Herkes Üniversite Diploması Sahibi Olmalı mı?
Günümüzde birbirine karıştırdığımız ve bu karışıklıktan dolayı da toplumda zaman zaman ciddi kaoslara sebep olan kavramlar var. Okumak, eğitim, öğretim, meslek sahibi olmak, diploma sahibi olmak, uzman olmak, usta olmak, üniversite mezunu olmak gibi… Şöyle bir yanlış algı var. Üniversite diplomasına sahip olan herkes iyi bir eğitim almış ya da alanında uzman kabul ediliyor. Hâlbuki devlet ve özel toplamda 208 üniversitenin olduğu, üç buçuk milyon kişinin sınava girdiği ve sıralamada neredeyse bir buçuk milyonuncu olan kimselerin bile herhangi bir üniversitenin herhangi bir 4 yıllık bölümünde okuyabildiği bir ülkede üniversite diplomasına sahip olmak insana artı bir değer kazandırmayabilir. Artık günümüzde öğrenim görüp, diploma almakla; eğitim görüp, uzman olmayı birbirinden ayırmamız gerekiyor. Toplumda problem olan, kaosa sebep olan anlayışta kanaatimce burada yatıyor.
Sorulduğu zaman: “üniversitede okuyorum, üniversite mezunuyum!” diye cevap veren bazı kimselerin, öğrenim gördüğü alanla ilgili en basit uzmanlıklarda bile çok çok yetersiz olduğunu görmek, gelecek açısından kaygı ve endişe verici bir durum. Ancak sahip olmuş olduğu diplomanın vermiş olduğu kontrolsüz güç ile kişinin kendini uzman sayması ve görmüş olduğu öğretim doğrultusunda devletten veya özel sektörden iş beklentisine girmesi işin cabası. Bugün bazı bölümler, ülkemizde öğretim faaliyetinde bulunan devlet-özel bütün üniversitelerinin tamamında mevcut. Üniversite giriş sınavında ilk bine girmiş bir öğrenci ile bir buçuk milyonuncu olmuş bir öğrencinin dört yılın sonunda bölüm adı aynı olan diplomaya sahip olması normal bir durum değildir. Tabii ki özel sektör, mezun olunan okulu diplomada yazan üniversite ismini tercih ederken; yeri geldiği zaman farklı sınavlarla alanında yeterli öğretim görmemiş, uzmanlığa ulaşamamış ama diploma sahibi olmuş kimselerin aynı kategoride değerlendirilmesi ciddi anlamda bir takım problemleri de beraberinde getirmektedir. En basitinden böyle bir diplomaya sahip bir kimse masa başı iş, yöneticilik ve benzeri iş pozisyonları beklemekte, ara eleman olmayı kendisine yedirememektedir. Hatta bu durum zanaatkârlık isteyen pek çok mesleki alanın iş gücü yetersizliğinden dolayı yok olmasına sebep olmaktadır. Ve bu iş gücü yetersizliğine de son 8-10 yıldır Suriyeli, Afganlı mülteciler ile Gürcü ve Ermeni işçiler doldurmaktadır. Bir tarafta diplomalı vatandaşlar işsizler ordusuna katılırken; diğer tarafta sanayi ve imalat sektörleri işçi bulamamaktan ve yabancıları çalıştırmak zorunda kalmaktan yakınmaktadır.
Bu anlayış, ciddi anlamda zaman, mali kaynak ve iş gücü israfına sebep olmaktadır. Herkes beyaz yakalı olacaksa kimler mavi yakalı olacak? Herkesi mühendislik diplomasına, işletme diplomasına, ekonomist diplomasına, öğretmenlik diplomasına sahip yapmakla toplumda eğitilmiş kültürlü insan sayısını yükseltmek aynı manaya gelmiyor. Zira kültürlü ve eğitimli olmak çok farklı bir husus. Birkaç üniversite diploması sahibi olduğu halde yani farklı üniversitelerde, farklı bölümler altında öğretim gördüğü halde; maalesef eğitilememiş, kültürsüz, kendini yetiştirememiş, dünyadan, toplumdan hatta kendinden bîhaber insanların varlığı inkâr edilemeyen bir gerçekliktir. Bütün bu yapının ortaya çıkmasının temel sebeplerinden bir tanesi 4+4+4=12 yıllık zorunlu öğrenim sürecinin varlığıdır. Maharet gerektiren, beceri, ustalık ve tecrübe gerektiren birçok meslek dalında, mesleki eğitim, el becerisi eğitimi ilkokuldan sonraki dönemde bizzat usta çırak ilişkisi içerisinde başlatılıp devam ettirilmesi gereken bir süreçtir. Dilimizde “çekirdekten yetişme” deyimi var. Bu küçük yaşlardan itibaren bir mesleki dalda, uzmanlık gerektiren bir alanda, kişinin kendisini yetiştirmesi ile alakalı kullanılan bir deyimdir. Bugün çekirdekten yetişme kalifiye eleman ihtiyacını daldan eğme ya da daldan aşılama elemanlarla gerçekleştirmeye çalışmamız kökü başka, dalı başka, meyvesi başka bir çalışma hayatını ortaya çıkarmıştır.
Tek tip insan yetiştirerek sağlıklı bir toplum yapısı meydana getirmek mümkün değildir. Toplumda her kesimden her türlü maharete, bilgiye, beceriye sahip insanlara ihtiyaç vardır. Çünkü toplumdaki her bir insanın ilgisi, kabiliyeti, mahareti farklı farklıdır. Şayet tek tipleştirmekle sağlıklı bir toplum hayatı sağlanacak olsaydı Allah Teâla milyarlarca insanı birbirinden farklı, kendine özgü olarak yaratmazdı. Fabrikasyon bir üretimle bütün insanları aynı yaratırdı. Hâlbuki bugün insanların parmak izleri, göz retina izleri, ses izleri, avuç içi izleri farklı olduğu gibi zekâları, kabiliyet ve maharetleri, düşünme seviyeleri, hadiselere yorum getirme durumları da farklılıklar arz etmektedir.
Çözüm her bir insanın kendi ilgisi, bilgisi, mahareti ve kabiliyetleri ile var olabildiği, katkı sağlayabildiği bir toplum meydana getirmektir. Eğitim sistemimiz bütün gençleri artık kuru bir kâğıttan farklı bir anlamı kalmayan diploma sahibi yapmak suretiyle tüm toplumun geleceğini ipotek altına alıp karartıyor. Toplumda üretim bantlarının sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için sadece yöneticiye, mühendislere ihtiyaç yok. Beden gücüyle çalışacak, ustalık ve maharetiyle katkıda bulunacak insanlara da ihtiyaç var. Kaynakçıya, tornacıya, montajcıya, buldozer ve forklift operatörüne, hizmetliye, çaycıya, pazarlamacı pazarlamacıya, esnafa, şoföre, kargocuya, postacıya, güvenlik görevlisine de ihtiyaç var. Onun için üniversite diploması sahibi olmakla meslek sahibi veya iş sahibi olmayı birbirine eşit değerlendirmek veya görmek doğru değil. Bugün bir uçak mühendisliği ya da tıp doktorluğu toplum için ne derece önemli meslekler ise aynı şekilde çiftçilik, hayvan yetiştiriciliği, orman işçiliği, balıkçılıkta çok çok daha önemli meslekler. Bugün askerlik ya da siyasal bilimler nasıl stratejik meslekler ise az önce yukarıda saymış olduğum tarımsal alanlardaki üretimler çok daha stratejik meslekler. Hayata doğru bakmak, doğru yerden bakmak ve geleceğimiz olan gençlerimizi ona göre yönlendirmek çok önemlidir. Üniversite tercih sürecinin bitmesinin eli kulağında olduğu bu günlerde umarım bu konuyu yeniden değerlendiririz.