Mehmet Toker
Mehmet Toker Hz. Peygamberi Nasıl Anlamalıyız?

Hz. Peygamberi Nasıl Anlamalıyız?

Ahlaki yozlaşmanın arttığı, insanî değerlerin pespayeleştiği, sadece İslam dünyasının değil, beşeriyetin tamamının karşı karşıya bulunduğu tehditler karışışında Hz. Peygamber'in modeli ve O’nun sunduğu evrensel değerler hem Müslümanlara hem de tüm insanlığa ilham kaynağı olabilecek ve rehberlik edecek yeterliliğe sahiptir. Hz. Peygamber'i “üsve-i hasene” en güzel örnek (rol model) olarak çağın idrakine sunmak Müslümanların en başta gelen vazifelerinden birisidir. Zira bugün İslam’ın sözlü tebliğden daha ziyade fiili temsile ihtiyacı vardır. “Lisan-ı hâl, lisan-ı kâlden evladır ve evveladır.” düsturu sünnetin hayata uygulanması ve çağımıza aktarılması hususunda da bir kez daha bütün hakikati ile karşımıza çıkmaktadır. Özelde Müslümanların, genelde bütün insanlığın içinde bulunduğu olumsuz durumdan çıkması için kurtuluş reçetesi, sünnetin ihyası ve hayata hâkim kılınmasıdır.

Hz. Peygamber'i rol model olarak çağa taşırken onun yaptıklarının aynısını yapmak değil, yaptıklarının sebep, illet ve hikmetini kavrayarak bugünün şartları içerisinde yeni bir bakış açısıyla, yeni bir ruhla yorumlamak esas olmalıdır. Onun mesajını doğru bir şekilde günümüze taşımanın yolu, onun gözettiği ilkeler çerçevesinde sünneti, selim bir akıl ve salim bir kalple anlamaktan ve yorumlamaktan geçer. Sünnette bulunan bazı hükümlerin doğru anlaşılması ve günümüze taşınması için: Sünnetle sabit olan hükümler, bir sebebe binaen vârid olmuşsa günümüzde de söz konusu gerekçelerin mevcut olup olmadığına bakılmalıdır. Hz. Peygamber, yaptığı bazı işlerde, bunların toplumda doğuracağı neticelerin dikkate alınmasını istemiştir. Sünnetteki birçok hüküm, Kur'an'ın bir yorumu ve uygulaması olup; bu hükümlerden bir kısmı, o dönem için uygulamayı en iyi gerçekleştirecek bir araç konumundaydı. Yani evrensel olan, kıyamete kadar hükmü baki olan Kur’an-ı Kerim’in dönemin şartlarına göre uygulanmasıydı. Savaş hazırlığı olarak Hz. Peygamberin ata binmeyi, ok atmayı teşviki gibi. Hadislerin doğru anlaşılıp doğru uygulanabilmesi için onların varid olduğu tarihi, kültürel, coğrafi, arızî veya şahsi sebep ve şartların yani bağlamın göz önünde bulundurulması gerekir. O dönemdeki bir sosyal gerçeğin veya örfün ifadesi olan hadislerin tespit edilerek; bunların altında yatan sebepler ve güdülen amaçların ortaya çıkarılması hadisi anlama veya sünneti yorumlama noktasında yol gösterici olacaktır. Gerek ibadetlerde ve gerekse hayatın diğer boyutlarında kolaylaştırıcı bir hayat modeli ortaya koyan Hz. Peygamber’in bu yaklaşımını sürekli dikkate almak lüzumu söz konusudur. İslam’ın anlaşılması ve yaşanması noktasında böyle bir öneme sahip olan Sünnetin, güncelliğini ve evrenselliğini her zaman koruyacağı ortadadır. Ancak sünnetin doğru aktarılması ve anlaşılması kadar önem arz eden bir diğer husus da sünnetin günümüze doğru bir yorum ve anlayışla taşınmasıdır.

