İklim Mültecisi…
İklim mültecisi ifadesinin kavramsal değerine yönelik, tarihin tozlu sayfalarında gezindikten sonra, bu konu hakkında dünyanın ve doğanın evrildiği süreç hususunda ve günümüzün şartlarında konuşmak gerektiği kanaati oluştu bende.
Küresel iklim değişikliği, sera gazı salınımı, karbon ayak izi kavramlarının en güncel yerinde bu konuyu konuşmak gerektiği ve gelişmiş ülkelerin klasöründe yer edinen bu kavramların kâğıt üzerinde kapladığı hacmin, pratikteki değerine yönelik herhangi bir çalışmanın söz ve cümle dizisinden başka bir yönü olup olmadığı da tartışmaya açık bir konu gibi durmaktadır.
Gerçi Avrupalının, batılı zihniyetin düşünce dünyası haçlı seferlerinden bu yana hiçte değişmiş gibi değil. Dünyanın muhtelif yerlerinde hangi ülkenin ne tür kaynaklarının olduğu ve buraların sömürülmesi için ne yapılması gerektiği ve bunun için yerli halkın dahi katledilmesine kadar giden sürecin varlığını bilmeyeniniz yoktur. Buradan beslendikleri ve dünyanın da bu anlamda sürüklendiği yönün kendi çıkarlarından başka amaç taşımadığı bilinen bir gerçek.
Konuya devam edecek olursak, gelecekte çok konuşulacak kavramlar arasında iklim mültecisi ifadesiyle dünyanın daha çok karşılaşacağı gerçeği söz konusu gibi durmakta. Tabi burada bir göç kavramı söz konusu. Bu göç kavramının içeriği savaşlar, sömürgecilik, ya da bir avuç petrol için kan ve gözyaşının hâkim olduğu bir coğrafya mantığı görünürde dünyanın en büyük problemleri arasında. Çünkü geri planda iklim mültecilerinin oluşumuna yönelik, savaşlarla, sömürgecilikle doğayı yaşanamaz hale getiren bir batılı zihniyet anlayışı başlı başına bir problem gibi durmaktadır.
Bu kısmı anladık ise; ikinci bölümde şunu konuşabiliriz.
İklim mültecisi kime denir? İklim mültecisi doğal afetler sonucunda insanların bulundukları yerleşim birimlerini terk etmeleri durumudur. Bu terk etmek mevzusu bir göç durumunu beraberinde getirdiği gibi terk edilen ile yeni yerleşim birimlerine yönelik yapılan yatay yönlü hareketin sosyolojik, ekonomik, siyasi yönü itibariyle masaya yatırılması gerektiği ayrı bir başlık oluşturmaktadır.
Tabi bu durumun karşısında birkaç ifadeyi de konuşmak gerekecektir. Bu durum yerel bir durum gibi gözükmekten uzakta küresel bir etkiye sahip olduğu ve bu durumun getirdiği gerçekliğin dünya düzeyinde bir güvenlik meselesi niteliği taşıdığı gerçeğine rağmen batılı endüstrinin varlığı ve dünyanın sürüklenmek istendiği savaş durumunun küresel ısınmaya kadar olan kısmı niçin görmezden gelindiği de bilinmeyen bir denklem olmadığı da ortadadır.
Burada tarihin içinde yer edinen soğuk savaş dönemi ve bu dönemden sonra ikincil politika özelliği taşıyan bu konunun yüksek politika yönünde evrilmesi önemli bir gelişme iken, insanların yaşam alanına yönelik bir mülteci ya da göçün olumlu olumsuz etkilerinin dikkate alınmaması konunun önemine dair kendi içinde yeni bir soru işareti barındırmaya devam etmektedir.
Diğer yönüyle burada şunu da konuşabiliriz. Güvenliğin iklimleştirilmesi ya da iklimin güvenleştirilmesi iki ayrı başlık olarak karşımızda durmaktadır. İnsanların yaşam alanı olan doğanın içerisinde uygun yaşam alanlarının sağlanamaması durumu beraberinde sosyolojik bir güvenlik durumunun ortaya çıkmasına neden olabilir. Çünkü doğaya bağlı göçün getirdiği durum ekonomik verileri olan etkisi de ayrı bir sorun niteliği taşıyacaktır.
İklim şartlarının güvenleştirilmesi, güvenliğin iklimleştirilmesine katkı sağlayacaktır. Denklemin her iki aşamasında yine beşeriyetin etkisi olduğunu da unutmamak gerektiği ifadesini kamu spotu niteliğinde not düşebilirim.
Sağlıcakla kalın…