Güven bulduğum deniz
Camdan bir hapishane, hep aynı sokak. Gözler asla amaçsızca bakmaz etrafa, hayata. Birilerinin, kimselerinin, her şeylerinin arayışındadır o gökler. Derince çekilen nefesler, iç geçiren yutkunmalar. İnsanlar, kendilerinde saklıdır. Bulunmak istemezler, duyulmak, hissedilmek. Açığa çıkmaktır en büyük korkuları. Nedenleri?
Yine onlardadır.
Ben, saflıkta bulurum kendimi, ilmek ilmek dikilmiş yün kalbimi. Hedefim masumluğa ulaşmaktır, bana yabancı hissettirmeyecek o kollara. Yalnız oyuncak dükkanının vitrininde bekleyip duran, aynı modelden yüzlercesi satılmış bebek olarak bilinirim belki. Gocunmam, biliyorum, gelecek. Yasemin kokulu saçları, herkesin hor gördüğü o peluş yüzüme gülümseyişi, hüznünü gizlemeye çalıştığı sıcak ifadesi. O küçük kızı bekliyorum ben, yanında olacak, dostluğu paylaşmaya devam edecek, hep bu aceleyle nerelere gittiğini, ne aradığını öğreneceğim.
Her gün geçer bu sokaktan, annesi elinden tutmuş hızlı hızlı ilerler küçüğüyle. İlk adımında gördüğü pancar şekeri satan amcadır, uzak da olsa izlerim orayı. Annesi şeker pancarını eline tutuşturur, yeterince tatlı gelmediği yüz ifadesinden belli. Tek ısırığını alır, şeker denemeyecek acılığı hisseder ve elinde tutmaya başlar, hiç değişmez. Öyle tanırım ben seni, bir ısırık alınmış şeker pancarı hatırlatır varlığını. Arkasından bakındığım camlara yaklaştıkça heyecana bürünürüz ikimizde. Bilirim, bugün de soracaksın: "Anne, şu bebeği alır mısın bana?". Cevap, keskin bakışlar. İncelediğim yüzlerce insan içinde en sert ve en neti şahitlik ettiğim. Tek kelam etmese ne halimize, ikimizin dilekleri birleşir de şunlar dökülür dudaklarından kavuşma isteğimize cevaben:
"Abla oldun artık, kardeşlerin istese anlayacağım ama sen!"
"6 yaş ablalık mı, anne?"
Görmek masumiyeti öne serer bildik, peki işitmek? İçimde aniden oluşan canhıraş hisler, akıtamadı gözyaşı bezden tenimde. Kendime çekildim, ilk kez duyuyormuş gibi bu sözleri, yeniden bitirdim beni. Günün geri kalanında meyusluğumun sebebi olan an geldi geçti bir kez daha. Nedir çektiğin kavuşamadığım dost, büyüklüğe yakıştırılıp minik kalbi fark edilmeyen, oysa ben sana şu ince cam ardından da sarılırdım.
Uzaklaştı, mecbur. Sokağımdan gitse de zihnini süsleyen ulaşılmazı olarak yaşadım ben. Bir defaydı, onunla sarılmıştık. İlk seferiydi bu soruyu soruşunun, ne olurdu annesi "Acelemiz var, sonra alırız, haydi!" demeseydi de eşlik etseydim o bitmek bilmeyen yolunda. Ben tekrar vitrine, siz ise acele acele yürüyüp geçtiğiniz sokağa geri döndünüz. Sonra her gün şeker pancarı, abla olman 6 yıl değil 1 gün sürdü. Belki dostluğumuzun devamında paylaşacağımız yalnızlık bilinerek büyüdün sen?
Halbuki nasıl bir günde kocaman olur insan? Benim gibi yünden misin? Farklı tür mü, hemen büyüyeninden?
Olur da paylaşırız cevapları illaki, ağla n'olursun. Tuttuğun yaşlar omuzlarımda yük, güçlü tutmaya çalıştığın sesin bedeninde ağır.
Her gün git gerekirse, yeter ki döneceğine sözün olsun, hep git.