Şerife Demir
Şerife Demir İstanbul’un camileri

İstanbul’un camileri

Koca Mustafa Paşa Camii

Kilise iken, Aziz Andreas Manastırı olan bu camiimiz; Pîr Yusuf Sinan Sümbül Camii olarak da bilinir. Suriçi'nin yedinci tepesinde, Kocamustafapaşa ile Samatya semtleri arasında yer alır. Ne zaman inşa edildiği tam bilinmemekle birlikte, yapılan çalışmalar, yapının, 6. yüzyılda inşa edildiğini ortaya koymakta olup; eser, 1486'da camiiye dönüştürülmüştür.

Camii haziresinde, 1493'te vefat eden Pîr Yusuf Sümbül Sinan Efendi başta olmak üzere, Sümbülîye büyüklerinin türbeleri bulunmaktadır.

Camiinin avlusunda, 2000 yıllık olduğu söylenegelen bir çınar ağacı vardır ve onun altında da, Hz. Fatıma ile Hz. Ali'nin oğulları olan Hz. Hüseyin'in torunlarının kabirleri bulunmaktadır. Yusuf Sinan Efendi'nin rüyası ile ortaya çıkartılan mezarları; bundan 300 yıl sonra, 19.yüzyılda, Sultan 2.Mahmud, gördüğü bir rüyanın tesiri ile burayı bir türbe haline getirtmiştir. Çifte Sultanlar Türbesi olarak da bilinen yapıda; İmparator Konstantin'in, müslüman olduktan sonra Sarı Sıdıka ismini alan Prenses Katerina ismindeki kızının mezarı da bulunmaktadır.

Fethiye Camii

13. yüzyılda, Teotokos Pammakaristos Manastırı adı ile inşa edilmiş bu eser; Azerbaycan ve Gürcistan bölgesinin fethinin şerefine, 1601 yılında camiiye dönüştürülmüştür.

Fethe kadar, Ortadoks Hristiyan dünyasının merkezi Ayasofya idi. Fetihle birlikte, Ayasofya'nın camiiye çevrilmesi ve Sultan Mehmed'in, Hristiyan tebaayı elinin altında tutumak istemesi sebebiyle, Rum Cemaati'nin İstanbul'da kalmasına müsaade edilmiş ve Patrikhane merkezi 1601 yılına kadar bu yerleşkeden faaliyetlerine devam etmiştir. Kilisenin, 1601'de camiiye çevrilmesi ile patrikhane, bir süre Eflak Konağı ve akabinde ise, günümüzdeki yerine, Fener semtindeki yerine, taşınmıştır.

Fenari İsa Camii

Lips Manastırı Kilisesi ismi ile, 10. yüzyılın ilk yarısında, İmparator VI. Leon döneminde inşa edilmiş olan eser; semt olarak, Aksaray semtinde, Vatan Caddesi üzerinde yer almaktadır.

Dönemin kaynaklarında; kilisede 50 din görevlisinin bulunduğu, ayrıca 15 yataklı bir hastanesi olduğu yazılıdır ve döneminde, Konstantinopolis'in en büyük kurumlarından biridir. Ortodoks azizelerinden Aya İrini (Azize İrini)'nin kutsal emanetleri de burada saklanmıştır.

Kilisenin avlusu, hazire olarak da kullanılmış olup; son Bizans hanedanı olan Paleologos Hanedanı mensuplarının önemli bir kısmı buraya gömülmüştür. İmparatoriçe Theodora; İmparatoriçe Montferratlı İrini ve kocası İmparator II.Andronikos ile VIII.İoannis ve eşi Anna gömülüdür.

1498'de, Sultan 2.Bayezid'in hükümdarlığı döneminde, yapı; Şemseddin Molla Fenari ve yeğeni Kazasker Fenarizade Alaaddin Ali Efendi tarafından camiiye çevrilmiştir.

Eski İmaret Camii

Zeyrek semtinde bulunan bu camii; Pantepoptes Manastırı ismi ile, 11. yüzyılda, İmparator I.Aleksios devrinde inşa edilmiştir.

Zeyrek semti, hem İstanbul'un ilk mahallelerinden biri olması hem de kendi ismi ile anılan bir külliyeyi içinde barındırması ile bilinir. Bu külliyenin ise, içerisinde ilk medreseyi barındırması sebebiyle; Eski İmaret Camii, adından da anlaşılacağı üzere, Fatih Camii ve Medresesi yapılana kadar, külliyenin imarethanesi olarak hizmet vermiştir. Fatih Camii ve Medresesi'nin yapılması ile de camiiye dönüştürülmüştür.

Zeyrek Camii

12. yüzyıl, geç Bizans Mimarisi dönemine ait olan bu eserin kilise iken ismi; Pantrokrator İsa Manastırı'dır, yani Kurtarıcı İsa. II.İoannis'in eşi İmparatoriçe İrini tarafından yaptırılmıştır.

Kendine has ve simgeleşmiş bir mimari üsluba sahip olan kilise; 3 şapelin birleştirilmesi ile yapılmış olup, günümüzde, Ayasofya'dan sonra, Bizans'tan kalan en büyük ibadethanedir. İmparator II. ve V.İoannis ile I.Manuil buraya defnedilmiştir.

Fetihten sonra ilk medrese burada açılmış olup, Müderrisi Molla Mehmed Efendi'dir. Molla Mehmed Efendi, akıllı  ve hazırcevap birisi olduğu için kendisine, aynı anlama gelen 'Zeyrek' lakabı verilmiş ve camiinin adı da Zeyrek Camii ismi ile anılagelmiştir. Fatih Camii ve Külliyesi'nin yapımı ile birlikte buradaki medrese kapanmış ve yapı, camiiye dönüştürülmüştür.

Konum olarak, Bozdoğan Su Kemerleri ile Haliç arasında ve hakim bir tepeye kurulu semt ve camii; fevkâlade güzel bir manzaraya sahip olup, güneyde Süleymaniye Camii ile, kuzeybatıda Fatih Camii'ne selam vermektedir.

Atik Mustafa Paşa Camii

Orta Bizans Mimarisi dönemine dayandırılan eser, Ayvansaray semtinde bulunmakta olup; Kristos Kilisesi ismi ile bilinmektedir. Atik Mustafa Paşa veya Cabir Camii olarak da adlandırılan bu camiiye, 'Cabir' isminin verilmesi; 7. ve 8. yüzyılda Konstantinopolis'i fethetmek için gelen İslam ordusunda, Halife'nin bayraktarlığını yapan Cabir'in burada medfun olması sebebiyledir.

2. Bayezid döneminde camiiye dönüştürülen eserde; ayrıca, yapılan restorasyon çalışmaları sırasında, baş melek Mikail'e (Michael) ait freskler de bulunmuştur.

Vefa Kilise Camii

Vefa semtinde olup, Fatih Sultan Mehmed devrinde, Fatih'in hocası Molla Gürani tarafından camiiye dönüştürülmüştür. Bizans İmparatorluğu devrindeki ismi, Aziz Theodoros Kilisesi'dir. 11. yüzyılda, İmparator I.Aleksios devrinde inşa edilmiştir.

Gül Camii

Ayakapı semtinde bulunan eserin, kilise iken ismi; Azize Theodosia Kilisesi idi.

Ahırkapı üstlerinden Sultanahmet Camii ve Meydanı'nı içine alan bölgede, Bizans İmparatorluğu'nun Büyük Saray'ı bulunmakta ve bu sarayın törenlerde kullanılan 'Halki' isimli önemli bir kapısı ve bu kapının üzerinde de, İsa ikonası bulunmakta idi. İkonoklazm (tasvir kıranlar) akımın tesiri ile, bu ikona oradan indirilmiş ve Azize Theodosia buna karşı çıkmış ve sonuç olarak öldürülmüştü. Ayakapı'ya yapılan kilise ile de, azizenin adı burada yaşatılmıştır.

1424 tarihli bir kaynakta; Azize Theodosia'nın naaşının, kilise içinde  bir sandukada açık olarak durduğunu ve bunun pek çok derde derman olduğu yazılıdır.

Rivayete göre; fetih günü, aynı zamanda Hristiyanlar için Yortu Günü imiş ve kilise güllerle donatılmıştı; o gün şehre giren Türkler binayı camiiye çevirdiklerinde bundan dolayı adına Gül Camii demişlerdi. Fakat, o günlerde Bizanslılar'ın gül toplayıp bir kiliseyi süslemekten daha önemli işleri olacağından böyle bir rivayetin doğruluğu da şüphelidir. Ayrıca, camiinin içinde Gül Baba denilen bir yatırın kabrinin bulunduğuna inanıldığından, binaya bu adın verildiği de söylenir.

