Gazze muhasebesi
50 gündür devam eden Gazze saldırılarının neticesinde Filistin, İsrail, Türkiye ve dünya ne kazandı, ne kaybetti?
Üzerinde düşünülmesi gereken konu bu galiba.
HAMAS kritik bir kararla 7 Ekim günü bir operasyon başlattı.
Geçilemez denilen Demir Kubbe son derece ilkel füzelerle delindi. Tüm dünyanın çekindiği, adeta demir bilye olarak nitelendirilen MOSSAD ve türevi Siyonist istihbarat teşkilatları atlatıldı. Hatta bu örgütlere ait hard disk ve veri kaynakları Filistinliler tarafından ele geçirildi.
Şımarık, saldırgan katil yerleşimciler başta olmak üzere tüm işgal güçlerinin yüreklerine korku salındı. Korunaklı olduğunu düşündükleri şehirleri, evleri ve mekânlarının öyle olmadığı anlaşıldı.
Kassam Tugayları mensubu birkaç yüz savaşçı tüm İsrail efsanesini yerle bir etti. Beraberlerinde götürdükleri esirler aracılığıyla çok ciddi bir mesaj vermiş oldular. En son yapılan esir değişimiyle de on yıllardır zindanlarda tutulan masum insanların bir kısmı hürriyetlerine kavuştular.
Kamuoyuyla paylaşılan rakamlar, yani görünüşteki 1’e 3 takası gerçeği yansıtmıyor. Bir Siyonist için kendilerinden olmayan tüm insanlığı katledebilecek olan soykırımcılar çok daha fazla kişiyi serbest bırakabilirler(di). Bunun gerçekleştiğine inanıyorum.
Ayrıca, 50 gün boyunca katiller neredeyse tüm askeri varlıklarını kullanmak zorunda kaldılar. Muhtemelen mühimmatları tükendi. Her gün sayısız kez bombaladıkları Gazze’de neredeyse taş üstünde taş bırakmadılar.
Gazze’den işgal edilen topraklara her gönderilen soba borusu kıvamındaki füzenin her birini karşılamak için ateşlenen yüzbinlerce dolarlık savunma sistemi Siyonist rejimi ekonomik olarak da zorluyor.
Bütün bunların karşılığında tüm alt ve üstyapısı yerle bir edilen, 15 bin şehit veren, en temel ihtiyaç maddelerini bile karşılayamaz hale getirilen bir millet var.
Evet, pes etmediler; kinlerinde bir azalma olmadı; direnme duyguları parlatıldı.
On binlerce masum insanın kan ve gözyaşı sel oldu.
Tüm dünyanın gözündeki ‘mazlum’ Yahudi algısı ciddi derecede tersyüz oldu. Şimdiye kadar yalan ve bilinçli göz boyama taktikleriyle elde ettikleri ‘masum’ pozisyonu yerle yeksan.
HAMAS niçin böyle bir operasyonu başlattı, bilmiyoruz. Ama şu bir gerçek ki, bundan sonra dünyanın neresinde bu Siyonist katilleri destekleyen varsa, meşruiyet ve masumiyetlerini yitirdiler.
Batı medyası marifetiyle on yıllardır ilmik ilmiş işlenen, adeta beyinlere kazınan soykırım yalanı ve abartısını kimse yutmayacak artık.
Gazze’de ibadethane ve hastaneleri bile yerle bir etmelerinin, ‘meşru müdafaa’ yalanıyla işledikleri cinayetlerin hesabı mutlaka sorulacak kendilerinden.
Kim tarafından ve niçin tezgâhlandığı belli olmayan bu hadiseler işgalcilerin ipliğini pazara çıkardı.
Dört günlük ateşkes devam edecek mi, Siyonist katiller bu süreci nasıl sonlandırmak isteyecekler bilinmiyor.
Yakma, yıkma ve öldürme dışında Gazze’de elde edemedikleri başarı ayaklarına dolanacak.
Başı kendi toplumuyla belada iken bu olaylar nedeniyle protesto ve eylemleri bir süreliğine ertelemeyi başaran katiller hak ettiklerini görecekler.
Öte yandan, olaylar ülkemiz ve dünya için bir turnusol kâğıdı işlevi gördü. Kimin ne olduğu bir kez daha ortaya çıktı.
Ayrıca, iğneyi kendimize batırmamız da gerekiyor.
Toplum üzülmenin dışında ne yaptı?
Önceki denemelerden de öğrendiğimize göre, boykotlar saman alevi gibi geçecek.
Bir süre sonra bütün bu olanları unutup, herkes işine gücüne dönecek.
Filistin, sivil toplum için de öğretici olamayacak. Kendi içimizde yanıyor, kavruluyoruz ama bundan katillerin haberi olmuyor. Sadece bütün bu olup bitenler nedeniyle zaten yanmakta olan toplumun ateşini harlamadan başka işe yaramıyor ‘etkinlikler’.
Sivil toplumumuz uluslararasılaşamadı; profesyonelleşemedi; ders çıkaramadı.
Ülke içinde ortak hareket kültürü geliştiremeyen, ayrıştıran yapıların küresel tepki vermesini beklemek zaten safdillik olurdu.
Karşımızdaki katillerin ve destekçilerinin anladığı dilden konuşamıyoruz.
Her defasında aynı tepkilerle yaklaşıyoruz ama bu, mukadder sonu değiştirmiyor.
Bu bir vesile olur mu, acaba?