Kamunun çıkmazı
Mâlumunuz olduğu üzere kamu görevleri, daha kapsayıcı ve anlaşılır olması açısından ifade edersek devlet memurları eliyle yerine getirilmektedir.
Devlete sırtını dayama çabası içinde olanların daha iyi bildikleri bir husus ise, A grubu mesleklerin kariyer meslek, B grubu mesleklerin ise normal memurluk olarak adlandırılmasıdır.
Yazıya başlar başlamaz, kitabın ortasından bir laf edeyim ki, bu yazıdaki maksadımızı ilan etmiş olayım. Bundan sonraki satırları da bu maksada mâtuf cümleler oluştursun.
Devlet vazifesinde kariyer meslek olamaz. Devletin herhangi bir kurumunun hayati işlemlerinin karar merciinde, o kurumu ve işleyişini tam olarak kavramamış insanlara görev verilemez.
Bu olamazlığın tahakkuku için yapılması gereken ilk iş, kariyer meslek mensubu alımı adı altında yapılan bütün sınavlara son vermektedir.
Bu iki cümle ile, binlerce itiraz cümlesi kurabilecek, oldukça büyük bir kitleyi karşıma aldığımın çok iyi farkındayım.
İtiraz cümlelerini kuracak kitleden beklentim ise bu satırların sahibinin de bir kariyer meslek mensubu olduğunun bilinmesidir.
Eskiler de söylemiş olabilir, bir sokak jargonu olarak da ifade edilmiş olabilir ama “çıraklığını yapmadığın işin ustalığına soyunamazsın” diye bir söz vardır.
Bu sözle deniyor ki; bir işe çırak olarak başlayacaksın, elin aşınacak, belin aşınacak, nefsin aşınacak ama nefesin çoğalacak.
Dağın zirvesine tırmanmaya, vadisinden başlayacaksın. En aşağıdaki havayı teneffüs ettikten sonra yavaş yavaş dağın zirvesine yol alacaksın.
Bu arada diğerkamlığı, hemdert olmayı öğreneceksin.
Tırmandıkça görüş açın genişleyecek, kin tasın daralacak. Meseleleri daha üst perdeden değerlendirme kabiliyetin seni kıymetli kılacak.
Elde ettiğin tecrübeyi satın alacak bir servet bulunamayacak ama sen dünyanın en cömert insanı olarak o tecrübeyi bedava dağıtacaksın.
Usta olacaksın, üstad olacaksın...
Kamu görevlileri arasındaki A grubu meslek, B grubu meslek ayırımının bir tabu olarak iliklerimize kadar işlediği günümüz ortamında, yukarıdaki zirve yolculuğuna çıkmaya kimler tâlip olur, kaç kişi tâlip olur bilemem ama şunu net olarak söylemeliyim ki, kamuda kaybettiğimiz liyakat ilkesinin yeniden tesisi, bu yıkıcı ayırımın ortadan kaldırılmasından geçmektedir.
Çözüm olarak yerine ne mi ikâme edilecek?
Devletin her işi önemlidir ancak mutlaka bir önem sıralaması yapılır. Bu önem sıralaması, görevi yerine getirecek insanda kabiliyet, mezuniyet, belagat, feraset ve bazı nesnel özellikleri gerekli kılabilir.
Bu gereklilikler çerçevesindeki önem sıralamasında işi yapacak insandaki en önemli gereksinim, talip olduğu görevin kurumunu tanıyor ve biliyor olmasıdır.
Bizim toplumumuzda, “kendi ahırının düvesini inek yapmazlar” diye, serzeniş yüklü bir söz vardır.
Benzetmem lütfen yanlış anlaşılmasın ama bürokrasimizde de bu anlayış geçerlidir.
Kurumların önemli görülen işleri, kariyer meslek olarak adlandırılıyor ve o kurumu hiç tanımayan kişilere tevdi ediliyor; kurumunu ve işleyişini avucunun içi gibi öğrenen ve vaktinin önemli bir kısmını kurumuna vakfeden insanlar ise “ahırın düvesi” muamelesine maruz kalıyor.
Kurumsal bir yapıda çok çeşitli görev tanımları elbet olacaktır ama o görevleri yapacak insanların seçiminde kurumsal tecrübeyi hesaba katmadan verilen kararlar, sergilenen tasarruflar, maalesef devlete olan güveni de zedelemektedir.
Ne yapılmalı?
Kariyer meslek safsatası vakit geçirilmeksizin ortadan kaldırılmalı, görevde yükselme mevzuatı daha sağlam temellere oturtulmalı ve kurumunda bankoda çalışmaya başlamış bir memurun, o kurumun denetmeni de, müfettişi de en üst amiri de olabileceğine yönelik inancı yasalarla teminat altına alınmalıdır.
Anayasada değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddeler arasına, kamuya insan yerleştirme ve görevde yükselme mevzuatı da dahil edilmelidir.
Kamu hiyerarşisinde, görevde yükselme sınavına tabi olmayan tek bir görev tanımı, makam, mevki, etki ve yetki olmamalı, kıdem dediğimiz darb-ı mesel, ismiyle müsemma olmalıdır.
Dem, zaman demektir.
Demini almamış çay nasıl çiğ kokarsa, kıdemini “dem” ile kazanmamış insan da aynı şekilde çiğ kokacaktır.
“Böyle devlet olmaz olsun” diyen bir vatandaş, aslında bir birey ile muhatap olur ve o birey vatandaşın zihninde ‘devlet’tir.
Görevini ve kıdemini ‘dem’ ile almamış kişinin densizliği, millet ile devletin arasını açar.
Maalesef, günümüzdeki ahvalimiz de budur.
Bir de şu husus var ki; koca koca devlet adamlarımız, vekillerimiz kurumlara genel müdür, başkan, müdür, müdür yardımcısı atanmasına aracılık etmek için mesai harcıyorlar ya…
Bu da bir başka acıdır.
Daha fazla acı söyleyerek ağızların tadını bozmayalım ve bitirelim.