Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Her alanda normalleşmeliyiz

Her alanda normalleşmeliyiz

Ülkemiz, 15 Temmuz’da yapılan darbe kalkışmasıyla tüm birimleriyle mücadele edip, olağanüstü hal gereğince hızla gerekli temizlik faaliyetlerine girişerek, devlet mekanizmasının normal çalışma trendine dönme sürecini yaşıyor. Bu aşamanın bir an önce geçilerek, ülkemizin yapısal ekonomik sorunları başta olmak üzere, siyasi, toplumsal, hukuki ve demokratik sorunlarının çözümü çalışmalarına ivedilikle başlanmalıdır. Kangren olan uzuv hemen kesilip atılmadığında tüm vücudun kaybedilmesi riskinin ortaya çıkması gibi, ülkemizin şehit kanlarıyla sulanarak, bize emanet edilen vatan toprağına, bayrağına ve sosyal devletin işleme sürecine hainlik yapacak kadar ileri gidenler çok yüksek kaliteli süzgeçten geçirilip, suçsuz kimselerin günahına da girilmeden hızla sistem dışına atılmalı, vücuda zehir pompalayan hücreler sonsuza kadar etkisiz hale getirilmelidir. Bu çalışmaların uzaması çatlak seslerin çıkmasına yol açabileceği gibi, alelacele kararlar verilmesi sonucunu doğurabileceğinden, istenmeyen yanlış kararlar verilmesine neden olabilecektir. Bu durumun önüne geçilememesinden göreceği zararların etkileri, darbeninkilerden az olmayacaktır.

          Ülkemizde hain darbe kalkışması olurken dünya dönmeye, ekonomik, sosyal ve toplumsal olaylar birbirini takip ediyor. Gelişmelerin dışında kalmamak, etken değil etkin rol oynamak için olağan ülke ve dünya gündemimize dönmemiz gerekmektedir. Temmuzda ABD’nin imalat PMI endeksinin artması ekonominin iyiye doğru gittiğine işaret ederken, Brix’in dünya ekonomisine olabilecek olumsuz yansımalarını da hafifletmektedir. ABD ekonomisiyle ilgili makro verilerin (konut satışlarının artması gibi) beklentilerin üstünde iyi gelmesi, FED toplantısından faiz artırım kararının çıkma ihtimalini de güçlendirirken, genel beklenti yine de faiz artırımına gidilmeyeceği yönündedir. Ancak yapılacak açıklamalardan ve toplantı tutanaklarından FED’in faiz artırımına ne zaman gideceğini anlamaya çalışarak, ülkeler bu duruma uygun politikalar belirlemeye çalışmaktadırlar. FED beklendiği gibi sürpriz yapmayarak faiz artırımına gitmedi ancak, ne zaman artırıma gidileceği konusunda ise tabir yerindeyse yine ser verip sır vermedi. FED genelde yaptığı gibi, “güneş doğudan doğar, batıdan batar” türünden genel doğruları ifade ederek toplantıyı geçiştirdi. FED, ABD ekonomisinin kısa dönemde risklerle karşılaşmasının zor olduğunu, gelecek dönemde ekonomiyle ilgili iç makro verilerin takip edileceğini, enflasyonun %2 oranında kalıcı duruma gelinceye kadar faiz artırımına geçilmesinde dikkatli davranılacağı gibi genel açıklamalarda bulunarak Eylül ayında faiz artırım ihtimaline de yeşil ışık yakarak, dünya ekonomilerini yine avucunun içine almayı başardı. FED’in faiz artırımına gitmemesi, yüksek kazanç peşinde koşan küresel fonların yüksek nominal faizli gelişmekte olan ülkelere akmasına yol açacağından, bu ülkelerin özellikle kısa dönemde düşük maliyetli dış kaynaklar elde etmelerini sağlayacaktır. Bu küresel fon akışından Türkiye’de eline gelen fırsatı değerlendirerek, olabilecek en yüksek fon girişi ülkemize kazandırılmalıdır. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin, FED’in bu yılın sonunda veya 2017 Martı’nda ama illaki eninde sonunda faizleri artıracağı ve o zaman gelmeden de yapısal sorunlarını (enflasyon, işsizlik, cari açık, istikrarsız büyüme) çözmek için kalıcı, popülizmden uzak, toplumun dinamikleriyle uyumlu üretim, sanayi, eğitim, sosyal, hukuk ve insan hakları politikalarını uygulamaya koymalarının gerektiğini bilmeleridir.

          Olanda hayır vardır, diye bir söz vardır. Ülkemizin kalbini almaya yönelik hain darbe kalkışmasının 79 milyonun tekrar bir daha kenetlenmesine yol açtığı gibi, ekonomimizin sağlam temeller üzerine oturup oturmadığının test edilmesini de sağlamıştır. Hemen belirtelim ki, ekonomimiz bu testten alnının akıyla çıktı. Bir anayasa kitapçığının, bir yazar kasanın fırlatılmasıyla delik deşik olan bir ekonomik durumdan, ülkemizin demokratik rejimini toptan kaldırmaya yönelik darbe girişimi sonunda bile, küçük oranlı tepkiler dışında makro ekonomik verilerimiz tehlike sinyali vermedi. Ülkemizin resmi anlaşması bile olmayan S&P gibi bir derecelendirme kuruluşunun, anlık gelişmeleri zorlama bir yorumla genelmiş gibi sunarak ortalığı adeta birbirine katmasına rağmen, Fitch ve Moody’s’in itidalli tavır sergilemeleri ve darbe girişimi nedeniyle ekonomik gelişmeleri incelemeye alarak bir süre beklemeyi tercih etmeleri, ülkemizin lehine olmuştur. Bunun yanında milletimizin oyuna gelmeyip, ülkemizin çıkarlarını ön plana alarak bankaların önünde para çekme ve döviz bozdurma oyununa gelmemeleri (%5 gibi düşük oranda döviz bozduruldu), ekonomimizin krize girmesine önleyen temel faktör olmuştur. Bankacılık sektörü döviz tevdiat hesaplarında 9,2 milyar dolar, bireysel, firma ve kurum hesaplarından 9,5 milyar dolar, sonuçta bankacılık sisteminden 2,5 milyar dolar gibi cüzi bir azalma meydana geldi. Aynı zamanda Murat Çetinkaya yönetimindeki Merkez Bankasının, kritik dönemde olmamıza rağmen cesaretle faizleri düşürmeye devam ederek fonlama faiz oranını %8’in altına indirmesi, bankalara likidite sağlaması ve bankaların 6 milyar liralık teminatlarını serbest bırakması yoluna gitmesi piyasaların güven kazanmasına yol açarak, topluca parasal hareketlerin ortaya çıkmasına engel oldu. Temmuz ayında güven endeksinin 95,7’ye yükselmesi, Rusya ile krizin çözülmesine paralel turizm gelirlerinin artmasının beklenmesi, ülkemiz adına ortaya çıkan önemli ve olumlu gelişmelerdi.

          Bu vakitten sonra Türkiye’nin yapması gereken, bir an önce devletin içinin temizlenerek darbe psikozundan çıkıp, başta ekonomimizin yapısal sorunları olmak üzere siyasi, sosyal, hukuksal ve demokratik alanlarda kendi gündemimize dönerek icraatlara başlamasıdır.

       

          Soru: Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının görüşlerine her zaman güvenilir mi? Neden? 

          Sözün Gözü: İnsanlar ikiye ayrılır, hain olanlar ve hain olmayanlar.   

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi