Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci Halep’ten Âmine; Biz Bittik

Halep’ten Âmine; Biz Bittik

İnsanlık tarihinin en büyük ve dramatik göçlerinden birini yaşıyoruz. İçli, acılı, öfkeli bir kalabalık medet umarak çoluk çocuk yollara düşüyor ve bu dalga duracağa da benzemiyor.

            Savaşın soğuk ve acımasız yönlerinden biri de bu olsa gerek; bir nesli vatanından koparmış olmak. İstemediği halde binlerce insanı köklerinden söküp uzağa atarken tarihinden ve ait olduğu tüm değerlerinden uzağa düşürmek…

            Bir gece bile evden uzakta kalmak zorunda kalsak, “yerimi yadırgadım” diyerek uyuyamadığımızdan şikâyetçi olan bizler, yurduna yuvasına bir daha dönemeyecek bir çocuğun mazlum oluşundan sorumlu değil miyiz?

            Bu göç aslında bir mekân değişikliği değil bir kaçış ve çare arayışı… Gariptir ki çare aranan yerler bu coğrafyaya bu zulmü reva görenler…

            Görev yaptığım kuruma kimi zaman Suriyeli vatandaşlar geliyor. Çoğunlukla Halep’ten. Konya’ya özellikle mi geliyor Halepli olanlar bilmiyorum. Biraz onların Türkçesi biraz Arapça derken anlaşıyoruz bir şekilde. Hepsinin hikâyesi farklı ama hepsinin acısı ve ıstırabı aynı…

            İki gün önce bir hanım yanında küçük kız çocuğu ile birlikte geldi. Masmavi gözleriyle, çilli yanakları ve sıcacık tebessümüyle Âmine…  Âmine, üç beş aydır burada, ne çabuk öğrenmiş Türkçeyi. O çeviriyor annesine söylenenleri. Biraz Arapça konuşunca ben, sevindi Âmine, gülüşü arttı.

            Âmine’nin hikâyesi de içli ve acıklı. Kardeşinin biri Suriye’de kalmış babasıyla. Annesiyle buralara kadar kaçıp gelmişler. İki göz bir mutfak ev, kira bulmuşlar zorla. Aylık kirası “üç artı bir, kombili” evler gibi. Hangi zihinle ve hangi bakışla davranıyor ev sahipleri?

            Âmine’ye ailesini soruyorum, annesi orada bir okulda çalışıyor, babası öğretmen. Ablası üniversitede. Kendi evlerinde kendi vatanlarında ailece yaşayıp giderken; kendilerinin hiçbir şekilde müdahil olmadığı ve sebep de olmadığı çekişmenin orta yerinde kalmışlar. Sonrası; sonrası çaresizlik…

            Âmine, mahcup, suskun ve mazlum… Neden utanıyorsun diye soruyorum. Az bir Türkçe ile “ben yabancı” diyor. İnsanın bittiği andır, kendini ait hissetmediği bir yerde bulunuyor olmak…

            Söz dönüp dolaşıp Suriye’ye geliyor. Esed’e geliyor. Zulüm diyorlar, ölüm, yokluk diyorlar. Halep’i soruyorum. O eşsiz şehri, “bitti” diyorlar. Halep bitti, biz bittik…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi