Gök ekin Ahmet Çalık
Geçtiğimiz hafta vefat eden Ahmet Çalık ile ilgili bir haftada çok şey yazıldı, söylendi. Gerek kişiliği, karakteri gerekse de futbolculuğu ile âlâkalı olumsuz bir söz sarf edilmedi. Futbolla ilgisi olsun ya da olmasın Ahmet Çalık ismini belki ilk defa vefat haberinde duyanlar bile çok üzüldü. Çünkü ismi, mesleği, kariyeri ne olursa olsun 27 yaşında bir genç, evlilik için adım atacağı bir anda vefat ediyor. Ölümün bile sıralısı makbuldür, genç ölüm her zaman daha fazla yürek yakar. Yunus Emre asırlar evvel “Bu dünyada bir nesneye yanar içim, göynür özüm / Yiğit iken ölenlere, gök ekini biçmiş gibi” demiş. Ahmet Çalık da işte öyle bir gök ekindi, tam olgunlaşacağı, hayatının en verimli zamanında aramızdan ayrıldı. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.
Ahmet Çalık’ın vefat haberini telefonla aldım. Sanki bir yakınımın vefat haberini almış gibi. Hayat boş, yaşadığımız zamanın kıymetini bilelim, hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşıyoruz, şu an ölsek ahirete ne hazırlığımız var vb. gerçek ama klişeleşmiş sözleri peş peşe dizmenin bir anlamı yok. Evet, içimiz yandı üzüldük ama maalesef bizler için hayat devam ediyor. Birkaç hafta sonra hiç bir şey olmamış gibi ibret almadan yolumuza devam edeceğiz. Yanan, bundan sonra hiç eskisi gibi olamayacak olan Ahmet’in ailesi olacak.
İş yerinde bir ablamızın sözleri kaç gündür kulağımda. Evlat acısının bu dünyadaki en büyük acı olduğunu söyleyen ablamız, evladını kaybeden bir arkadaşının gözlerinin önünde eriyip gittiğini, bir daha eskisi gibi olamadığını, bu yüzden evlat acısı yaşayanın yarım insan olarak kaldığını söylemişti. Yarım insan olarak kalmak, bir daha tam olamamak… Ne diyelim Allah kimseye evlat acısı yaşatmasın, ölüm sıralı gelsin.
Futbola olan bağımlılığımı, hafta sonu programımı bile maç saatlerine göre planladığımı bilen bilir. Ahmet Çalık’ı Gençlerbirliği günlerinden beri takip ederim. Bazı futbolcular çok iyi olmalarına rağmen hırslarına kurban gidip gereksiz yere agresif olurlar. Sürekli rakiple, hakemle didişirler. Ahmet öyle biri değildi. Oynağı mevki de daha sert, agresif olması gerekmesine rağmen belki de karakterinin etkisiyle hiç öyle olmadı. Pozisyon gereği kartlar gördü. Lakin hiç rakip futbolcuyla kavga, hakeme hakaret vb. bir hareketini görmedik. Pandemiden sonra statta izlediğim ilk maç üç hafta önceki Antalyaspor maçıydı. Dünya gözüyle Ahmet Çalık’ı trübünden, biraz uzaktan da olsa kanlı canlı gördüğümüz son maç o oldu.
Ahmet, Galatasaray’a transfer olup çocukluk hayalini gerçekleştirmişti. Lakin orada istediği süreyi alamadı. Bunda Ahmet Çalık’ın performansından çok Fatih Terim’in yabancı hayranlığı etkili oldu. Stoper mevkisinde oynayan bir oyuncunun düzenli forma giymesi lazım. Orta saha ya da hucüm oyuncuları gibi son yarım saat, 20 dakikada oyuna da giremezler. Ya bir sakatlık olacak ya da takımı galipse son üç-beş dakikada süreden kazanmak için kendine yer bulacak. Ahmet kariyerini düşünerek, belki de çocukluk aşkına daha güçlü dönebilmek için Konyaspor’a transfer oldu. Kısa sürede takıma uyum sağlayıp Konyaspor’un vazgeçilmez isimlerinden biri olmuştu. Bu sezon daha da iyiydi. 100. yılımızda takımımızın en dikkat çeken isimlerinden biriydi. Allah ömür verip bu performansıyla devam etseydi büyük ihtimalle sezon sonu üç büyük takımdan yeniden transfer teklifi alacaktı. Millî takım bileti de cebinde olacaktı. Lakin kader dendiğinde herkes, her şey susuyor. Şimdi keşke Ahmet’in futbol hayatı bitseydi de aramızda olsaydı diyoruz.
Sabah nikâh günü almaya diye yola çıkıp, ikindi namazından sonra kendisini kabirde buldu. Bu dünyanın geçiciliğini, bırakın yarının bugünümüzün bile garanti olmadığını bilmiyorum daha nasıl anlatabiliriz. Yusuf yüzlüydü Ahmet Çalık, kalbinin aklığı, ruhaniyeti yüzüne yansıyanlardan… Söz bitti, daha fazlası gelmiyor(!) Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.