Müslümanlar, Hz. Peygamber’in ahlakını, şahsiyetini, gayelerini, bu gayeleri gerçekleştirdiği vasıta, usul ve yöntemlerini, tercihlerini, hoşlandığı ve hoşlanmadığı hususları, emirlerini, yasaklarını, tarafsız kalıp ses çıkarmadığı veya onayladığı durumları iyi öğrenmekle mükelleftir. Müslümanların durumları, içerisinde yaşamış oldukları dönemsel şartlardan ve sosyal veya kültürel durumlardan dolayı rivayette anlatılan hal ve durumdan farklılaşmışsa; o konuda Hz. Peygamber’in gayesi, niyeti ve hedefinin ne olduğu iyi belirlenmeli bu hedefi en mükemmel olarak gerçekleştirecek yeni vasıta, yol ve yöntemleri sünnet olarak almalıdır. Bunu yaparken de sübutu kat-i olan Kur’an’a uygunluğu kıyas edilmeli şayet Kur’an ile çelişmiyorsa asla sünnete aykırı davrandığını düşünmemeli, bilakis gerçek anlamda sünneti uyguladığı kanaatine ulaşmalıdır. Sünneti anlama noktasındaki problemlerin çözümünde sünnetteki bireysel ve toplumsal hayata rehberlik edecek ilkeleri tespit etmek elzemdir. Zira Kur'an’ı Kerim’de pek çok ayet-i kerimede bir düşüncenin, bir inancın her hangi bir delile dayanmadan bilinçsizce ve körü körüne taklit edilmesi tenkit edilmiştir, kınanmıştır. Onun uygulayıcısı konumunda olan Hz. Peygamber de kendisinden işittiklerini başkalarına tebliğ etmeyi emrederken anlayarak ve kavrayarak tebliğ etmelerini istemiştir. “Allah bizden herhangi bir şeyi işiten ve işittiği gibi de tebliğ edip başkalarına aktaran kişinin yüzünü ak etsin. Çünkü tebliğ edilen kişi benden işiterek tebliğ edenden daha anlayışlı ve kavrayışlı olabilir.” Günümüzde sünnetin doğru anlaşılamamasının ve bu zamana yansıtılamamasının sebepleri olarak şekilcilik ve taklitle beraber cehalet, duygusallık, hadislerin edebi tahlillerini, dil ve ifade tarzlarını kavrayamamak zikredilebilir. Hadislerdeki emir, yasak, tavsiye, teşvik, ikâz ve korkutmaların ayırt edilememesi uydurma hadislere fazla itibar göstermek, hadislerin vürûd sebeplerini ve tarihlerini dikkate almamak, hadislerin evrenselliğini dikkate almamak, vb. bazı hususlar söz konusudur.

Toplum tarafından benimsenen ve uygulanan sünnet gelenek haline dönüşmektedir. Burada gelenek bir anlamda sünnetin artık kurumsallaşmış halidir. Bu süreç, bir taraftan iyidir, çünkü sünnet topluma mâl olmuş, sağlam bir yapı oluşmuştur; ancak toplumda yerleşik geleneğin özündeki sünnet ruhu unutulursa gelenek şeklî, dünyevî bir davranış kalıbına dönüşebilmektedir. Yani sünnet, özü unutulup şekli uygulanan bilinçsiz hareketler yığını haline gelebilmektedir. Hatta sünnetin özünden uzaklaşmakla sünnet havuzuna sünnetten olmayan bidatlerin de karışması muhtemeldir. Cenaze çıkan eve yemek götürülmesi sünnetinin, cenaze çıkan evden taziyeye katılanlara yemek verilmesi adetine/bidatına döndüğü gibi.

Netice itibariyle Kur’an-ı Kerim, Cenab-ı Hakk’ın tüm insanlığa indirdiği son/suz ilahi kitap, Kur’an’ın inşa ettiği Hz. Peygamber (s.a.s) de âlemlere rahmet olarak gönderdiği son peygamberdir. Onun sünneti, bütün bir insanlık için karanlıklardan aydınlığa, zulmetten nura açılan bir pencere, geçilen bir köprüdür. Ahlakı Kur’an olan Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in risaleti, içinde yaşadığımız dünyanın akışını değiştirmiş ve onun tebliğine kulak veren herkes hayatını yeniden tanzim etme, kendini yeniden inşa etme ve bundan sonraki gidişatında istikamet sahibi olma konusunda sağlam bir dayanağa kavuşmanın ayrıcalığını yaşamıştır. Ezel ve ebed Kitabı Kur’an-ı Kerim ile Hz. Peygamberin (s.a.s) rahmet yüklü mesajları ve hikmet yüklü ahlâkî örnekliğinin mecmuu olan sünneti nebeviyye, dün olduğu gibi bugün de bütün insanlık için kurtuluş reçetesi olmaya devam etmektedir. Bu kıyamete kadar da devam edecektir.

Yüce Yaratıcımızın son peygamberine ümmet olmak, sadece onun varlığından haberdar olmaktan, hayatını kronolojik olarak bilmekten ibaret değildir. Ona ümmet olmak, hayatımızın her anında onun sünnetine ittiba ederek kendimizi gözden geçirmeyi, hayatımızdaki hata, yanlış ve eksiklikleri telâfi etmeyi gerektirir. Ümmet olmak yine Kur’an’ın çizdiği yol haritasına bağlı kalarak, Peygamberin rehberliğinde kendimizi inşa etmeyi zorunlu kılar. Ümmet olmak, Hz. Peygambere itaatle, sünneti hayatımızın her alanında ihya ile mümkündür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi