Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci İnsan Gerek İnsana

İnsan Gerek İnsana

Hiçbir yalnızlığı hak etmeyecek kadar birlikte olmaya münasip yaratılmışız. Tek başına yaşamak dediğimiz o meşakkatli işi becerebilmenin ederini çok az kişi görebildi. Birlikte ve gereğince yaşayabilmenin yolunu insanlık tecrübesiyle son çağa getiren insanoğlunun giderek “tek başınalığa” sürüklenmesi kabul edilebilir bir durum mudur?

 Anlamlı kalabalıklar değil midir insanı ayakta tutan ve güçlü kılan? Etrafına bakınca türünden olanları görmek, sesine benzer sesler duymak ve söylediğinin anlaşıldığını hissetmek en çok insanoğlunda kemale eriyor.

 Yalnızlıktan yana derdim ve şikâyetim yok ancak “yalnızlık” bile anlamını kalabalıklar arasında buluyor. “Yalnız kalmalıyım” diyen birinin yalnız kaldığını idrak etmesi, yanlarından ayrıldığı kişilerin varlığıyla mümkün oluyor. Hislerimin tezahürü ve ayan beyanlığı o hisleri yaşamış ya da yaşama ihtimali olanlara muhtaç.

Beraber ve birlikte yaşamak zorunluluktan önce gereklilik değil midir? İhtiyaçlarımı karşılamak, gündelik hayatımı idame ettirmek ve hayatımı ikame etmek tek başına başarabileceğim bir mevzu olmaktan çıkmıştır artık. Benzer duygu ve düşünceleri, benzer tepkileri, benzer alışkanlıkları görebileceğim insanlarla yaşamaya programlanmış durumdayım.

Şehirler, caddeler, sokaklar ve üst üste inşa edilmiş daireler, şimdilerde insanın birlikte yaşamak için kurduğu devasa yapılar olarak içine aldı bizleri. Koşuşturmaca, hızın getirdiği dolaşım, konforun oluşturduğu mecaz, harcamanın verdiği geçici haz, beraber ve birlikte olmanın sebebini ve neticesini değiştirdi çoktan.

Büyük kentleri tarif ederken “milyonlarca yalnızlık” diyorum artık. Yan yana yürüyen ve yanında kimin olduğunu fehmetmeyen milyonlarca birey… O kentte olmanın sebebi sevilen ve değer verilen bir insan değil artık, bir mecburiyet ve bir menfaat. Bir şehri çekici kılan nedir? Bu çağın insanı, bu soruya asla “orada bir sevdiğim var, orada beni anlayan, beni kollayan dostlarım var” demiyor. Artık şehirler, ucuz oluşlarına, trafiklerine, fabrikalarının çokluğuna, para kazanmanın kolay oluşuna göre göç alıyor ya da veriyor.

İlim erbabı o şehirde, üstadım o sokakta, huzur ve sükûnet yüzerine vurmuş mahalle insanının, kütüphaneleri ve sohbet meclisleri açık her daim, “Leyla’m orada” diye göçünü alıp yerinden kalkan kaç kişi kaldık acaba?

Bizi içine çeken teknolojik dünya, mesai saatlerini daha çok üretmeye ayarlayan iş hayatı, sanal ve sosyal medya, keyifle harcamak için sınırsızca kazanmak olduğunu salık veren finansal sistem, sayıca çok kalabalık, insanca tenha yerler oluşturdu. Telefon rehberimizde yüzlerce isim yazılı oysa rehberde yazılı olmadığı halde çat kapı zilini çalabileceğim insan ne kadar az!

Öyle yoğun ve öyle doluyuz ki tümünü çıkarsak hayatımızda geriye “biz” kalacak. Çok hızlı geçiyor zaman ve çok hızlı bitiyor hayat. Misal şu an uzun zamandır aramadığınız bir dostunuzu arayıp sorun, ne çok hikâyesi var size anlatacağı ve ne çok hayıflanacaksınız şimdiye dek neden aramadığınızı?

Zihnimizi kasıp kavuran ideolojik saplantılar bizi hep karşı karşıya getiriyor, kim karşıma geçerse düşmanım ve hasmım oluyor. Konuşabilmeyi, kulak vererek dinlemeyi, kadirşinas ve diğerkâm olabilmeyi, hak vermeyi “hakka” tâbi olabilmeyi unuttuğumuzdan beri, insana gerek duymuyoruz, insana gerek duymayan yalnızlığı bile hak etmiyordur belki de.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi