İslam Karşıtlığının Önüne Nasıl Geçilebilir?
11 Eylül 2001’de ikiz kulelere yapılan saldıradan sonra başta ABD olmak üzere Avrupa ülkelerinde İslam karşıtlığı güç kazandı. Bu saldırının yansımaları İslam dünyasında da yıkım ve artçı sarsıntılara yol açtı. Elbette Batı’da yabancı düşmanlığının ve İslam karşıtlığının başka sebeplerinden de bahsedilebilir. Batı’da yaşlı nüfus artarken Müslüman göçmenlerde doğum oranlarının artması, Batı’da aile düzeni sos verirken, Müslümanlarda sağlam aile yapılarının varlığını devam ettirmesi, Müslümanlara karşı önyargı, İslam’ı doğru bir şekilde tanımama gibi etkenler İslamofobiyi artıran unsurlar arasında gelmektedir.
Öte yandan bir de buna Batı’da aşırı sağ partilerin seçmenlerinden oy almak için ülkelerinin iktisadi, sosyal ve kültürel manada kalkınması için katkıda bulunmuş olan göçmen işçileri öteki haline getirmesi, İslam ve Müslüman imajını zedeledi. Artı, aşırı sağ parti liderlerinin ayrımcı ve nefret dilini kullanan ırkçı demeçleri de kışkırtıcı ve tahrik edici bir rol oynadı. Bu partilere mensup gençlik kuruluşları camilere, İslam kültür merkezlerine ve başörtülü kadınlara saldırının dozunu artırdı. Hele hele bazı kuruluş ve dergilerin Hz. Peygamber ve Kur’an’la ilgili sözlü ve yazılı beyanları İslam düşmanlığını daha da körükledi. Sömürgeci Macron örneğinde olduğu gibi iç ve dış siyasette başarısız olan siyasi liderlerin gündem değiştirmede İslam ve Müslümanları kullanmaları bunun son örneğini oluşturdu. Şimdi de bütün bir dünyada İslam’ın krizde olduğunu ve bu sebeple yeniden İslam’ı yapılandıracaklarını söylemeleri bütün bir dünya Müslümanlar üzerinde şok etkisi yarattı. Macron ve Merkel gibi Batılı liderler, bu hain projeye bağlı olarak Avrupa İslam’ı diye yeni bir projeyi devreye sokacaklarını duyurdular.
Bu özetten sonra, asıl soru, biz Müslümanlar bu gelişmeler karşısında nasıl bir tutum sergilemeliyiz?
İslam dünyası tarihinin her alanda en derin bölünmüşlük dönemini yaşıyor. İslam’a dönük saldırılar karşısında ses çıkarmayan sözde Müslüman liderler, sesini yükselten Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a saldırmayı marifet bilecek kadar aşağılık ve kirli işler peşindeler. Bütün bunlara rağmen Türkiye, Endonezya, Malezya ve Pakistan gibi ülkeler konuyu Birleşmiş Milletlere taşımalı nasıl ki antisemitizm/Yahudi karşıtlığı yapmak suçsa, antiislamizm/İslam düşmanlığı yapmak da suç sayılmalı ve bu konuda uluslararası yasaların çıkarılması için çalışılmalıdır. Böylece İslami değerlere saldırıların önüne geçilebilir.
Bununla da kalınmamalı, Müslümanlar yaşadıkları Batı ülkelerinde İslam’ın erdemli bir şekilde temsiline gayret göstermeleri gerekir. Giyimden insani ilişkilere varıncaya kadar İslam’ın itidal dini oluşunun gereklerini somut olarak göstermelidirler. Hayatlarında adalet, doğruluk, dürüstlük, ötekine saygı, hoşgörü, yardımlaşma ve dayanışma gibi değerlere canlılık kazandırmalıdırlar. Buna ek olarak iş ve ev komşularıyla daha yakından temas ederek İslam’ın şiddet dini olmadığı, sevgi ve saygı dini olduğunu teori ve pratik hayatlarıyla ihsas ettirmelidirler.
Müslüman kurum ve kuruluşlara da bu konuda görevler düşmektedir. Bunun başında doğru bir şekilde İslam’ın anlatımı ve anlaşılması için dünya dillerinde Kur’an tefsirleri, hadis kaynakları ve bazı muteber İslam âlimlerinin eserleri tercüme edilerek yayınlanmalıdır. Sosyal medya iyi kullanılmalı, ayrıca, sinema, tiyatro gibi aracı kurumlardan da istifade ederek İslam medeniyeti doğru bir şekilde aktarılmalı ve tanıtılmalıdır. Bir din olarak İslam’ın, sadece Ortadoğu halklarının değil, evrensel ölçekte bütün insanlığın, özelde Avrupa’nın da dini olduğu anlatılmalıdır. Özellikle ihtida etmiş yerli Müslümanlara bu konuda daha büyük görevler düşmektedir. Mümkünse cami faaliyetleri artırılmalı, buralarda o ülkenin dilini iyi derecede konuşan, mesleki bilgisi güçlü, mütefekkir din adamlarına görev verilmelidir. Ayrıca camilerde küçük boyutlu İslam’ı anlatan rehber kitaplar bulundurmalı ve gelen ziyaretçilere kendi dillerinde İslam anlatıldıktan sonra bu kitapçıklar hediye edilmelidir.
Unutmayalım ki, biz sağlam durursak yüce Allah kendi dinini koruyacaktır. Bir takım nasyonalist sağcı liderlerin ve İslam sevmezlerin kötü niyetleri İslam’ın savleti karşısında kırılacaktır. Esas olan İslam’ı her yönüyle temsil edebilmektir. Korkmayalım, otun kökü suda ise kurumaz. İslam da zaman içinde bu topraklarda yaşayan halkların gönüllerine girip ısıtacaktır.
Umudumuz var olsun, hayatlı dinimiz daim olsun!..
NOT: İzmir ve çevresinde meydana gelen deprem felaketinde hayatlarını kaybeden kardeşlerimize rahmet, yaralılarımıza acil şifalar dilerim. Rabbim ülkemizi her türlü afet ve beladan muhafaza buyursun.