Hafız İsmail (94)
Tam Ali, kapatması Sevda’yı evine almış üstüne üstlük bir de ona dini nikâh kıymıştı. Çok geçmeden dedikodular ayyuka çıktı. Tam Ali’ye;”Rezil olsun da görsün.” Diyenlerin yanında;“Zümrüt evine sahip çıkıp tam Ali’ye kadınlık yapsa bunlar olmazdı.”Diyenlerde yok değildi. Aralarında Tahsin ağa ile gazi Çavuş’un bulunduğu köyün ileri gelenleri olup bitenden tam Ali’yi sorumlu tutuyor, yaptıklarından ötürü onu kınıyordu. Zümrüt’ün babası topal Fevzi, tam Ali’nin kapısına dayandığında olanlar oldu. Tam Ali, zavallı ihtiyara hem de kendi çomağıyla saldırıp onu it kovar gibi kapısının önünden kovdu. Bu haberi duyan topal Fevzi’nin oğulları bir akşam vakti tam Ali’yi evine giderken sokak ortasında kıstırıp bir güzel patakladı. Sonra tam Ali’nin evine baskın yapıp Sevda denen kadını da paraladılar. Evden yeğenlerini yanlarına alıp oradan ayrıldılar. Çoktandır böyle bir olayın yaşanmadığı köyde, kılıçlar kınından çıkarılmışa benziyordu. Eskilerde köyün üzerinde dolaşan husumet bulutları, sanki yeniden belirmeye başlamıştı. Muhtar kara Mustafa’nın başını çektiği Kara Veliler sülalesiyle, tam Ali’nin başını çektiği Kamacı sülalesinin bir birine girmesi an meselesiydi. Olacakları endişeyle takip eden hafız İsmail, köyün büyüğü Tahsin ağa’ya koştu. Ona; “Bu işi sen çözersin Tahsin amcam, ne olur bir şeyler yap.” Diye yalvardı. Tahsin ağa hafız İsmail’e; “Sen merak etme hafız, gerekeni yapacağız Evvel Allah.” Diyerek hafız İsmail’in yüreğine su serpti.
Hafız İsmail’in Cuma hutbelerinde yaptığı vaazı nasihat ahaliyi bilinçlendirmişe benziyordu. Kıl payıyla köyün tamamını saracak bir belanın kenarından dönülmüştü. O gün öğle namazından sonra toplanan kalabalık muhtar kara Mustafa’nın odasına yöneldi. Kalabalığın içinde tam Ali’nin arkadaşlarından bazılarının bulunması muhtar kara Mustafa’nın dikkatini çekti. İçinden, bu iş hayra gidiyor galiba diye geçirdi. Sigara’lar yakıldı. Bekçi Nasuh’un ikram ettiği tavşankanı çaylar yudumlanmaya başlandı. Tahsin ağa, yanında oturan hafız İsmail’den aşır okumasını istedi. Hafız İsmail güzel sesiyle bir aşrı şerif okudu. Aşrı şerif bitince, gazi Çavuş söz alarak; “Yarenler; köyümüzün o eski karanlık günlerine dönmesini önleyen Tahsin ağa ve kıymetli muhtarımıza çok teşekkür ediyoruz. Allah onlardan razı olsun.” Dedi. Oradakiler gazi Çavuş’a; “Senden de Allah razı olsun Gazi ağa” Diyerek, gazi Çavuş’un hakkını teslim ettiler. Tam Ali’nin oturak âleminin müdavimlerinden biri gür sesiyle yanındakileri de işaret ederek; “Biz tövbe ettik ağalar, bu böyle biline.” Diye gürledi. Bu söz orada bulunanların hoşuna gitti. Ortalıkta heyecan dolu bir atmosfer belirdi. Neden sonra muhtar kara Mustafa’nın sesi duyuldu. Muhtar; “Arkadaşlar unutmayalım ki bu yolun meşalesini ilk hafız yaktı. Ona da ayrıca teşekkür ediyoruz.” Dedi. Kalabalık hep bir ağızdan; “Sende sağ ol hafız.” Diye söylendi. Çoktandır hasreti çekilen muhabbete yeniden kavuşmanın huzuru yürekleri sarmıştı. Tam Ali’nin işlediği şerrin hayra tebdil olması Allah’ın bir lütfü idi. “Allah var! Keder yoktu.” Tam Ali’nin başında olduğu “Oturak âlemi” son bulmuşa benziyordu. Hafız İsmail’in gözleri yaşardı. İçinden bir ses ona, Şükrü hocanın ruhu huzur buldu. Ne mutlu sana. Diye seslendi. (devam edecek)
Sağlıcakla kalınız.