları konusunda da -birçok mazlum millete karşı sergilendiği üzere- Türkiye’nin girişimleri uluslararası ilişkilerde gereken ilgi, alaka ve desteği görememiştir. Kırım, eski bir Osmanlı toprağı olarak ve Karadeniz’de sahip olduğu jeopolitik ve jeostratejik konum itibariyle Türkiye için çok kritik bir konu olmakla birlikte Kırım topraklarında yaşayan soydaşları dolayısıyla da unutulmaması ve ihmal edilmemesi gereken bir meseledir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doç. Dr. Yusuf Sayın Arşivi