İnsan, yedisinde ne ise yetmişinde de o mudur?
Böyle bir ata sözümüz vardır değerli kardeşlerim. Bizdeki bu sözü duyan AVRUPALI VE AMERİKALI, psikoloji alanında çalışan bilim adamları hemen işe koyulmuşlar. Ve insanların 7 yaşına kadar ki yaşantılarına bakmışlar ve görmüşler ki, gerçekten doğru. İnsanın 7 yaşından sonraki dönemini, önceki 6 yıl belirliyor. Ve bunu kurumlaştırmışlardır. Bu ilk 6 yıla Bilinç altı demişler. Bu bilinç altı nedir ne değildir?
Bilinçaltı denilen şey, okyanustaki buz dağının, denizin altında kalan ve denizin üstündeki bölümünü hareket ettiren bölümüne benzetilmektedir. Denizin altında kalan kısmı olmasa üstündeki nasıl hareket eder? Veya denizin üstünde kalan kısmı altındaki kısmının nereye gideceğine bağlıdır. Çünkü buz dağının altındaki kısmı, üstündeki kısmının en az 10 katı büyüklüktedir. Elbette ki üst kısmı alt kısmına göre hareket edecektir.
İşte, insanın da geleceğine yön veren dönem, bu ilk altı yıldır. Bu ilk altı yıl, buz dağının görünmeyen alt kısmı gibidir. "7 sinde ne isen 70 inde de osun" denmesinin anlamı budur. Doğumdan sonraki ilk 6 yıl bu yüzden çok önemlidir. Bu yıllarda gerektiği şekilde ilgilenilen çocukların 7 yaşından sonraki yaşamı da oldukça kolay ve mutlu olacaktır.
Peki, 7 yaşına kadar bir insan yavrusu olumsuz bir ortamda ve olumsuz bir şekilde yetiştirilmişse sonra asla düzelmez mi? Elbette ki hayır. Farkına varılır ve sabırla çabalanırsa her insan her yaşta düzelebilir. Yazımın başındaki ata sözümüz özellikle bu ilk 6 yılın önemine vurgu yapmak için söylenmiş ve önemli bir sözdür. Burada bunu anlatmak istedim.
*****
Ona, buna, şuna değil; direk Allah’a bağlı olmalıyız.
Mürşit, insanları kendisine değil, Allah'a bağlamalıdır. Aradan herkesi ve her şeyi çıkarmadan Yaradana kimse ulaşamaz.
İpotekli yani bağımlı kimliğe sahip kişiler özgüveni yani Allah’a olan güveni düşük kişilerdir.
Her şeyi yapan Allah ise, Allah ile kul arasına giren ve insanlar arasında bölücülük yapan, ayrım yapan insanlar kim ola ki? Her insanı yeryüzünde Allah'ın Halifesi bilip ayrım yapmadan olduğu gibi kabul etmedikten sonra hiç kimse olgunluğa erişmiş olamaz. Buradaki olduğu gibi kabulden maksat, yaptıkları yanlışları onaylamak anlamına gelmez. Bir insan hata yapmış ve düşmüşse, o insana bir tekme de biz mi atalım, yoksa onu ayağa kaldırıp insanlığa mı kazandıralım? Birincisi kalitesi düşük insanların işi, ikincisi ise kamil yani olgun insanların işi.
Halkın mürşit bellediği ve neredeyse taptığı bazı kendini bile bilmez sahtekarlar, diğer mürşit bilinenleri ve diğer insanları ellerine geçirseler neredeyse boğacaklar. Bunlar mürşidi geçelim, Müslüman bile değillerdir.
Hatta bu insanlar bu milleti bölmek, parçalamak ve yutmak isteyenlerin maşalarıdır.
Burada Amacım, mürşitleri kötülemek değildir ve asla öyle bir düşüncem de yoktur. Gerçekten sevgi dolu ve insanları ayırmayıp birbirine sıkı sıkı bağlayan insanlar, zaten isimsiz mürşitlerdir. Adsız kahramanlardır. Bunlar 13. Yüzyıl Anadolu evliyalarıdır. Onların şekillendirdiği sevgi solu dünya sayesinde kurulan Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu sayesinde dünya çok şey kazanmıştır. Sonraları işin içine insan sevgisi değil de para sevgisi girince koca bir imparatorluk helak olmuş gitmiştir.
Yunus Emre, Hz. Mevlana, Hacı Bektaşı Veli gibi insanlar gerçek mürşitlerde işte. Ve hiç bir zaman biz mürşidi falan da dememişlerdir. Böyle insanlar bulursanız, işte onlarla birleşin, onları dinleyin elbette.
Saygı ve sevgilerimle.