Kariye Camii

Ayasofya'dan sonra; içindeki fresk, mozaik ve ikonaları ile, fevkâlade mükemmel bir etkileyiciliğe sahip bir yapıdır. Bizans döneminde, kilise iken ismi; Azize Hora Kilisesi olup, Edirnekapı ile Karagümrük semtleri arasında yer almaktadır. Temelleri 5. yüzyılda, İmparator Jüstinyen'e kadar uzanan kilisenin isminin, kelime anlamı olarak; kent dışı, anlamına gelen 'Khora'dan türediği belirtilmekte olup; kilisenin, sur dibinde bulunması, bu çıkarımı desteklemektedir.

Yapı; Naos, Anneks (ek yapı), İç Narteks, Dış Narteks ve Mezarlık kısmı ile, beş ana birimden oluşmuştur. Özellikle; İç Narteks'te, Hz.Meryem ve hayatı; Dış Narteks'te ise, Hz. İsa ve hayatı etkileyici mozaikler ve ikonalar ile betimlenmiş olup, görülmeye değerdir.

Yapının önemi; Bizans İmparatorluğu'nun imparatorluk sarayının, Büyük Saray'dan çıkıp, Haliç kıyısında, surlara yakın bir yerde konumlanmış olan 'Blakhernai Sarayı'na taşınmasıyla artmıştır.

Yapı, 2.Bayezid devrinde, Atik Mustafa Paşa tarafından camiiye dönüştürülmüş ve Kariye Camii adıyla anılagelmiştir. Camii içerisindeki etkileyici mozaikler ve ikonalar ise, kıymetli bir şekilde koruma altına alınması şartıyla, üzeri sıva ile kapatılmıştır.

Kariye Camii, 1945 yılında, Bakanlar Kurulu kararı ile müze statüsüne dönüştürülmüştür.

Kalenderhane Camii

Vezneciler semtinde, Valens Su Kemerleri'nin doğu ucunda bulunan eser; kilise iken, Theotokos Kyriotissa Kilisesi ismiyle bilinmektedir. 18.yüzyılda camiiye dönüştürüldüğü bilinen eserin inşası 9.yüzyıla dayanmaktadır.

Yapı, Osmanlı döneminde, ilk olarak Kalender Tarikatı  mensuplarınca kullanıldığından adı Kalenderhane olmuştur. Fetihten sonra, Fatih Sultan Mehmed'in, Kalender Tarikatı'na medrese olarak tahsis ettiği yapı; 18. yüzyılda, Babüssaade Ağası Beşir Ağa tarafından camiiye dönüştürülmüştür.

İmrahor Camii

Yedikule semtinde bulunan yapının en mühim özelliği; Suriçi'nde, ayakta bulunan en eski ibadethâne olmasıdır. Doğu Roma İmparatorluğu döneminde, 454 yılında inşa edilen; kilise iken, Aya İoannes Prodomos (Vaftizci Yahya) Kilisesi ismi ile bilinen eser; 2.Bayezid döneminde, İmrahor İlyas Bey tarafından camiiye dönüştürülmüştür.

Hirami Ahmed Paşa Camii

Aziz İoannis veya Aya Yani, ismi ile de bilenen eser, Çarşamba semtinde bulunmaktadır. Fetihle birlikte, Patrikhane'nin, Ayasofya'dan ayrılıp Pammakaristos Kilisesi'ne taşınması ile, Patrikhane rahibelerine de burası tesis edilmiş olup; 16. yüzyılda, 3.Murad devrinde, Hirami Ahmed Paşa tarafından camiiye dönüştürülmüştür.

Mesih Paşa Camii

Miraleyon Manastırı ismi ile bilinen yapı; 10. yüzyılda, İmparator I.Romanos devrinde, Laleli semtinde inşa edilmiş olup; 2.Bayezid devrinde, Sadrazam Mesih Paşa tarafından camiiye dönüştürülmüştür. Mesih Paşa, aslen Bizans kökenli olup; son Bizans İmparatoru XI.Konstantin'in iki yeğeninden biridir; diğer yeğeni de, Sadrazam Murad Paşa'dır. Fetihle birlikte, İslamiyeti seçen bu iki kardeş, Osmanlı'da sadrazamlığa kadar yükselmiş değerli devlet insanlarıdır.

