KAFANIZA SIKACAĞIZ
Bu 10 Kasım’a damga vuran olay saat 09.05 te sirenlerin çalmaya başlamasıyla İstanbul’da belediye otobüsünde bir gezi zekalının ‘Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk için saygı duruşuna geçmeyenlerin bir gün kafasına sıkacağız. ’sözleriyle bütün yolcuları ayağa dikmesi oldu. Sosyal medyada ki görüntüde, otobüstekilerden biri epey tereddüt ettikten sonra gönülsüzce kalkıyor ayağa. Kalkmasaydı ne olurdu? Muhtemelen hiçbir şey.
1998 yılıydı. Dönemin Selçuklu Belediye Başkanı İsmail Öksüzler, Mevlânâ'nın 725. vuslat yıldönümü etkinliklerinden birinde, 'Herkes mütevazı olacak, vali de, başkan da, paşa da haddini bilecek.' sözlerini sarf edince Konya Garnizon Komutanı Tümgeneral Kenzi Süner ayağa kalktı ve ‘ sen paşaya haddini bildiremezsin ‘ diye bağırdı. Başkan, ezildi, büzüldü, kızardı nihayetinde özür diledi. Paşa, başkanı mahkemeye verdi, başkan beş buçuk ay hapse mahkûm oldu. Başkan özür dilemese bundan daha fazlası mı gelirdi başına, sanmıyorum. Hatta gönlümüzden geçtiği gibi’ otur yerine paşa, burası senin kışlan değil’ deseydi. Lakin doksan yıldır cebir ve şiddetle cumhuriyetin değerlerine itaate zorlanan bir milletin özgürlüğü kanıksaması da bir süreç gerektiriyor. Paşa ayağa kalkınca titreyen Sayın Öksüzler değil, milletti. Namlusu millete çevrili bir ordunun postalları altında on yılda onbeş milyon yaratılmıştı ama; belli ki daha yaratılacak, başı ezilecek, adam edilecek, kafasına sıkılacak çok adam vardı.
Eskiden Konya’da ki anıta heykel derdi Konyalılar. Dolmuş şoförlerine seslenilirdi: heykelde inecek var. 28 Şubat sürecinde bu dil terk edildi. Aba altından sopasını gösteriyordu cumhuriyet. O heykelin bir elinde buğday başağı, bir elinde kılıç var, sebebini bütün Konyalılar bilir. Biz ki Konyalıyız; cumhuriyetin namlusu alnımızın çatından hiç eksik olmadı. Cumhuriyet Türkiye’si İstiklal Mahkemeleriyle başladı bizi dize getirmeye. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat’la devam etti. Vurun ulan vurun, ben kolay ölmem misali, ölmedik ama, hep bir şahsiyet fukaralığı, hep bir takiyye hali. İtle dalaşmaktansa çalıyı dolanmak karakterimiz oldu.
Bir ömür, her on kasımda sirenlerin çalmasıyla olduğum yere çakıldım. Okul önlerinden geçerken bayrak törenine mi denk geldin stop. Olur olmaz toplantılarda istiklal marşı ile açılış yapılır, kalk ayağa. İlkokul yıllarından itibaren askere gidinceye kadar, her gün andımızla başlar istiklal marşıyla biterdi. Büyüdüm asker oldum ‘ sıkarım kafana eğitim zayiatı olursun dendi. Askerlik bitti, ehliyet aldım, araba kullandım, kırmızı ışıkta geçtim, ‘sıkarım kafana çatışmada öldü yazılırsın’...
Hep kafamıza sıkılır korkusuyla ayağa kaktık. Çığlığımız yüreğimizi sıkıştırdı ama sustuk. Arkamızdaki binlerce ceset ‘sus! susmazsan sıra sana gelecek diyordu. Üniversitede uzun öğrenci evi gecelerinde şiir dinlerdik Murat Kapkıner’in sesinden. Şiir bize özetlerdi durumu ‘ve korku içimizde, uzanıp yatmış köpek / Anten olmuş her sese, kulak kabartmış köpek.’
Şimdilerde Cumhuriyetin millete en müşfik yaklaştığı günlerden geçiyoruz. Tıpkı Adnan Menderes gibi, Tayyip Erdoğan da büyük bir teveccüh görüyor milletten. Hatta bir kısmımız Cumhuriyetin değerlerini benimsemeye, o değerlerle muarızlarına yüklenmeye bile başladı.
Kimse aldanmasın ve bizi aldatmaya da kalkmasın. Bu bir zafer değil. Bunun bir zafer olmadığı gezi zekâlıların cesaretinden belli. Hâlâ ataya saygı deyince bir otobüs dolusu insanı ayağa dikebilmelerinden, hâlâ kutsallarımıza sövebilmelerinden belli. Cumhuriyetin bütün kutsalları yıkılıncaya ve yerine milletin değerleri ikame oluncaya kadar, ve o gezi zekâlıları karşımıza alıp, Cumhuriyetin bütün maktül ve mağdurlarının ahdi için, ‘diz çök ve af dile köpek ‘deyinceye kadar, kimse bizi zafer kazandığımıza inandıramaz.