Mustafa Çavuş Mescidi

Kyra Martha Manastırı ismi ile bilenen yapı, Topkapı semtinde bulunmaktadır.

Sancaktar Hayrettin Camii

Azize Gastria Manastırı ismindeki bu eser, Samatya ile Cerrahpaşa semtleri arasında bulunmaktadır. Kesin olmamakla birlikte, 3 ila 4. yüzyıllarda inşa edilmiş olan yapı için rivayet odur ki; I.Konstantin'in annesi Helena, 325 yılında, yanında, Gerçek Haç ve Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği Galgota'dan toplanmış hoş kokulu bitkilerin içinde olduğu vazolarla Samatya Limanı'ndan şehre giriş yapmıştır. Helene, Samatya'da, buraya uğrayarak, elindeki vazoları buraya bırakır ve burada bir manastır kurar.

Eser, Fatih Sultan Mehmed'in sancaktarı Hayrettin Efendi tarafından camiiye çevrilmiş olup; Hayrettin Efendi de, camii haziresinde medfundur.

Kefeli Camii

Aziz Noel Baba Manastırı ismi ile bilenen yapı; 9. yüzyılda, Karagümrük semtinde inşa edilmiş olup; gut hastalığından muzdarip olup, aksak yürümesi nedeniyle 'Topal' lakabı ile anılan Sadrazam Topal Recep Paşa tarafından, 4.Murad devrinde camiiye dönüştürülmüştür.

Küçük Ayasofya Camii

Çatladıkapı ve Sultanahmet semtleri arasında bulunan, mimari yapısı ve dış görünüşü itibariyle Ayasofya Camii'ne benzemesi sebebiyle Küçük Ayasofya Camii denilen yapı; İmparator Jüstinyen ve eşi Theodora tarafından, 536 yılında inşa ettirilmiştir.

Yapının, kilise iken orijinal ismi; Aziz Sergios Kilisesi idi. Yapı; 1497'de, 2.Bayezid devrinde, Darüssaade Ağası Hüseyin Ağa tarafından camiiye çevrilmiş olup; rivayetler ile dolu bir eserdir.

İlk rivayet, yapının inşa edilmesi ile ilgilidir: Kilise, ismini, İmparator I.Anastasius'un Doğa Roma İmparatoru olduğu zamanda gerçekleşen bir olaydan alır. I. Anastasius devrinde bir toplumsal isyan gerçekleşir ve bu isyana I.Jüstinyen'in de adı karışır. Bunun üzerine Jüstinyen, imparator tarafından idam cezasına çarptırılır. İnfazın gerçekleşeceği günden önceki gece Rahip Aziz Sergios, İmparator I. Anastasius'un rüyasına girer ve Jüstinyen'in lehinde tanıklık eder. Rüyadan etkilenen I.Anastasius, verdiği karardan vazgeçerek Jüstinyen'i bağışlar. Daha sonraki yıllar  tahta çıkan Jüstinyen; I.Anastasius tarafından hayatının bağışlanması kararına vesile olan Aziz Sergios'a şükran borcunu ödemek için bir adak kilisesi olarak Aziz Sergios adına bu kiliseyi inşa ettirir.

İkinci rivayet ise, camiinin banisi olan ve avlusunda türbesi bulunan Hüseyin Ağa ile ilgilidir: Saray entrikası mıdır? Yoksa gerçek midir? Bilinmez… Darüssaade Ağası Hüseyin, vergi kaçırmakla suçlanmıştı. Kellesinin alınması ferman edilmişti ağanın. Ağa, kendisinin camiiye çevirdiği Küçük Ayasofya'ya sığındı. Muhafızlar burada yakaladılar ağayı ve oracıkta kellesini aldılar. Ve rivayet odur ki; Ağa, kesik başını koltuğunun altına aldı ve askerlerin şaşkın bakışları arasında bir müddet yürüdü ve yığıldı. Ağanın yığıldığı yere bugünkü türbesi yapıldı ve ağa oraya defnedildi... İşte o gün bugündür o türbe 'Kesikbaş Türbesi' olarak da anılagelmiştir.

Bu hafta İstanbul'un camilerini anlattık. Gelecek hafta farklı bir konuda buluşmak dileğiyle, Allah'a emanet olunuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şerife Demir Arşivi